Dünya dönüyor. İsimler değişiyor, cisimler değişiyor, taktikler değişiyor ama mücadele hep aynı. Hak-Batıl mücadelesi ve haçlıların, dünya halklarını uyutma ve işgal projeleri.
Birincisi; Sömürgecilik. Yüzyıllarca kendi vatanında insanlar köle olarak çalıştırıldı, kullanıldı, zulmedildi.
İkincisi; Halklar, milletler sömürgeciliğe karşı bir direniş başlatmış artı sömürgeci devletler, paylaşımdan kaynaklanan sorunlar yüzünden kendi aralarında başlattıkları savaşı, cihana yaymış ve bu savaş (1. Dünya savaşı) milyonlarca insanın canına mal olmuştu.
Bu savaş sonrası Milletler Cemiyeti adı altında tekrar bir araya gelen bu dünya efendileri (!) yeni bir sistem adı ortaya koymuş ve hayata geçirmişlerdi. Fransızcada görev, yetki anlamlarına gelen "Mandacılık" fikri kabul edilmişti.
Buna göre mandacılık, bazı az gelişmiş ülkeleri, kendi kendilerini yönetecek bir düzeye eriştirip, bağımsızlığa kavuşturuncaya kadar Milletler Cemiyeti adına yönetmek için bazı büyük devletlere verilen yetkidir. Yani sömürgeciliğin güncellenmiş hali…
Mandacılık demişken; bu gün olduğu gibi o günlerde de haçlıların basit oyunları ile alakası olmayan bir savaşın içine çekilen Osmanlı parçalanmış ama bu parçalanış M. Kemal önderliğinde tekrar "Dirilişe" dönüşmüştü.
Erzurum, Sivas kongrelerinde vatanın ve milletin geleceği için birçok görüş ortaya konulmuştu. Hatta o zamanın önemli isimleri, ısrarla ABD mandası olmak istiyorlar ve buna haklı mazeretler üretmeye çalışıyorlardı. O kongrelerde yaşanan şu diyalog bugün ki bütün sıkıntılarımıza reçete olacak niteliktedir…
"…Genç bir tıbbiyeli subay olan Hikmet Boran, tıp okulu delegesi olarak katıldığı Sivas Kongresi'nde, Mustafa Kemal Paşa'ya hitaben yaptığı konuşmada, manda fikrine şiddetle karşı çıkarak:
"Paşam! Murahhası bulunduğum Tıbbiyeliler, beni buraya istiklâl davamızı başarmak yolundaki mesaiye katılmak üzere gönderdiler. Mandayı kabul edemem. Eğer kabul edecek olanlar varsa, bunlar her kim olurlarsa olsun, şiddetle ret ve takbih ederiz (ayıplarız). Farz-ı muhal manda fikrini siz dahi kabul ederseniz, sizi de reddeder, Mustafa Kemal'i vatan kurtarıcısı değil, vatan batırıcısı olarak adlandırır ve tel'in ederiz (lanetleriz)..." demişti.
Mustafa Kemal Paşa şöyle yanıt vermiştir;
"Arkadaşlar, gençliğe bakın, Türk Milleti bünyesindeki asil kanın ifadesine dikkat edin. Evlât, müsterih ol. Gençlikle iftihar ediyorum ve gençliğe güveniyorum. Biz ekalliyette (azınlıkta) kalsak dahi, mandayı kabul etmeyeceğiz. Parolamız tektir ve değişmez: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!"
Sonra 2. Dünya savaşı. Gelişen teknoloji, haberleşme vs. sebepler insanların seslerini daha çok çıkartmaya başlatmıştı. Manda sahipleri artık yeni bir model arayışına girdiler ve üçüncü sömürü sistemi olarak adına "vesayet rejimi" dedikleri modeli uygulamaya koydular.
Yani görünürde demokratik olan seçimle gelen ve giden iktidarların olduğu, ancak asıl iktidarın başka güç odaklarında olduğu rejim modeli.
Dördüncü olarak ise "stratejik ortaklık" modelini geliştirdiler. Bu model basit tanımla; İki veya daha fazla tarafın bazı kararları birlikte almak konusunda anlaşmalarıdır.
Ülkemize daha önce ve son üç dönemdir "vesayet rejimi" ile iktidara gelenler aynı zamanda birçok stratejik ortaklar da buldular kendilerine.
Osmanlı yüzünü batıya dönmekle sömürgecilere adeta kendini teslim etti. Onlarda tüm dünyaya yaptıkları gibi Osmanlıya ve halklarına en ağır bedeli ödettiler. Osmanlı bitti. Anadolu direndi. Sömürgecileri mağlup ettiği gibi mandacılık mantığını da kabul etmedi.
