Büyük olmakla büyüklük taslama çok farklı şeyler. Büyüklük, başlıbaşına bir güç ve başlıbaşına bir güvendir. Bu güç ve güven, adaleti ve merhameti doğurur. Ardından kurtla kuzuyu barıştıran erişilmez medeniyet gelir.
Bunun tarihteki en son örneği de hiç şüphesiz Osmanlı'dır. Dün, Osmanlı'ya ait olan topraklarda özellikle Balkanlar'da, Kafkaslar'da ve Ortadoğu'da yaşananlar; bir tarafta büyük olanın adaletini büyük bir pişmanlık ve hüsranla ararken, bir tarafta da büyüklük taslama acziyetini gizlemek için sergilediği zulmü ve vahşeti bütün ayrıntılarıyla ortaya koymaktadır.
1. Cihan Harbi'nden sonra değişen dünya dengelerinde büyüklük rolünü üslenip büyüklük taslamaya kalkanların dişlerinden ve tırnaklarından dökülen kanlar, gölgesinden korkacak kadar zavallı olanların, fırsat ele geçse ne kadar alçalacaklarını, ne kadar canavarlaşacaklarını gösteriyor.
Bir an ister Amerikalı, ister Avrupalı, ister Asyalı ister Afrikalı olalım; ve dünyanın süper gücü kabul edilen şu Amerika'ya bir bakalım. Yanındaki İngiliz'e de bakmayı unutmayalım. Bahanesi ne olursa olsun Irak'a saldırısını, başta Bağdat olmak üzere bütün şehirleri, kasabaları, köyleri bombardımana tutmasını ne ile izah edebiliriz?
Var veya yok; Irak'ı bir baştan bir başa yakmak, yıkımda, insanları çocuk-kadın-ihtiyar-hasta demeden, savunma hakkı da vermeden öldürmek, hangi suçun bedeli olabilir?
Eskilerde, masallarda dinlediğimiz; şimdi ise belgesellerde izlediğimiz, çoğu zaman da izlemeyip kanal değiştirmek durumunda kaldığımız vahşeti öyle veya böyle anlarız da... İnsandan, insan haklarından, demokrasiden, hak ve hukuktan bahsedildiği bir dönemde bu işin öncülüğünü yaptığını iddia edenlerin ortaya koyduğu ve bundan böyle de ortaya koymaya devam edeceğini söylediği bu vahşi tabloyu hangi insani duygularla ve değerlerle izah edebiliriz?
Yukarda belirttiğimiz gibi; kendimizi bir Amerikalı sayarak cevap ararsak, nasıl cevap bulabiliriz? Bütün bunların bizim menfaatimiz için yapıldığını düşünelim. Kendimizi nasıl tarif edeceğiz? Kendimizi belgesellerden de yola çıkarak, kime veya neye benzetebiliriz?
Şimdi sormak lazım: Bütün bu gerçekleri görmek için illa da Iraklı mı olmak, Bağdat'ta mı yaşamak lazım?
Suriye ve İran'a uzanan tehditler resmileşirken, Türkiye'nin asıl lokma olduğunu anlamak için Türk olmaya da gerek yok.
Peki şimdi yıllardan beri süregelen, kimilerindeki Amerikan sempatizanlığını kimilerindeki Amerikan korkusu, kimilerindeki Amerikan hayranlığını nasıl anlayacağız? diye bir soruya gerek var mı acaba?
Büyük olmakla, büyüklük taslamanın aynı olmadığını, eğer anlayabildikse, işte o zaman milletimizin devletimizin de, ordumuzun da; milli, manevi ve tarihi değerlerimizin de gerçek gücünü, gerçek büyüklüğünü de görmüş olacağız.
Bunun tarihteki en son örneği de hiç şüphesiz Osmanlı'dır. Dün, Osmanlı'ya ait olan topraklarda özellikle Balkanlar'da, Kafkaslar'da ve Ortadoğu'da yaşananlar; bir tarafta büyük olanın adaletini büyük bir pişmanlık ve hüsranla ararken, bir tarafta da büyüklük taslama acziyetini gizlemek için sergilediği zulmü ve vahşeti bütün ayrıntılarıyla ortaya koymaktadır.
