Ortadoğu ve sınırlarımızda yaşanan kanlı gerçeklere rağmen ülkemizde hükümet bir taraftan açılım sürecine devam ediyor diğer taraftan da başkanlık hülyalarını gerçekleştirecek vekil sayısına ulaşmak için seçim hazırlıklarını sürdürüyordu.
28 Şubat 2015'te Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan ile HDP'nin, İmralı heyeti arasında Dolmabahçe anlaşması yapılmıştı.
Anlaşmanın detayları bir tarafa AKP, doğudaki oylarını arttırma hesapları yaparken HDP'de özerklik, federasyon ve bağımsızlık rüyalarına dalmıştı.
Özellikle doğu illerimizde T.C tabelalarını tek tek indiriliyor. Köy, kasaba isimleri değiştiriliyordu. AKP seçim propagandalarını Kürtçe söz, müzik ve afişlerle yapıyordu.
Ve Nevruz geldi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kürtçe mesaj yayınladı. Hükümet aynı çizgide mesajlar verdi.
Diyarbakır'da, Öcalan'ın 2 sayfalık mektubu okundu. Milli ve manevi birliğimize kast eden açıklamaların yapıldığı bu kutlamalara (!) ABD, İngiltere, Fransa, Avustralya gibi 25 ülkenin büyükelçiliklerinden müsteşarlar ile gazeteci, aydın, yazar, sanatçı, akademisyen, siyasetçi, diplomat, parlamenter sıfatlarıyla 437 konuk katıldı. Slogan ise "Öcalan'a özgürlük, tam bağımsız Kürdistan"
ARTI! Geçen yılki Nevruz'a, PYD Eş Başkanı Asya Abdullah'ta katılmış, açılım sürecine desteğini açıklamış, ardından da Mardin B. B. Başkanı Ahmet Türk ile birlikte Diyarbakır - Mardin Metropoliti Salibe Özmen'i, Deyrulzafaran Manastırında ziyaret etmişti.
İşte bu tablo eşliğinde çözüm, açılım, başkanlık, 400 vekil diye diye seçime gittik. 7 Haziran'da sandıktan, "400 ver, bu iş tatlılıkla çözülsün" neticesi çıkmadı.
Sonrası ise çok ilginçti! Cumhurbaşkanı Erdoğan seçimden tam 32 gün sonra nihayet hükümeti kurma görevini seçimden 1. çıkan AKP'ye verdi.
Seçilmiş milletvekilleri, çalışmayan bir meclis ve kafasına göre kararname çıkartan ama hiçbir sorumluluk kabul etmeyen AKP'nin geçici hükümeti vardı ortada.
Nihayetinde Erdoğan lütfedip görevi AKP'ye verdi. AKP, kurmayacakları koalisyon görüşmeleri başlamıştı. Bu tablo bile ülkemizin karanlık bir döneme gireceğinin açık işaretiydi.
Prof. Dr. Haydar Baş, partisinin İstanbul'da düzenlediği iftar yemeğinde, yaşadığımız gerçekleri tek tek anlatarak, "Türkiye'nin karanlık bir döneme girdiğini" de ifade etmişti.
Ve 20 Temmuz'da düğmeye basıldı. Suruç'ta bombalar patlatıldı. Ardından Ankara, İstanbul derken yüzlerce vatandaşımızı kaybettik, korku toplumu olduk. İstikrar, barış, kardeşlik, huzur diyenlerin ağzından artık savaş sözleri duymaya başladık.
Askerimiz bu vatan topraklarında birçok yere haftalar boyunca giremez oldu. Asker ve polisimize her gün pusular kuruluyor, şehrin ortasında, evlerinde, pazar yerlerinde, karakollarda saldırıya uğruyor, Türkiye ağlıyordu.
7 ay geçti. 260'tan fazla asker ve polisimizi kaybettik. Binlerce vatandaşımız yaralandı. Tv ve gazetelerde doğu illerimizden kareler gösteriliyor. Halep mi, Sur mu, Silopi mi, Şırnak mı, ayırt edemiyorsun.
Ne hazindir ki! Başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere iktidar partisi bu noktaya çözüm süreciyle gelindiğini itiraf etmelerine rağmen tek suçlu olarak HDP'yi gösterdiler. Halkımızın büyük bir kesimi de HDP'yi, PKK'nın sözcüsü olarak görüp, Erdoğan ve AKP'ye destek olmaya devam ettiler.
Oysa bu tablo sadece HDP'nin tablosu değildi. Sadece AKP'nin de değil. Meclisteki dört partinin artı Saray'ın tablosuydu bu tablo.
Şimdi ortada kan var. Nefret var. Kin var. Dost ilan edilen İsrail ve düşman ilan edilen İslam ülkeleri var. Bölgemiz ateş çemberi. Ve de ülkemizi yönetenler ısrarla bu çemberin ortasına gitmeye kararlı.
Ve Ankara'da bir bomba daha patlatıldı. Analar ağlıyor, Türkiye ağlıyor.
Söyleyin bana! Bu ateş kimi yakıyor? ABD'yi mi? Rusya'yı mı? AB ülkelerini mi? Suud'u mu? Yoksa Türkiye'yi mi?
28 Şubat 2015'te Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan ile HDP'nin, İmralı heyeti arasında Dolmabahçe anlaşması yapılmıştı.
Anlaşmanın detayları bir tarafa AKP, doğudaki oylarını arttırma hesapları yaparken HDP'de özerklik, federasyon ve bağımsızlık rüyalarına dalmıştı.
Özellikle doğu illerimizde T.C tabelalarını tek tek indiriliyor. Köy, kasaba isimleri değiştiriliyordu. AKP seçim propagandalarını Kürtçe söz, müzik ve afişlerle yapıyordu.
