O günleri hatırlarım! Artvin, Çayağzı mahallesinde, Ali dayının bakkalına gittiğimizde raflardaki ürünlerde alış fiyatı-satış fiyatı yazardı. Mahalleli, filan bakkalda aynı fiyata alıyor ama daha fazla kâr koyuyor, diyerek ucuz olan bakkaldan alış-veriş yapardı.
O yıllarda hileli gıda, hileli ürün tabirleri de pek yoktu. Çünkü mahalle kontrolü vardı. Bir bakkalın bozuk, hileli mal sattığının duyulması onun iflas ettiği manasına gelirdi. Çünkü bir daha kimse ona uğramazdı. Çünkü "Bizi aldatan, bizden değildir" (Hadis) inancı vardı.
Özal ile beraber serbest piyasa, liberal ekonomi kavramlarıyla tanıştık. Ekonomist değilim ama gördüğüm, yaşadığım şekilde anlatacak olursam serbest piyasa eşittir başıboş piyasadır. Büyük balığın küçük balığı iç ettiği piyasadır.
Piyasanın yerli ve yabancı sermaye guruplarına terk edilmesidir ki, bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde devletin acze düştüğü piyasadır.
Bugün savaş uçağımız yoksa, savunma, enerji sanayimiz yoksa, yerli arabamız yoksa, cep telefonu bile üretemiyorsak bunun sebeplerinden birisi de serbest piyasa anlayışıdır.
Çünkü sermaye sahipleri gelmiş, ülkemize tezgahlarını kurmuş, "sizin zahmet etmenize gerek yok, alın size uçak, araba, telefon..." diyerek piyasayı tekellerine almışlardır.
İşin garibi özellikle dini ve batı karşıtı söylemlerle halkın takdirini alan AKP iktidarı da, daha iktidar olduğu yıl serbest piyasa ekonomisine biat etmiş ve 18 yılda değiştirmediği tek söylemi de, "serbest piyasa ekonomisinden asla taviz vermeyeceğiz" şeklinde olmuştur.
Tekrar gıdaya dönersek! Malum zincir marketler gündemde ve hükümet metrekare üzerinden çalışma saatleri, satılacak ürünler gibi bir dizi kararlar aldı. Ama halkımız zincir marketlerden vazgeçmez, vazgeçemez. Nedenini yazacağım.
Özellikle son 10 yılda serbest piyasa ekonomisi adı altında gıdada da tekelleşme süreci yaşandı.
Zincir marketler artık kasabalara kadar girdi ve şuanda ülkemizde 249 market zincirinin faaliyet gösterdiği 30 bin 244 mağaza var.
Gıda diyoruz ama bu marketlerde yok yok. Kırtasiye malzemesinden elektronik malzemeye, beyaz eşyadan tekstile, ayakkabıdan araba lastiğine kadar her şeyi satıyorlar.
Haliyle kırtasiyeci, elektronikçi, beyaz eşya satıcısı, ayakkabıcısı vs. esnafın tamamı bu durumdan şikayetçi. Neden? Adil, eşit rekabet yok. Serbest piyasa adı altında büyük balık, küçük balığı yutuyor.
Basit bir örnek vereyim! 8-10 bin şubesi olan üç harfli zincir marketleri, atıyorum 'defter' satacak. Defterin maliyeti 1, satışı da 2 lira olsun. Üç harfliler, üreticiye anında 100 bin defter siparişi veriyor. Direkt üreticiden ve çokça aldığı için alım maliyeti 50 kuruşa indiriliyor. Türkiye'ye dağıtılıyor ve tanesi 1,25 kuruştan satışa sunuluyor.
Kırtasiyeci ise bir liradan 100 defter siparişi vermiş, iki liraya satıyor. Haliyle vatandaş iki liralık defteri değil 75 kuruş daha ucuz olan defteri alıyor. Kim kâr ediyor? Hem tekelleşen marketler, hem de vatandaş.
Bu basit bir örnekti. Bütün ürünlerde öyle. Peki, bu kötü bir şey mi, diye soracak olursanız derim ki, devletin hizmet olarak yapması gerekeni zincir marketler kâr amaçlı yapıyor.
Bizim devlet anlayışımızda yani Prof. Dr. Haydar Baş'ın Milli Ekonomi Modeli'nde, devletin piyasaya müdahalesi şarttır.
Buraya dikkat edin! "Devlet piyasada hem alıcı, hem de satıcı durumunda olmak zorundadır" der Baş Hocamız.
Bugün zincir marketlerin ve diğer sektörlerdeki tekelleşmenin sebebi budur. Devletin hizmet için yapması gerekeni, firmalar kâr için yapıyor.
Örneğin! Reklamlarını bile yaptılar, X market portakal, limon, patates vs. üreticisine gidiyor. Bana şu kadar ürünü, şu fiyattan yetiştir diyor; avans ve alım garantisi veriyor.
Veya kendi işletmesini kurmuş. Süt, yoğurt, peynir, et, fasulye vs. aklınıza ne gelirse üretiyor. 10 bin şubesi var. Ne demek bu? Anında 10 bin litre süt satış garantisi, 10 bin kilo fasulye satış garantisi var demek. Aracıyı devreden çıkarıyor, nakliyeyi de kendi yapıyor.
Özetle büyüdükçe büyüyorlar. Peki, devlet büyümek yerine neden küçülüyor? Halkı (kuzuyu), para sahipleriyle (kurtla) neden baş başa bırakıyor?
- Hüseyin Baş’tan, Ebu Zer duruşu / 18.03.2024
- Ne yereli! Genel seçim bu genel! / 17.03.2024
- Erdoğan ‘bırakıyorum’… ‘Valla bırakmayız’ / 16.03.2024
- Ehli Beyt’e imanımız, Hz Muhammed’e imandır / 15.03.2024
- CHP’nin kimlik arayışı İsmet İnönü ile başladı / 14.03.2024
- Erdoğan’ın dilinde bu sefer ‘kul hakkı’ var / 13.03.2024
- İnsan kıymetini bildiği şeye sahiplenir / 11.03.2024
- Ramazan’da ahir zaman siyasetçilerine ve hocalarına dikkat / 10.03.2024
- Erdoğan’ın korku ve açlıkla terbiye siyaseti / 09.03.2024