Erdoğan ve iktidarı hem iç politikada hem de dış politikada çaresiz kaldı. Çoğu zaman laf, bir o kadar hedef şaşırtma ve de geleceğe umut dağıtma ile vatandaşı bizzat inşa ettikleri vahim tabloya ikna etmeye çalışıyorlar. Ama denizi bitirdikleri için artık vatandaşı da ikna edemiyorlar.
Birinci sebep tencerenin boş olmasıdır. Eğer Erdoğan ve iktidarı ekonomik istikrara sağlayabilseydi 50 yıldır en etkili silahları ile insanımızı her şeye ikna ederdi. Ama tencereyi dolduramadığı için artık insanımız ikna olmuyor.
En etkili silahları neydi? Din… 22 yıldır yaptıkları ile din her zaman çatıştı. Ama bir şekilde mazeret ve fetva bulup, halkı ikna ettiler. Ama en son Kuran yakan İsveç, PKK-PYD'ye ordu kuran ABD ve Müslüman katleden İsrail'e karşı duruşları AKP'nin bu kozunu da bitirdi.
Erdoğan artık o kıssayı anlatamaz
2019 yılıydı. İsrail yine katliam yapıyordu. PKK-PYD yine askerimize saldırıyordu. ABD ve AB yine ülkemize ayar veriyordu. Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan, o günlerde bir canlı yayında aşağıdaki kıssayı anlattı. Salon alkıştan adeta yıkıldı.
Yandaş medya muhtelif tarihlerde bu kıssa üzerinden Sayın Erdoğan'ı 'emperyalistlere savaş açan adam' olarak takdim ediyor ve milletimize, 'iktidara sahip çıkma' mesajı veriyorlardı. Bu kıssayı Sayın Erdoğan'ın cümleleriyle bir kez daha hatırlayalım:
"Hülagü Han, Moğol İmparatorluğu'nun kurucusu Cengiz Han'ın torunu, İlhanlı Devleti'nin kurucusudur. Hülagü, 1258 tarihinde Bağdat'a sefer yapar. Abbasi Halifesi Mutasım'ı keçeye sarıp Moğol atlarının ayakları altında ezdirerek öldürtür. Şehirde katliamlara başlar ve şehri yağmalatır.
Hülagü Han kadın, yaşlı, çocuk, hamile demeden bazı kaynaklara göre 200 bin, bazı kaynaklara göre de 400 bin kişiyi katleder. Cami, hastane, saray ne varsa hepsini yok eder. Kütüphaneleri ve tarihi eserleri yakar, yıkar. Milyonlarca dini ve ilmi eserin büyük bir kısmını Dicle Nehri'ne attırır.
Hülagü Han bir gün, şehrin dışına kurduğu karargâhında, o beldenin en büyük âlimi ile görüşmek istediğini bildirir. Bu haber, âlimler arasında korku ve endişeye sebep olur. Kimse, Hülagü tarafından öldürülmek korkusuyla bu davete icabet etmek istemez. Bu haber, zamanın genç âlimlerinden(Ehl-i Beyt aşığı) Kadıhan'a da ulaşır. Kadıhan, ufak tefek tıfıl bir gençtir. Daha sakalı bile çıkmamıştır.
Böylesine bir daveti kabul ettiğini söyleyerek Hülagü ile görüşmeye gidebileceğini bunun için kendisine bir deve, bir keçi, bir de bir horoz verilmesini ister.
Böyle bir fedainin ortaya çıkması ulema sınıfını rahatlatır. Çünkü bir kurban bulunmuştur. Hülagü'nün şerrinden korkan ulema sınıfı bu isteği hemen karşılar.
Kadıhan, hayvanlarla birlikte çadıra varır. Hayvanları çadırın dışında bırakarak içeriye girer ve kendini tanıtır. Kendisiyle görüşmek üzere geldiğini söyler.