Atatürk'ten sonra bir dönem tek adam vesayeti uygulansa da daha sonra halkta bu vesayet rejimine görünürde ortak edildi. Görünürde özgürdük ama içerde, dışarda hep AB, ABD mantığı ile hayata bakıyor, ona göre bir hayat tarzı yaşıyorduk.
Çok partili hayata geçiş dediğimiz süreçten 2 binli yıllara kadar bazı iktidarların milli çıkışları olsa da, hiç milli bir politikaları olmadı. Artı ileri gideceğimiz yerde geriye gidişler, huzursuzluklar oldu, çoğaldı.
Neticede alternatifi yok diye millet yeni kurulan AKP'yi iktidar yaptı. Erdoğan, kendisini küresel barışa adadı. Vesayet rejiminin iktidarı Erdoğan, kurduğu hükümetlere, adına stratejik ortaklık dedikleri başta ABD olmak üzere bir çok haçlı ülkesini ortak etti.
Ne hazindir ki, bu kadar çok stratejik ortağı olan Erdoğan hükümetlerinin yönettiği ülkemizde terör zirve yaptı. Ekonomi bitme noktasında. Kalkınma derken boğulma vakaları yaşıyoruz. Haliyle Erdoğan ve hükümetine; Siz bu kapitalist, emperyalist haçlılarla hangi ortaklıklar kurdunuz, hangi paylaşımlarda ortak oldunuz, sorusunu sormak durumunda kalıyoruz…
Birincisi; Sömürgecilik. Yüzyıllarca kendi vatanında insanlar köle olarak çalıştırıldı, kullanıldı, zulmedildi.
İkincisi; Halklar, milletler sömürgeciliğe karşı bir direniş başlatmış artı sömürgeci devletler, paylaşımdan kaynaklanan sorunlar yüzünden kendi aralarında başlattıkları savaşı, cihana yaymış ve bu savaş (1. Dünya savaşı) milyonlarca insanın canına mal olmuştu.
Bu savaş sonrası Milletler Cemiyeti adı altında tekrar bir araya gelen bu dünya efendileri (!) yeni bir sistem adı ortaya koymuş ve hayata geçirmişlerdi. Fransızcada görev, yetki anlamlarına gelen "Mandacılık" fikri kabul edilmişti.
Buna göre mandacılık, bazı az gelişmiş ülkeleri, kendi kendilerini yönetecek bir düzeye eriştirip, bağımsızlığa kavuşturuncaya kadar Milletler Cemiyeti adına yönetmek için bazı büyük devletlere verilen yetkidir. Yani sömürgeciliğin güncellenmiş hali…
Mandacılık demişken; bu gün olduğu gibi o günlerde de haçlıların basit oyunları ile alakası olmayan bir savaşın içine çekilen Osmanlı parçalanmış ama bu parçalanış M. Kemal önderliğinde tekrar "Dirilişe" dönüşmüştü.
Erzurum, Sivas kongrelerinde vatanın ve milletin geleceği için birçok görüş ortaya konulmuştu. Hatta o zamanın önemli isimleri, ısrarla ABD mandası olmak istiyorlar ve buna haklı mazeretler üretmeye çalışıyorlardı. O kongrelerde yaşanan şu diyalog bugün ki bütün sıkıntılarımıza reçete olacak niteliktedir…
"…Genç bir tıbbiyeli subay olan Hikmet Boran, tıp okulu delegesi olarak katıldığı Sivas Kongresi'nde, Mustafa Kemal Paşa'ya hitaben yaptığı konuşmada, manda fikrine şiddetle karşı çıkarak:
"Paşam! Murahhası bulunduğum Tıbbiyeliler, beni buraya istiklâl davamızı başarmak yolundaki mesaiye katılmak üzere gönderdiler. Mandayı kabul edemem. Eğer kabul edecek olanlar varsa, bunlar her kim olurlarsa olsun, şiddetle ret ve takbih ederiz (ayıplarız). Farz-ı muhal manda fikrini siz dahi kabul ederseniz, sizi de reddeder, Mustafa Kemal'i vatan kurtarıcısı değil, vatan batırıcısı olarak adlandırır ve tel'in ederiz (lanetleriz)..." demişti.
Mustafa Kemal Paşa şöyle yanıt vermiştir;
"Arkadaşlar, gençliğe bakın, Türk Milleti bünyesindeki asil kanın ifadesine dikkat edin. Evlât, müsterih ol. Gençlikle iftihar ediyorum ve gençliğe güveniyorum. Biz ekalliyette (azınlıkta) kalsak dahi, mandayı kabul etmeyeceğiz. Parolamız tektir ve değişmez: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!"
