Atasözlerimiz bizim en büyük kültür zenginliğimizdir. Onun için büyükler; “yanında sözünü dinleyeceğin, akıl alacağın bir büyüğün yoksa bir büyük taş al da ibret alasın” demişler.
Buradan anlaşılması gereken; bizden önce büyük tecrübelerle elde edilmiş bilgileri, yaşamadan da öğrenmek, atasözlerimize kulak vermekle mümkün olabileceği gerçeğidir...
Türkiye Cumhuriyeti Devletini idare edenlerin Mustafa Kemal Atatürk’ten sonra tercih ettikleri teslimiyetçi politikalarla gelinen nokta; bütün işlerin AB ve ABD nin istekleri doğrultusunda şekillendiğidir.
Gerek iç politika, gerek dış politika, gerek ekonomik, gerek siyasi bütün fikirlere ve uygulamalara bakılınca, görünen manzara bunu ispat etmektedir.
ABD nin ve diğer küresel haçlı batının güçlerinin başlattıkları yeni haçlı seferi olan Büyük Ortadoğu Projesi(BOP) kapsamındaki planlarına, gündeme gelen olaylara ve İslam ülkelerindeki değişimlere bakılınca; sonu belli olan senaryoda neredeyse sona doğru gelinmektedir.
Senaryo; içerisinde Türkiye’nin de bulunduğu 22 İslam ülkesinin rejimlerinin ve liderlerinin değişimidir. Sahneye konuş şekli her yerde aynı; sanki turnusol kâğıdı konmuş gibi sözde halkların özgürleşmesi, halk ayaklanmaları ve uydurma baharlar… (Arap baharı v.s.)
İşin en acı tarafı BOP kapsamındaki bu hareketler, Türkiye üzerinden yürütülmektedir. Küresel güçler bu sefer eline ateşi direk almak yerine, maşa kullanmaktadırlar. Gizli ya da açık faaliyetlerde Türkiye’nin rol aldığı yönünde bu ülkelerin yetkilileri açıklamalarda bulunmaktadırlar. Zaten Türkiye’nin idarecileri bunu pek de saklamaya niyetli değiller.
Son yapılan, sözde Suriye Dostları Toplantısından sonra, Suriye makamlarınca “ Türkiye de yapılan bu toplantı Suriye’ye karşı alınmış bir savaş kararıdır” diye cevaplandırdılar. Haksız da değiller. Bu toplantıda alınan kararlar; Muhaliflerin güçlendirilmesi ve Muhaliflere her türlü yardım yapılması yönündedir.
Biz bu hatırlatmadan sonra asıl değinmek istediğimiz tehlikeye işaret etmek istiyoruz. Komşularımız ve dindaşlarımız üzerinde oynanan bu oyunun bir parçası olarak Türkiye’ye yüklenilen misyonun, gelecekte çok büyük bedellerini de ödeyebileceğimiz asla akıllardan uzak tutulmamalıdır. Dünya tarihi, yapılan yanlışların bedellerinin, asırlar sonra da olsa mutlaka ödendiğini kaydetmektedir. Dünyada gelişen hızlı değişim sürecine bakılırsa, yapılan yanlışların bedeli artık çok uzamadan da görülmektedir.
Gerek Irak da gerek Libya da gerek Mısır da haçlı batının değişim sürecine verilen destek sayesinde, o ülkelerin haçlının isteği doğrultusunda bölünüp parçalandığını ve kardeş kavgalarının sürekli artarak devam ettiğini göstermektedir. Bu işte tek kârlı çıkan haçlı batıdır. Dökülen kan ise Müslüman kanıdır.
Diğer ülkelerin parçalanma ve değişim sürecinde daha gizli davranış sergileyen Türkiye, Suriye konusunda baş aktör konumuna getirilmektedir. Yani komşunun kapısını bize çaldırmaktadırlar…
Gün olur devran olur, eğer Suriye bu badireyi atlatırsa; Türkiye’nin bırakın dostluğuna güvenmesini belki de en şedit düşmanlıklarını sergileyecektir. Şu senaryo da akıllardan uzak tutulmamalıdır:
Diğer İslam ülkelerinde yapılan değişim gerçekleşince sıra bize gelebilir; bu değişim sürecinde içimizdeki etnik farklılıklar körüklenebilir; burada da bir sözde bahar faaliyeti başlatılabilir; bizim de komşularımızda devlete ve millete başkaldıranları desteklemek için “Türkiye dostları toplantıları” tertiplenebilir; belki o zaman aklınız başınıza gelebilir; ama iş işten çoktan geçmiş olabilir…
Şimdi büyük yanlışlara imza atanlara, komşunun kapısını çalanlara; son söz, yine atalarımızın sözü olsun; “çalma elin kapısını yüzük kaşı ile çalarlar kapını tokmak ile taş ile.”Allah cümlemizin akıbetini hayreyleye…
Buradan anlaşılması gereken; bizden önce büyük tecrübelerle elde edilmiş bilgileri, yaşamadan da öğrenmek, atasözlerimize kulak vermekle mümkün olabileceği gerçeğidir...
Türkiye Cumhuriyeti Devletini idare edenlerin Mustafa Kemal Atatürk’ten sonra tercih ettikleri teslimiyetçi politikalarla gelinen nokta; bütün işlerin AB ve ABD nin istekleri doğrultusunda şekillendiğidir.