Hülagü, genci tepeden tırnağa süzer ve beklediği tipte biri olmadığını görerek, 'Bana göndermek için bula bula seni mi buldular? Gönderecek başka birini bulamadılar mı?' diye sorar.
Kadıhan gayet sakin bir şekilde 'görüşmek için iri yarı, boylu boslu birini istiyorsan, bir deve getirdim. Sakallı, yaşlı birisi ile görüşmek istiyorsan, bir keçi getirdim. Eğer gür sesli birisiyle görüşmek istiyorsan horoz getirdim. Üçünü de çadırın önüne bıraktım. Onlarla görüşebilirsin' der.
Hülagü, karşısındakinin sıradan biri olmadığını anlar ve 'şöyle otur bakalım' diyerek kendisine yer gösterir ve ilk sorusunu sorar.
Beni buraya getiren sebep nedir?
'Söyle bakalım, beni buraya getiren sebep nedir' diye sorar.
Kadıhan gayet sakin bir şekilde; 'Seni buraya bizim amellerimiz getirdi. Allah'ın, bize verdiği nimetlerin kıymetini bilemedik. Esas gayemizi unutup makam, mevki, mal mülk peşine düştük. Zevk ve sefaya daldık. Cenab-ı Hak da, bize verdiği nimetleri almak üzere seni gönderdi' der.
Hülagü, ikinci sorusunu sorar: 'Peki, beni buradan kim gönderebilir?'
Cevap çok manidardır.
'O da bize bağlı. Benliğimize dönüp ne kadar kısa zamanda toparlanıp, bize verilen nimetin kıymetini bilir, zevk ve sefadan, israftan, zulümden, birbirimizle uğraşmaktan vazgeçersek işte o zaman sen buralarda duramazsın."
Hisse boyutuna geçelim
O Hülagu bugün ABD'dir, AB'dir, NATO'dur, İsrail'dir.
Peki, ABD, AB, NATO'yu buraya getiren sebep nedir?
Kadıhan'ın cevabı: 'Seni buraya bizim amellerimiz getirdi. Allah'ın bize verdiği nimetlerin kıymetini bilemedik. Esas gayemizi unutup makam, mevki, mal mülk peşine düştük. Zevk ve sefaya daldık. Cenab-ı Hak da bize verdiği nimetleri almak üzere seni gönderdi."
Benim cevabım; İslam ülkelerini yönetenler ve ülkemizde din adına yola çıkıp, iktidarda olduktan sonra serbest piyasa, kapitalizme evet, diyen, günümüz Hulagu'larına yaranmak için onların plan ve projelerine ortak olan, onlarla dost olmayı onur kabul eden, bir dediklerini iki etmeyen, onlarla dost, müttefik, ortaklık ilan edenlerdir. Artı bu iktidarları destekleyenlerdir.
Ne zaman ki, ne AB, ne ABD. Yaşasın tam bağımsız Türk, der ve Merhum Haydar Baş Hocamızın tabiri ile 'korktukları şey olun, Türk olun' çağrısına uyar ve de Allah Resulünün (s.a.a.v) iki emanetine (Kuran ve Ehl-i Beyt)sarılırsak özgürlük, tam bağımsızlık, kurtuluş güneşi İslam coğrafyasına doğacak, AB, ABD defolup gidecek, İsrail ise yok olacaktır.
- Kibir iktidarın gözlerini kör etti / 08.11.2024
- AKP’nin Filistin maskesi düştü / 07.11.2024
- AKP, MHP, CHP, DEM kimin oyuncularıdır? / 06.11.2024
- Sözde Kürt sorununa Atatürk ne diyor? / 04.11.2024
- Bebek katili iktidara nefes aldırdı / 03.11.2024
- Bizden başka herkese kapı açtılar / 02.11.2024
- Apo’nun ipini Türkiye’ye taktılar / 01.11.2024
- Erdoğan: ‘Toplu iğne yapamıyorduk toplu iğne’ / 31.10.2024
- Cumhuriyetin geleceğini tercihleriniz belirleyecek / 29.10.2024