Diyalog minderinde danışıklı dövüş -1-

Dinler arası diyalog çalışmaları çok öncelerden başlatılmış, akademik çevrelerce altyapısı hazırlanmış ve 1998’de halka indirilmişti. Bu misyonun bugünkü yaşayan temsilcisi F. Gülen ve hareketidir.
Prof. Dr. Haydar Baş, bu anlayışa mektup yazarak “ancak Müslümanların kardeş olduğunu, Allah katında tek hak dinin İslam olduğunu” detayları ile anlatmış, kurtuluşun ancak İslam’da, İslam çatısı altında bir ve beraber olmaktan geçtiğini ifade etmişti.
Bu hak ikazı dikkate almayan anlayış, Vatikan’a koşmuş, papalık konseyi misyonunun bir parçası olmak istediklerini vurgulamışlardı. Bu misyonun bir parçası olarak ülkemizde Abant toplantıları gerçekleştirilmiş (hala devam ediyor). Akıl ve vahiy çatışırsa, aklın kale alınacağı, vahyin hiç sayılacağı kabul görmüştü.
Yine Şanlıurfa’da sözde dinler bahçesi kurulmuş, papazla, Müslüman olduğu iddia edilen bir kadın nikâhlanmış, İslam olmayan inançlara da cennet yolu açılmak istenmişti. Aynı anlayış Hz. Mevlana’nın huzurunda da ortaya çıkma gayreti göstermiş ama istediklerini alamamışlardı.
Sayın Baş, bu harekete karşı Türkiye’deki bütün kültür hareketlerine elçiler göndererek ilahi hakikatler ışığında bir ve beraber olma gerekliliğini vurgulamıştı. Yine Sayın Baş, ülkemizdeki tüm cami personeline tamamen dini (İslam) kaynaklarla böyle bir anlayışı İslam’ın reddettiğini ortaya koyan belgeler gönderip, halkımızı ayıktırma gayretini bir görev olarak yerine getirmişti ve getirmektedir…
Nedir dinler arası diyalog?     
“Vatikan’ın 1999 yılında yayınladığı; “Towards a pastoral approach to culture” adlı bir kitapta esas maksatlarını açıkça şöyle ifade etmekteler: “Bütün insanlar Hz. İsa’ya döndürülmeli, bütün insanlar vaftiz olarak Kilisede birleşmeli ve onun vücudu olan Kiliseye girmelidir. Yollar, usuller, metotlar değişir; ama hedef hiç değişmez: Nihai maksadımız, bütün insanları Hıristiyanlık dinine sokmaktır.” Neymiş hedef? Bütün insanları Hıristiyan yapmak!
İnsanları özellikle Müslümanları, Hıristiyanlaştırma hareketinin Türkiye temsilcisi F. Gülen, gerek papaya yazdığı mektupta ve gerekse kitap ve hitaplarında bu misyonunu gizlememiş, kitleleri peşinden sürüklemiştir. Birkaç örnek verirsek…
“Papa 6. Paul Cenapları tarafından başlatılan ve devam etmekte olan Dinler arası Diyalog için Papalık Konseyi (PCID) misyonunun bir parçası olmak üzere burada bulunuyoruz. Bu misyonun tahakkuk edişini görmeyi arzu ediyoruz.” (F.Gülen’nin Papa’ya Mektubu, Zaman Gazetesi 10.02.2009)
“Herkes Kelime-i Tevhidi esas alarak çevresine bakışını yeniden gözden geçirmelidir ve ıslah etmelidir. Hatta Kelime-i Tevhidin ikinci bölümünü, yani “Muhammed Allah’ın resulüdür” kısmını söylemeksizin sadece ilk kısmını ikrar eden kimselere rahmet ve merhamet bakışıyla bakmalıdır.” (Gülen’in Küresel Barışa Doğru kitabının 131. Sayfası)
Yine aynı Gülen, kendisini nasıl bir makamda görüyorsa Kur’an ayetleri ve hadisleri tasnif etmeye, devre dışı bırakmaya çalışıyor.
“Kur-an’ı Kerim’in bazı ayetleri ve bazı Hadis-i Şerifler tarihi sürecini doldurduğu için bunlarla amel edilemez. Kuran-ı Kerim’in gelmesiyle yürürlükten kalkmış olan İncil ve Tevrat’ın hükümleri hâlâ geçerlidir. Bugünkü İncillere ve Tevrat’a inanan, Yahudi ve Hıristiyanlar da cennetliktir. Ehl-i Kitap ile ilgili ayetler, hadisler tarihseldir, dolayısıyla bugünkü Yahudi ve Hıristiyanları değil o dönemin insanlarını bağlar.” (Hoşgörü ve Diyalog İklimi, Sf.155–156 F. Gülen)
“Yahudileri ve Hıristiyanları kınayan ve azarlayan ayetler, ya Hazret-i Muhammed döneminde yaşayan ya da kendi peygamberleri döneminde yaşayan bazı Yahudi ve Hıristiyanlar hakkındadır.” (Küresel Barışa Doğru Sf.45 F. Gülen)
Bu örnekler gibi daha birçok İslam itikadında olmayan görüşü ortaya atmıştı F. Gülen. Tabi bu görüşler ani bir ilham ile ortaya çıkmamıştı. Gülen’in bir de hocası vardı.
Gülen hareketi, kendini sadece maneviyat alanında göstermedi. Siyaset ve siyasetin müdahil olduğu veya olmadığı her alanda kendini gösterdi. Özellikle Gülen’in dini ve siyasi olaylara karşı yaptığı açıklamalar, düşünen insanlar için kabul edilemezdi.
İşte Prof. Dr. Haydar Baş ve kadrosu da bu duruşu, bu tavrı, bu hareketi kabul etmedi. Dini, ilmi ve siyasi gerçeklerle insanımızın karanlıklara götürüldüğünü her ortamda anlatı ve anlatıyorlar.
Ya hu! Cübbeli de o kadar reddiye yazdı, diyenler olabilir. Ben de zaten o noktaya gelecektim… (yarın)