12 Eylül 2010 referandumu ile yargı yapısı değişti? Ne oldu? Şimdi ne durumda? Ve nasıl bu hale geldi? Tüm hakim ve savcıların atamalarını yapan, sicillerini tutan, özlük işleri konusunda yetkili olan kurum HSYK, yani Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu? HSYK üyelerinin sayısı arttı ve değiştirildi. HSYK'da F tipi cemaat mensupları ve iktidar yanlıları istedikleri kararı çıkarabilecek noktaya geldi. Yargıtay ve Danıştay'da çok dosya var gerekçesi ile üye sayısı bir anda iki katına çıkarıldı. Ama ilginç bir şekilde yeni daireler oluşturulmadı, mevcut dairelere üyeler gönderildi. Bu şekilde her bir dairede karar çıkarabilecek çoğunluk sağlanmış oldu. Anayasa Mahkemesi üyeleri de değişiklik ile yenilendi. Bu süre içerisinde; hukuk fakültesini kazanmak, hakimlik ve savcılık sınavını kazanmak, mülakatı geçmek görev adamı olacak belli kişiler için kolay başarı haline geldi. Süreç içinde bir taraftan sınavlardaki kopya ve şifreler ile kazandırılanların ve diğer tarafta da bileğinin hakkı ile bir şekilde kazananlar varsa da su faturasını ödemedi, tayt giydi gibi gerekçeler ile hakimlik stajı döneminde meslekten atılanların sayısı artmaya başladı. Açık öğretim fakültesi işletme, iktisat bölümü mezunlarının idari hakim olup ilk atamada Ankara'da göreve başladıkları oldu. Daha önce Yargı'nın işleyişinde bir düzen vardı. Her siyasi iktidar hakim ve savcı alımlarında kendi ideolojik yapısına yakın isimleri seçerdi ama yargının işleyişine müdahale etmezdi edemezdi. Yargı'nın omurgasını oluşturan işleyiş ne idi? Yeni hakim veya savcı ilk göreve başlayacağı zaman taşra ilçelerden başlardı. Yani 5. bölgede çalışmaya başlar, verdiği kararlar üst mahkemeden bozulmaz, işinde başarılı olur ise bir üst bölgeye çıkar ve bu şekilde 1. bölgede (Ankara İstanbul gibi büyük şehirlerde) oradan da Yargıtay-Danıştay'da üye olma hedefi ile çalışırdı. Her insanda olduğu gibi her hakim ve savcı da yükselme hedefinde olduğu için dosyalara iyi çalışır, kararlarında dikkatli ve titiz olurlardı. Ayrıca işini yaparken hukukun dışına çıkan hakim savcı olursa, HSYK tarafından dosya elinden alınır, daha alt mahkemeye gönderilir, daha alt bölgeye gönderilir veya görevden alınırdı. Oturmuş olan bu disiplin uygulaması aslında dava açan her bir vatandaşın da en büyük güvencesi idi. Eylül 2010 dan sonra ne oldu? Yukarıda anlattığım işleyiş tamamen ters yüz edildi. örneğin 100 tane idari hakim alındı. İlk kurada 40 tanesi Ankara'da göreve başladı. Yani taşrada sicilini düzgün tutmak için, kararlarım bozulmasın diye dosyasına gece gündüz çalışan bir hakimin 15-20 yılda geleceği yere ilk kurada birileri göreve başladı. Taşrada atama bekleyenler ise beklemeye devam etti. Yılların hakim ve savcılarının bazıları da Ankara'dan taşraya gönderildi. Bu atamalarda kriter ne? elle tutulur somut bir kriter yok. Ama herkes biliyor ki; belli yerlere yakınsan sınavı da kazanırsın, ilk görev yerin de Ankara olur. Danıştay'a ya da Yargıtay'a da üye olursun. Hatta daire başkanı da olursun. Yakın değilsen iki seçeneğin var. Denileni yaparsan pozisyonunu korurusun, yada yükselirsin. Yok ben doğru bildiğimi yaparım dersen ileriye hiç bakma, en kısa sürede emekli olmanın yoluna bak. Böyle bir ortamda hangi hakim savcı benim sicilim iyi olsun. Aman kararlarımı iyi vereyim diye bir uğraş verir ki! Bu süreçte yaşanan bazı olaylar, azıcık umudu kalmış hakim ve savcıların umutlarının da kırılmasını sağladı. Deniz Feneri'ni soruşturan savcılardan dosyalar HSYK tarafından alındı ve 3 savcı sanık olarak yargılandı. Bu olay; tüm savcılara ders oldu Ergenekon, Balyoz