Ve Nevruz geldi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kürtçe mesaj yayınladı. Hükümet aynı çizgide mesajlar verdi.
Diyarbakır'da, Öcalan'ın 2 sayfalık mektubu okundu. Milli ve manevi birliğimize kast eden açıklamaların yapıldığı bu kutlamalara (!) ABD, İngiltere, Fransa, Avustralya gibi 25 ülkenin büyükelçiliklerinden müsteşarlar ile gazeteci, aydın, yazar, sanatçı, akademisyen, siyasetçi, diplomat, parlamenter sıfatlarıyla 437 konuk katıldı. Slogan ise "Öcalan'a özgürlük, tam bağımsız Kürdistan"
ARTI! Geçen yılki Nevruz'a, PYD Eş Başkanı Asya Abdullah'ta katılmış, açılım sürecine desteğini açıklamış, ardından da Mardin B. B. Başkanı Ahmet Türk ile birlikte Diyarbakır - Mardin Metropoliti Salibe Özmen'i, Deyrulzafaran Manastırında ziyaret etmişti.
İşte bu tablo eşliğinde çözüm, açılım, başkanlık, 400 vekil diye diye seçime gittik. 7 Haziran'da sandıktan, "400 ver, bu iş tatlılıkla çözülsün" neticesi çıkmadı.
Sonrası ise çok ilginçti! Cumhurbaşkanı Erdoğan seçimden tam 32 gün sonra nihayet hükümeti kurma görevini seçimden 1. çıkan AKP'ye verdi.
Seçilmiş milletvekilleri, çalışmayan bir meclis ve kafasına göre kararname çıkartan ama hiçbir sorumluluk kabul etmeyen AKP'nin geçici hükümeti vardı ortada.
Nihayetinde Erdoğan lütfedip görevi AKP'ye verdi. AKP, kurmayacakları koalisyon görüşmeleri başlamıştı. Bu tablo bile ülkemizin karanlık bir döneme gireceğinin açık işaretiydi.
Prof. Dr. Haydar Baş, partisinin İstanbul'da düzenlediği iftar yemeğinde, yaşadığımız gerçekleri tek tek anlatarak, "Türkiye'nin karanlık bir döneme girdiğini" de ifade etmişti.
Ve 20 Temmuz'da düğmeye basıldı. Suruç'ta bombalar patlatıldı. Ardından Ankara, İstanbul derken yüzlerce vatandaşımızı kaybettik, korku toplumu olduk. İstikrar, barış, kardeşlik, huzur diyenlerin ağzından artık savaş sözleri duymaya başladık.
Askerimiz bu vatan topraklarında birçok yere haftalar boyunca giremez oldu. Asker ve polisimize her gün pusular kuruluyor, şehrin ortasında, evlerinde, pazar yerlerinde, karakollarda saldırıya uğruyor, Türkiye ağlıyordu.
7 ay geçti. 260'tan fazla asker ve polisimizi kaybettik. Binlerce vatandaşımız yaralandı. Tv ve gazetelerde doğu illerimizden kareler gösteriliyor. Halep mi, Sur mu, Silopi mi, Şırnak mı, ayırt edemiyorsun.
Ne hazindir ki! Başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere iktidar partisi bu noktaya çözüm süreciyle gelindiğini itiraf etmelerine rağmen tek suçlu olarak HDP'yi gösterdiler. Halkımızın büyük bir kesimi de HDP'yi, PKK'nın sözcüsü olarak görüp, Erdoğan ve AKP'ye destek olmaya devam ettiler.
Oysa bu tablo sadece HDP'nin tablosu değildi. Sadece AKP'nin de değil. Meclisteki dört partinin artı Saray'ın tablosuydu bu tablo.
Şimdi ortada kan var. Nefret var. Kin var. Dost ilan edilen İsrail ve düşman ilan edilen İslam ülkeleri var. Bölgemiz ateş çemberi. Ve de ülkemizi yönetenler ısrarla bu çemberin ortasına gitmeye kararlı.
Ve Ankara'da bir bomba daha patlatıldı. Analar ağlıyor, Türkiye ağlıyor.
Söyleyin bana! Bu ateş kimi yakıyor? ABD'yi mi? Rusya'yı mı? AB ülkelerini mi? Suud'u mu? Yoksa Türkiye'yi mi?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- Provokatör olmuşum! / 19.07.2025
- Ümmetçilik laf ile işi değil gönül işidir / 18.07.2025
- Suriye’ye barış, huzur yağıyor! / 17.07.2025
- TBMM, Sarayın iradesini mi temsil ediyor / 16.07.2025
- FETÖ yoktur, ABD’nin derin devleti vardır -2- / 15.07.2025
- FETÖ yoktur, ABD’nin derin devleti vardır -1- / 14.07.2025
- Diyanet’in 15 Temmuz hutbesi / 13.07.2025
- PKK, ‘ak’landı / 12.07.2025
- Küfrün karşısında bir tek İmam Hüseyin kalmıştı / 05.07.2025
- ‘Bana Hüseyin’den haber ver’ / 04.07.2025
- Ümmetçilik laf ile işi değil gönül işidir / 18.07.2025
- Suriye’ye barış, huzur yağıyor! / 17.07.2025
- TBMM, Sarayın iradesini mi temsil ediyor / 16.07.2025
- FETÖ yoktur, ABD’nin derin devleti vardır -2- / 15.07.2025
- FETÖ yoktur, ABD’nin derin devleti vardır -1- / 14.07.2025
- Diyanet’in 15 Temmuz hutbesi / 13.07.2025
- PKK, ‘ak’landı / 12.07.2025
- Küfrün karşısında bir tek İmam Hüseyin kalmıştı / 05.07.2025
- ‘Bana Hüseyin’den haber ver’ / 04.07.2025