Şeyh Sadi Gülistan'da bir kıssa anlatır:
"Bir zaman çölde yolumu kaybettim. Yanımda yiyecek bir şey kalmamıştı. Öleceğime kanaat getirdim. Derken bir torba buldum, anladım ki içinde kavrulmuş buğday var. Öyle sevindim ki, o sevinci asla unutamam. Torbayı açtım, baktım gördüm ki içindeki inci imiş. Bunu görünce öyle üzüldüm, öyle acı duydum ki o acıyı asla unutamam."
İnsana öncelikle lazım olan nedir? Neye ihtiyacı vardır bu bilinmelidir. Bu verilmelidir. Bu görülmelidir.
Gerek eğitimde, gerek, kalkınmada, gerek askeriyede, gerek tıpta bu bir gerekliliktir.
Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in hayatına bakıldığında bu metodolojiyi görürüz.
1980'li yıllarda ayaklarına demir çarıklar giyerek, 'Önce İnsan' dedi. 'Kendi yararına Hak hesabına kazanılan insan' diyerek formülleştirdi. Her konuda yetişmiş kaliteli eleman yoksa iş başarılmaz.
Ayet-i kerimeyi tekrar hatırlayalım:
"O, hiç kimseye karşılık bekleyerek iyilik yapmaz. (Yaptığı iyiliği) ancak yüce Rabbinin rızasını istediği için (yapar)." (Leyl, 19-20).
Niyeti, işi, başarısı ahlakı, milli ve manevi kimliği ile bir nesil yetişmeli ki, o devlet ve millet kalkınsın.
Prof. Dr. Haydar Baş Bey bu uğurda çalışmalar yaptı. Dergi, gazete, tv, sempozyum, konferanslar, sohbetler ve siyasi parti ile bu amacı yaşatmak için mücadele verdi. Veriyor.
İnsanın neye ihtiyacı var?
Paraya… Onun tarifini yaptı. Ekonomi kurallarını yazdı. Milli Ekonomi, Sosyal Devlet diyerek önce vatanına sonra bütün İslam âlemine ve insanlığa seslendi. Görüşleri buluşları dünyaya yayıldı. Ne hazindir ki, menfaati uğruna siyaseti ele geçirenler bu hakikati görmemezlikten geliyorlar.
Prof. Dr. Haydar Baş Bey milletin en çok ihtiyaç duyduğu birlik ve beraberlik konusunda her bakımdan örnek mücadeleler verdi.
1996 yılında Fetullah Gülen Hareketine dikkat çekti. Yanlışlarını gösterdi. Görmediler. Milletini ayıkırdı. Hocamıza yapılmadık iftiralar kalmadı. Buğz, kin, nefret, maddi zorluklar ile saldırlar yapıldı. Dini menfaatlerine alet ederek milleti bölmek isteyenlerin, tarihi bahane ederek bölücülük yapmak isteyenlerin, ırklarını öne sürerek ayrılık hesapları yapanların, iç ve dış hesaplar ile Atatürk üzerinden milletin beraberliğine saldırmak isteyenlerin oyunlarını bozdu.
Bir hekim ve hikmet ehli büyüklüğü, mahareti ile gördü çıkış yollarında yılmadan çalıştı. Sonunda haklılığı anlaşıldı.
Bugün, Alevi-Sünni demeden, Kürt, Laz, Çerkez demeden, sağcı solcu demeden, laik anti laik demeden insanımızı bir ve beraber yapacak Prof. Dr. Haydar Baş Bey'den başka bir bilge yoktur. Bunları yazmak söylemek bağımsız ve vicdan sahibi bir kalemlerin vefa borcudur.
Bir doktor ameliyat ederken iğne gereken yerde makas kullanmaz. Kullanamaz. Yine pamuk gereken yerde eldiven kullanamaz. Kullanmaz.
Bugün gerek siyasi karışıklık, gerek, diş baskılar ve hesaplar, gerek radikal hareketlerin Türkiye üzerinden hesapları, gerek iktisadi ve teknolojik, gerek mimari yapı, çözüm ve çareleri ancak ve ancak rüştünü, samimiyetini, başarısını ispat etmiş üstadımız Prof. Dr. Haydar Baş Bey'i ile mümkündür. Gösterdiği yoldan gitmek, formüllerini uygulamaya geçirmekle mümkün olur.
Hastalıklar ancak bu şekilde deva bulur.
İnsaf ve vicdan sahibi âkil kişilere görev düşmektedir.
Çıkış yolu buradadır.
- Kulluğun gerçek tarifi / 06.05.2021
- Asli ihtiyaçlar / 30.04.2021
- Mecnun’un Leylası / 29.04.2021
- Rahman Suresi-II / 21.04.2021
- Rahman Suresi / 19.04.2021
- 14 Nisan / 15.04.2021
- İmam Muhammed Et-Takî’nin (a.s) Öğütleri / 14.04.2021
- Sağlam kale Ehl-i Beyt / 12.04.2021
- Bizi deryaya salan / 08.04.2021