Gerek iç politika, gerek dış politika, gerek ekonomik, gerek siyasi bütün fikirlere ve uygulamalara bakılınca, görünen manzara bunu ispat etmektedir.
ABD nin ve diğer küresel haçlı batının güçlerinin başlattıkları yeni haçlı seferi olan Büyük Ortadoğu Projesi(BOP) kapsamındaki planlarına, gündeme gelen olaylara ve İslam ülkelerindeki değişimlere bakılınca; sonu belli olan senaryoda neredeyse sona doğru gelinmektedir.
Senaryo; içerisinde Türkiye’nin de bulunduğu 22 İslam ülkesinin rejimlerinin ve liderlerinin değişimidir. Sahneye konuş şekli her yerde aynı; sanki turnusol kâğıdı konmuş gibi sözde halkların özgürleşmesi, halk ayaklanmaları ve uydurma baharlar… (Arap baharı v.s.)
İşin en acı tarafı BOP kapsamındaki bu hareketler, Türkiye üzerinden yürütülmektedir. Küresel güçler bu sefer eline ateşi direk almak yerine, maşa kullanmaktadırlar. Gizli ya da açık faaliyetlerde Türkiye’nin rol aldığı yönünde bu ülkelerin yetkilileri açıklamalarda bulunmaktadırlar. Zaten Türkiye’nin idarecileri bunu pek de saklamaya niyetli değiller.
Son yapılan, sözde Suriye Dostları Toplantısından sonra, Suriye makamlarınca “ Türkiye de yapılan bu toplantı Suriye’ye karşı alınmış bir savaş kararıdır” diye cevaplandırdılar. Haksız da değiller. Bu toplantıda alınan kararlar; Muhaliflerin güçlendirilmesi ve Muhaliflere her türlü yardım yapılması yönündedir.
Biz bu hatırlatmadan sonra asıl değinmek istediğimiz tehlikeye işaret etmek istiyoruz. Komşularımız ve dindaşlarımız üzerinde oynanan bu oyunun bir parçası olarak Türkiye’ye yüklenilen misyonun, gelecekte çok büyük bedellerini de ödeyebileceğimiz asla akıllardan uzak tutulmamalıdır. Dünya tarihi, yapılan yanlışların bedellerinin, asırlar sonra da olsa mutlaka ödendiğini kaydetmektedir. Dünyada gelişen hızlı değişim sürecine bakılırsa, yapılan yanlışların bedeli artık çok uzamadan da görülmektedir.
Gerek Irak da gerek Libya da gerek Mısır da haçlı batının değişim sürecine verilen destek sayesinde, o ülkelerin haçlının isteği doğrultusunda bölünüp parçalandığını ve kardeş kavgalarının sürekli artarak devam ettiğini göstermektedir. Bu işte tek kârlı çıkan haçlı batıdır. Dökülen kan ise Müslüman kanıdır.
Diğer ülkelerin parçalanma ve değişim sürecinde daha gizli davranış sergileyen Türkiye, Suriye konusunda baş aktör konumuna getirilmektedir. Yani komşunun kapısını bize çaldırmaktadırlar…
Gün olur devran olur, eğer Suriye bu badireyi atlatırsa; Türkiye’nin bırakın dostluğuna güvenmesini belki de en şedit düşmanlıklarını sergileyecektir. Şu senaryo da akıllardan uzak tutulmamalıdır:
Diğer İslam ülkelerinde yapılan değişim gerçekleşince sıra bize gelebilir; bu değişim sürecinde içimizdeki etnik farklılıklar körüklenebilir; burada da bir sözde bahar faaliyeti başlatılabilir; bizim de komşularımızda devlete ve millete başkaldıranları desteklemek için “Türkiye dostları toplantıları” tertiplenebilir; belki o zaman aklınız başınıza gelebilir; ama iş işten çoktan geçmiş olabilir…
Şimdi büyük yanlışlara imza atanlara, komşunun kapısını çalanlara; son söz, yine atalarımızın sözü olsun; “çalma elin kapısını yüzük kaşı ile çalarlar kapını tokmak ile taş ile.”Allah cümlemizin akıbetini hayreyleye…
Uğur Kepekçi / diğer yazıları
- ‘Biz bitti demeden bitmez’ miş / 20.04.2024
- Timsah gözyaşları kanıma dokunuyor / 19.04.2024
- Emanetine biz sahip çıkacağız / 18.04.2024
- ‘Haydar Hoca ezber bozandı’ / 17.04.2024
- Ölüm sende dirildi / 16.04.2024
- Sensiz zifiri karanlıklardayız / 15.04.2024
- Şevval orucu ve kurtuluş namazı hakkında / 13.04.2024
- Bayramı fırsat bilmelidir / 09.04.2024
- Elveda ey Ramazan / 08.04.2024
- ‘Oldum’ diyen insan azarmış / 06.04.2024
- Timsah gözyaşları kanıma dokunuyor / 19.04.2024
- Emanetine biz sahip çıkacağız / 18.04.2024
- ‘Haydar Hoca ezber bozandı’ / 17.04.2024
- Ölüm sende dirildi / 16.04.2024
- Sensiz zifiri karanlıklardayız / 15.04.2024
- Şevval orucu ve kurtuluş namazı hakkında / 13.04.2024
- Bayramı fırsat bilmelidir / 09.04.2024
- Elveda ey Ramazan / 08.04.2024
- ‘Oldum’ diyen insan azarmış / 06.04.2024