Esasen bizim hiç bir zaman Ermeni meselemiz olmamıştır. Hatta sınırlarımızın dâhilinde dini, rengi, ırkı ne olursa olsun hiç bir fert ve toplumla bizden ya da onlardan kaynaklanan bir problem olmamıştır. Gerçek manada adilane, kardeşçe asırlardan beri yaşayarak bugünlere geldik. Uçsuz bucaksız coğrafyamızda her milletten, her dinden, her ırktan ve renkten toplumlarla iç içe yaşadık. Ermenilerle olan birlikteliğimiz dünyada eşi benzeri görülmemiş, bir sadakat üzerine bina edilmiştir. İş - meslek ve sanat hayatımızda, devlet bürokrasisinde, müzik, folklor ve kültür dünyamızda omuz omuza, kol kola hatta gönül gönüle aynı düşünceleri, aynı duyguları hep birlikte yaşadık. Halk arasında bu hala böyledir. Ne zaman ki işin içine İngiliz, Amerikan ve Rus parmağı başta olmak üzere batı dünyası girdi, işte o zaman bütün ölçüler, dengeler, yaşanmışlar, birliktelikler, güven ve sadakat alt üst oldu. Fitnenin ve fesadın adam öldürmekten daha tehlikeli olduğu maalesef acı bir gerçek olarak bir kere daha yaşanmış oldu. Türk - Ermeni dostluğuna, komşuluğuna, birlikteliğine uzanan parmak ülkemiz ve bölgemiz üzerindeki hesapları, dolayısıyla hala bu iki milletin yakasını bir türlü bırakmamıştır. 1915 tehcir olaylarına girmeyeceğim. Ama şu kadarını söylemeliyim. Ortalıkta dolaşan "sözde soykırım" iddiaları bu fitne ve fesat odaklarının iftiralarından, dedikodularından ve ithamlarından başka bir şey değildir. Ermeni tarafı kandırılmış, Türk tarafı ise ilk zamanlar yedi cephede savaşmak zorunda kaldığından, daha sonra da batılılaşma hayalleri ile zaten fitne ve fesadın kucağına düşmüştü. Bununla beraber önümüze konan hiç bir meseleye çare ve çözüm üretemeyen siyasiler ve aydınlar işin içinden bir türlü çıkamadıkları için, farklı mecralarda havanda su dövülerek bugünlere gelindi. AKP hükümetinin komşularımızla "sıfır problem" çerçevesinde başta Kıbrıs olmak üzere Ermenistan'la da çözüm arayışına girdi. Kıbrıs ortada... Ne olduğu ve ne olacağı hala belli değil. Ermenistan çoğu müttefikimiz olan devletlerin parlamentolarında parmak hesabı ile bizi "soykırımcı" diye ilan etmeye devam ediyorlar. Çünkü işin içinde Amerika, İngiltere ve birçok Avrupa ülkesi var. Zaten şu anda Sayın Başbakan Erdoğan'ın yaptığı da Amerika ile olan stratejik ve model ortaklık adına yapılıyor. Çareyi de tarihçiler arıyor. Yani tarihçiler gelsinler ve meseleyi çözsünler. Havale mantığı ile bugüne kadar hangi işimiz halledildi. Kaldı ki bu olay hem siyasi ve hem hukuki bir olaydır. Ortada iftira da olsa bir insanlık suçundan bahsediliyor. Bunun doğru olup olmadığı, kimin haklı kimin haksız olduğu ancak uluslararası tarafsız ve adil bir mahkeme ile ortaya çıkar. Herkes bütün delilleri ortaya kor ve mesele çözülür. Tek doğru olan bu çözüm yolunu da hemen her konuda olduğu gibi Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş gösteriyor. Bu konuda iktidarı ile muhalefeti ile meclisteki partilere bakıyorum da Haydar Baş'ı anlayıp anlamadıklarını çok merak ediyorum. Ve şunu da sormak istiyorum; hiç bir konuda çözümü olmayanların, siyasete soyunmaları kendi iradeleri dahilinde ise numunelik dahi olsa içlerinden biri bir kere bir doğruyu göremez mi?
Ali Gedik / diğer yazıları
- Milli Çözüm Milli Ekonomi Modeli / 03.07.2010
- Türkiye'nin çıkmazı / 02.07.2010
- Geleceğe yürüyebilmek adına / 14.05.2010
- Bir başka gerekçe ile Milli Ekonomi Modeli / 06.05.2010
- Son olaylar üzerine / 30.04.2010
- Kararı milletin kendisi verecek / 22.04.2010
- Problem temelde / 10.04.2010
- Anayasa değişikliği üzerine / 01.04.2010
- Siyaset nedir ve siyasetçi kimdir? / 30.03.2010
- Bu bir kör dövüşü müdür? / 26.03.2010
- Türkiye'nin çıkmazı / 02.07.2010
- Geleceğe yürüyebilmek adına / 14.05.2010
- Bir başka gerekçe ile Milli Ekonomi Modeli / 06.05.2010
- Son olaylar üzerine / 30.04.2010
- Kararı milletin kendisi verecek / 22.04.2010
- Problem temelde / 10.04.2010
- Anayasa değişikliği üzerine / 01.04.2010
- Siyaset nedir ve siyasetçi kimdir? / 30.03.2010
- Bu bir kör dövüşü müdür? / 26.03.2010