1. Cihan Harbi'nden sonra değişen dünya dengelerinde büyüklük rolünü üslenip büyüklük taslamaya kalkanların dişlerinden ve tırnaklarından dökülen kanlar, gölgesinden korkacak kadar zavallı olanların, fırsat ele geçse ne kadar alçalacaklarını, ne kadar canavarlaşacaklarını gösteriyor.
Bir an ister Amerikalı, ister Avrupalı, ister Asyalı ister Afrikalı olalım; ve dünyanın süper gücü kabul edilen şu Amerika'ya bir bakalım. Yanındaki İngiliz'e de bakmayı unutmayalım. Bahanesi ne olursa olsun Irak'a saldırısını, başta Bağdat olmak üzere bütün şehirleri, kasabaları, köyleri bombardımana tutmasını ne ile izah edebiliriz?
Var veya yok; Irak'ı bir baştan bir başa yakmak, yıkımda, insanları çocuk-kadın-ihtiyar-hasta demeden, savunma hakkı da vermeden öldürmek, hangi suçun bedeli olabilir?
Eskilerde, masallarda dinlediğimiz; şimdi ise belgesellerde izlediğimiz, çoğu zaman da izlemeyip kanal değiştirmek durumunda kaldığımız vahşeti öyle veya böyle anlarız da... İnsandan, insan haklarından, demokrasiden, hak ve hukuktan bahsedildiği bir dönemde bu işin öncülüğünü yaptığını iddia edenlerin ortaya koyduğu ve bundan böyle de ortaya koymaya devam edeceğini söylediği bu vahşi tabloyu hangi insani duygularla ve değerlerle izah edebiliriz?
Yukarda belirttiğimiz gibi; kendimizi bir Amerikalı sayarak cevap ararsak, nasıl cevap bulabiliriz? Bütün bunların bizim menfaatimiz için yapıldığını düşünelim. Kendimizi nasıl tarif edeceğiz? Kendimizi belgesellerden de yola çıkarak, kime veya neye benzetebiliriz?
Şimdi sormak lazım: Bütün bu gerçekleri görmek için illa da Iraklı mı olmak, Bağdat'ta mı yaşamak lazım?
Suriye ve İran'a uzanan tehditler resmileşirken, Türkiye'nin asıl lokma olduğunu anlamak için Türk olmaya da gerek yok.
Peki şimdi yıllardan beri süregelen, kimilerindeki Amerikan sempatizanlığını kimilerindeki Amerikan korkusu, kimilerindeki Amerikan hayranlığını nasıl anlayacağız? diye bir soruya gerek var mı acaba?
Büyük olmakla, büyüklük taslamanın aynı olmadığını, eğer anlayabildikse, işte o zaman milletimizin devletimizin de, ordumuzun da; milli, manevi ve tarihi değerlerimizin de gerçek gücünü, gerçek büyüklüğünü de görmüş olacağız.
Ali Gedik / diğer yazıları
- Milli Çözüm Milli Ekonomi Modeli / 03.07.2010
- Türkiye'nin çıkmazı / 02.07.2010
- Geleceğe yürüyebilmek adına / 14.05.2010
- Bir başka gerekçe ile Milli Ekonomi Modeli / 06.05.2010
- Son olaylar üzerine / 30.04.2010
- Kararı milletin kendisi verecek / 22.04.2010
- Problem temelde / 10.04.2010
- Anayasa değişikliği üzerine / 01.04.2010
- Siyaset nedir ve siyasetçi kimdir? / 30.03.2010
- Bu bir kör dövüşü müdür? / 26.03.2010
- Türkiye'nin çıkmazı / 02.07.2010
- Geleceğe yürüyebilmek adına / 14.05.2010
- Bir başka gerekçe ile Milli Ekonomi Modeli / 06.05.2010
- Son olaylar üzerine / 30.04.2010
- Kararı milletin kendisi verecek / 22.04.2010
- Problem temelde / 10.04.2010
- Anayasa değişikliği üzerine / 01.04.2010
- Siyaset nedir ve siyasetçi kimdir? / 30.03.2010
- Bu bir kör dövüşü müdür? / 26.03.2010