Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Bülent Gedikli; "Türkiye'nin yurtdışı varlıkları Ocak sonunda geçen yıla göre yüzde 2.1 artarak 232.8 milyar dolar, yükümlülükleri yüzde 4.7 yükselerek 713.8 milyar dolar oldu..." dedi.
Bir ilk yaşıyoruz. Yıllardan beri iktidar kanadından, Türkiye'nin borçluluk rakamları ile ilgili, reel bir açıklama yapılmıyor, geçiştiriliyordu.
Ne zaman, iktidar yerüstü-yeraltı varlıklarımızı peşkeş çekti, ülkeyi borç batağına sürükledi desek; halk tarafından yalanlanıyorduk.
Çünkü; iktidar, net bir açıklama yapmaktan kaçıyor, Sayıştay raporlarını kale almıyor, gerçekleri örtbas ediyor, "Bize ancak sandıkta hesap sorabilirsiniz" diyerek topu taca atıyordu.
Kamuoyu, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın; "Biz geldiğimizde, IMF'ye 23.5 milyar dolar borç vardı. Biz ödedik. Borç sıfır. Onlar borç yaptı, biz ödedik. Onlar konuşur AKP yapar" sözleriyle avutuluyordu.
Nihayet içerden bir ses; "Yükümlülüklerimiz 713.8 milyar dolar" dedi.
Dikkat edilecek olursa yükümlülük kelimesini kullanıyor, borç kelimesini kullanmıyor. Borç kelimesinin yakıcı etkisini yumuşatacak ifade kullanıyor. Okuduğunu anlama güçlüğü yaşanmasından yararlanmak bu.
Bülent Gedikli'nin ifadeleri, Prof. Dr. Haydar Baş ve kadrosunun doğru söylediğini, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın doğruyu söylemediğini ortaya döktü.
Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Şimşek Bursa'da Ekonomi Zirvesi'nde konuştu; "Bir sürü soruna rağmen, Türkiye ortalama yüzde 5.7 büyümüş. Çin, Hindistan hariç, gelişmekte olan ülkelere büyük fark atmışız. Dünyaya büyük fark atmışız. Peki; Türkiye aşırı borçlu bir ülke mi? Değil. Türkiye'nin bütün borcunun milli gelire oranı yüzde 141. En önemlisi döviz borcudur..."
İktidarın açıkladığı son milli gelir 863 milyar dolar olduğuna göre. Mehmet Şimşek'in (yüzde 141) oranlamasından hareketle; 863x141=1 milyar 216 milyon dolar borç ile yüzleşmiş olduk.
Artık mızrak çuvalı delmiş ortaya çıkmıştır. Gerçekler ilelebet gizlenemezdi ki?
İktidar kanadından, 3 farklı açıklama ile karşı karşıyayız. Hangisi doğru söylüyor? Hangisi gerçekleri saptırıyor?
Döviz bozdur, tulumbaya su, yastık altı feryatları, vaziyeti anlatmaya yeter.
Bir konuda yalan söyleyenin, her konuda yalan söyleyebileceği tehlikesi yakıcıdır.
Nasıl bu duruma düştük?
Prof. Dr. Haydar Baş, 17 yıl boyunca Anadolu'yu adım adım dolaştı. Toplantılar yaptı. "Neoliberalizmle, IMF talimatlarıyla olmaz, memleketi batırırsınız..." dedi. Millet, IMF ile stand-by anlaşması yapan Erdoğan'ı seçti. Kendi çukurunu kendi kazdı. Kazmaya da devam ediyor.
İktidar, ekonomiyi milli parayla maliyetsiz döndürmemiş, yabancı para ve akıl ile Ocak ayında 24 milyar faiz, 6 milyar lira masraf ödemiş, 9 milyar dolar dış ticaret açığı vermiştir. Zarar çığ gibi büyürken, varlıklarımızı yutmaya devam ediyor.
Koldaki bileziklere göz dikme acziyetine düşmüş iktidarın, işin içinden nasıl çıkacağını bilemezliği, muhalefetin iktidarı istediğine dair en ufak bir ifade kullanmaması, durumun vahametinin dışa vurumudur.
Gelinen son durum, cehalet ve bilgisizliğin kuru inatla birleşmiş nasipsizlik hali.
Konuşma metnini bile, beceremeyip yazdıranları yetkilendiren, millete hayret ediyorum.
Dünyayı da kendini de batıran, papaz Thomas Malthus'un kapitalizminden vazgeçip, 4 milyar BRICS halkına refah, mutluluk ve barış sunan, tek ekonomik program sahibi Baş Hocaya ne zaman koşacak?
Rahmetli babam; "İnat eyle, kâr eyle" derdi.
Bir ilk yaşıyoruz. Yıllardan beri iktidar kanadından, Türkiye'nin borçluluk rakamları ile ilgili, reel bir açıklama yapılmıyor, geçiştiriliyordu.
Ne zaman, iktidar yerüstü-yeraltı varlıklarımızı peşkeş çekti, ülkeyi borç batağına sürükledi desek; halk tarafından yalanlanıyorduk.