davaları, askeri casusluk soruşturmaları sürecinde yaşananlar zaten başlı başına herkese ders mahiyetinde. Hanefi Avcı emniyet müdürü iken sahte isim üzerinden dinleme kararı alıp telefonunu dinleyen polisler hakkında açılan soruşturmada, her şey ortada olmasına rağmen takipsizlik verildi. Hanefi Avcı itiraz etti. Ağır ceza mahkemesi takipsizlik kararını kaldırdı, savcıya kamu davasını aç dedi. Savcı, hiç olmayacak olamayacak şekilde üst mahkeme kararına uymuyorum diyerek tekrar takipsizlik kararı verdi. Ve HSYK bu savcıya sen ne yapıyorsun demedi. Bir iddiaya göre de HSYK savcıya böyle bir talimat vermiş. Bu kararlar hukuku yerle bir eden kararlar. Savcının ağır ceza mahkemesi kararına uymaması ve hiçbir yaptırım ile karşılaşmaması demek, yargının omurgasını ve işleyişini çökmesi demektir. Ve yine ilginç bir örnek; Teğmen M. Ali Çelebi, Ergenekon'dan hüküm giydi. Cep telefonuna 139 tane teröristin ismi ve telefonu kayıtlı idi. Bunun İstanbul emniyetinde yakalandıktan sonra yüklendiği tespit edilmişti. Ergenekon davasına bakan mahkeme emniyete bu olayı sormuş emniyet; sehven yüklendi cevabını vermiş ve hepimiz de gülmüştük. Çünkü Teğmen Çelebi, Ergenekon kapsamında o terör örgütü ile irtibatı soruşturuluyor ve suçlanıyordu. Ergenekon davasına bakan mahkeme, bu sanık hakkında uydurulmuş delil var, dolayısı ile delillerin oluşturulmasında şüphe var, şüpheden sanık yararlanır diyerek M. Ali Çelebi'yi beraat ettirmedi. Ama daha ilginç olanı, o telefon numaralarını yükleyen polisleri yargılayan mahkeme sehven yüklendi savunmasını geçerli buldu ve polisleri beraat ettirdi. Bu örnekler medyatik olmuş konular ile ilgili. Medyatik olmayan davalarda özellikle hukuk ve idari davalarda ne kararlar çıkıyor, ne dramlar yaşanıyor, tahmin bile edemezsiniz. Bu tarz kararlar ve uygulamalar başta hakim, savcı ve avukatların yargıya güveninin bitmesine sonrasında da halkın adalete olan güveninin bitmesine neden oldu. Şimdi öyle bir noktaya gelindi ki insanlar adaleti adliye saraylarında aramıyor, avukatlar müvekkillerinin haklarını dava dilekçelerinde anlatmıyor, parti teşkilatlarında, cemaat evlerinde yada otel odalarında, restoran köşelerinde anlatıyor. Kazanmak için haklı olmanın yetmediği, hatta haklı olup olmamanın önemli olmadığı, güçten yana olmak gerektiği bir döneme girdik. Bunun düzelmesi de öyle kanun çıkaracak olacak bir şey değil. Her şey yerli yerine konduktan sonra işin oturması insanların tekrar güven duyması için çok yılların geçmesi gerekiyor. Yetmez ama evetçiler! İnadına evetçiler! Eylül 2010'da şekillendirdiğiniz Yargı daha şimdiden sizi vurmaya başladı. Bakalım ne yapacaksınız.
Lütfullah Önder / diğer yazıları
- Sararan sendikalar / 23.03.2023
- Toplumsal barış projesi üzerine bir analiz – 2 / 10.03.2023
- Toplumsal Barış Projesi üzerine bir analiz - 1 / 09.03.2023
- Doğuştan imtiyazlı muhalefet / 14.01.2023
- AKP gömleğini çıkarmamış muhalefet / 13.01.2023
- Paraya hükmetme çağı / 26.07.2022
- Ekonomik kurtuluş savaşı -5- / 10.01.2022
- Ekonomik kurtuluş savaşı -3- / 08.01.2022
- Ekonomik kurtuluş savaşı / 06.01.2022
- Ekonomide ağır faturalar ödemeye hazır mısınız? / 18.11.2021
- Toplumsal barış projesi üzerine bir analiz – 2 / 10.03.2023
- Toplumsal Barış Projesi üzerine bir analiz - 1 / 09.03.2023
- Doğuştan imtiyazlı muhalefet / 14.01.2023
- AKP gömleğini çıkarmamış muhalefet / 13.01.2023
- Paraya hükmetme çağı / 26.07.2022
- Ekonomik kurtuluş savaşı -5- / 10.01.2022
- Ekonomik kurtuluş savaşı -3- / 08.01.2022
- Ekonomik kurtuluş savaşı / 06.01.2022
- Ekonomide ağır faturalar ödemeye hazır mısınız? / 18.11.2021