Sonra 2. Dünya savaşı. Gelişen teknoloji, haberleşme vs. sebepler insanların seslerini daha çok çıkartmaya başlatmıştı. Manda sahipleri artık yeni bir model arayışına girdiler ve üçüncü sömürü sistemi olarak adına "vesayet rejimi" dedikleri modeli uygulamaya koydular.
Yani görünürde demokratik olan seçimle gelen ve giden iktidarların olduğu, ancak asıl iktidarın başka güç odaklarında olduğu rejim modeli.
Dördüncü olarak ise "stratejik ortaklık" modelini geliştirdiler. Bu model basit tanımla; İki veya daha fazla tarafın bazı kararları birlikte almak konusunda anlaşmalarıdır.
Ülkemize daha önce ve son üç dönemdir "vesayet rejimi" ile iktidara gelenler aynı zamanda birçok stratejik ortaklar da buldular kendilerine.
Osmanlı yüzünü batıya dönmekle sömürgecilere adeta kendini teslim etti. Onlarda tüm dünyaya yaptıkları gibi Osmanlıya ve halklarına en ağır bedeli ödettiler. Osmanlı bitti. Anadolu direndi. Sömürgecileri mağlup ettiği gibi mandacılık mantığını da kabul etmedi.
Atatürk'ten sonra bir dönem tek adam vesayeti uygulansa da daha sonra halkta bu vesayet rejimine görünürde ortak edildi. Görünürde özgürdük ama içerde, dışarda hep AB, ABD mantığı ile hayata bakıyor, ona göre bir hayat tarzı yaşıyorduk.
Çok partili hayata geçiş dediğimiz süreçten 2 binli yıllara kadar bazı iktidarların milli çıkışları olsa da, hiç milli bir politikaları olmadı. Artı ileri gideceğimiz yerde geriye gidişler, huzursuzluklar oldu, çoğaldı.
Neticede alternatifi yok diye millet yeni kurulan AKP'yi iktidar yaptı. Erdoğan, kendisini küresel barışa adadı. Vesayet rejiminin iktidarı Erdoğan, kurduğu hükümetlere, adına stratejik ortaklık dedikleri başta ABD olmak üzere bir çok haçlı ülkesini ortak etti.
Ne hazindir ki, bu kadar çok stratejik ortağı olan Erdoğan hükümetlerinin yönettiği ülkemizde terör zirve yaptı. Ekonomi bitme noktasında. Kalkınma derken boğulma vakaları yaşıyoruz. Haliyle Erdoğan ve hükümetine; Siz bu kapitalist, emperyalist haçlılarla hangi ortaklıklar kurdunuz, hangi paylaşımlarda ortak oldunuz, sorusunu sormak durumunda kalıyoruz…
Akın Aydın / diğer yazıları
- Dünkü Hayber bugünkü İsrail’den daha güçlüydü -2- / 18.04.2024
- Dünkü Hayber bugünkü İsrail’den daha güçlüydü -1- / 17.04.2024
- İsrail, İslam dünyasının acziyetini ispatladı / 15.04.2024
- ‘Artık demir almak günü gelmişse zamandan’ / 14.04.2024
- İktidarın İsrail laubaliliği / 13.04.2024
- Abanın altındaki 5 kişi / 12.04.2024
- Nasıl bir ayı geride bıraktık? / 11.04.2024
- İlahi emri yerine getirdiğimiz için bayram yapıyoruz / 10.04.2024
- Milli Görüşçülerin İsrail ve dinlerarası diyalog gömleği -2- / 08.04.2024
- Milli Görüşçülerin İsrail ve dinler arası diyalog gömleği -1 / 07.04.2024
- Dünkü Hayber bugünkü İsrail’den daha güçlüydü -1- / 17.04.2024
- İsrail, İslam dünyasının acziyetini ispatladı / 15.04.2024
- ‘Artık demir almak günü gelmişse zamandan’ / 14.04.2024
- İktidarın İsrail laubaliliği / 13.04.2024
- Abanın altındaki 5 kişi / 12.04.2024
- Nasıl bir ayı geride bıraktık? / 11.04.2024
- İlahi emri yerine getirdiğimiz için bayram yapıyoruz / 10.04.2024
- Milli Görüşçülerin İsrail ve dinlerarası diyalog gömleği -2- / 08.04.2024
- Milli Görüşçülerin İsrail ve dinler arası diyalog gömleği -1 / 07.04.2024