Çünkü; iktidar, net bir açıklama yapmaktan kaçıyor, Sayıştay raporlarını kale almıyor, gerçekleri örtbas ediyor, "Bize ancak sandıkta hesap sorabilirsiniz" diyerek topu taca atıyordu.
Kamuoyu, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın; "Biz geldiğimizde, IMF'ye 23.5 milyar dolar borç vardı. Biz ödedik. Borç sıfır. Onlar borç yaptı, biz ödedik. Onlar konuşur AKP yapar" sözleriyle avutuluyordu.
Nihayet içerden bir ses; "Yükümlülüklerimiz 713.8 milyar dolar" dedi.
Dikkat edilecek olursa yükümlülük kelimesini kullanıyor, borç kelimesini kullanmıyor. Borç kelimesinin yakıcı etkisini yumuşatacak ifade kullanıyor. Okuduğunu anlama güçlüğü yaşanmasından yararlanmak bu.
Bülent Gedikli'nin ifadeleri, Prof. Dr. Haydar Baş ve kadrosunun doğru söylediğini, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın doğruyu söylemediğini ortaya döktü.
Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Şimşek Bursa'da Ekonomi Zirvesi'nde konuştu; "Bir sürü soruna rağmen, Türkiye ortalama yüzde 5.7 büyümüş. Çin, Hindistan hariç, gelişmekte olan ülkelere büyük fark atmışız. Dünyaya büyük fark atmışız. Peki; Türkiye aşırı borçlu bir ülke mi? Değil. Türkiye'nin bütün borcunun milli gelire oranı yüzde 141. En önemlisi döviz borcudur..."
İktidarın açıkladığı son milli gelir 863 milyar dolar olduğuna göre. Mehmet Şimşek'in (yüzde 141) oranlamasından hareketle; 863x141=1 milyar 216 milyon dolar borç ile yüzleşmiş olduk.
Artık mızrak çuvalı delmiş ortaya çıkmıştır. Gerçekler ilelebet gizlenemezdi ki?
İktidar kanadından, 3 farklı açıklama ile karşı karşıyayız. Hangisi doğru söylüyor? Hangisi gerçekleri saptırıyor?
Döviz bozdur, tulumbaya su, yastık altı feryatları, vaziyeti anlatmaya yeter.
Bir konuda yalan söyleyenin, her konuda yalan söyleyebileceği tehlikesi yakıcıdır.
Nasıl bu duruma düştük?
Prof. Dr. Haydar Baş, 17 yıl boyunca Anadolu'yu adım adım dolaştı. Toplantılar yaptı. "Neoliberalizmle, IMF talimatlarıyla olmaz, memleketi batırırsınız..." dedi. Millet, IMF ile stand-by anlaşması yapan Erdoğan'ı seçti. Kendi çukurunu kendi kazdı. Kazmaya da devam ediyor.
İktidar, ekonomiyi milli parayla maliyetsiz döndürmemiş, yabancı para ve akıl ile Ocak ayında 24 milyar faiz, 6 milyar lira masraf ödemiş, 9 milyar dolar dış ticaret açığı vermiştir. Zarar çığ gibi büyürken, varlıklarımızı yutmaya devam ediyor.
Koldaki bileziklere göz dikme acziyetine düşmüş iktidarın, işin içinden nasıl çıkacağını bilemezliği, muhalefetin iktidarı istediğine dair en ufak bir ifade kullanmaması, durumun vahametinin dışa vurumudur.
Gelinen son durum, cehalet ve bilgisizliğin kuru inatla birleşmiş nasipsizlik hali.
Konuşma metnini bile, beceremeyip yazdıranları yetkilendiren, millete hayret ediyorum.
Dünyayı da kendini de batıran, papaz Thomas Malthus'un kapitalizminden vazgeçip, 4 milyar BRICS halkına refah, mutluluk ve barış sunan, tek ekonomik program sahibi Baş Hocaya ne zaman koşacak?
Rahmetli babam; "İnat eyle, kâr eyle" derdi.
Mahmut Erdem / diğer yazıları
- Fakirleşerek büyüme / 18.06.2022
- Bu kaçıncı operasyon? / 25.12.2021
- 2020’de yüzde 1.8 büyürken, meğer küçülmüşüz! / 05.05.2021
- Mesele sadece 128 milyar dolar mı? / 23.04.2021
- Ak Parti’nin 18 yıllık enkazı / 08.01.2021
- Dolar kazanç aparatı olunca... / 25.11.2020
- Büyüdük ama negatif / 05.09.2020
- İSO 2019 raporu / 16.07.2020
- Fason tartı aleti / 29.06.2020
- Tefeciye yılda 4 milyon konut / 13.04.2020
- Bu kaçıncı operasyon? / 25.12.2021
- 2020’de yüzde 1.8 büyürken, meğer küçülmüşüz! / 05.05.2021
- Mesele sadece 128 milyar dolar mı? / 23.04.2021
- Ak Parti’nin 18 yıllık enkazı / 08.01.2021
- Dolar kazanç aparatı olunca... / 25.11.2020
- Büyüdük ama negatif / 05.09.2020
- İSO 2019 raporu / 16.07.2020
- Fason tartı aleti / 29.06.2020
- Tefeciye yılda 4 milyon konut / 13.04.2020