Elveda ey Ramazan, elveda!
Cemaatin arasında bir ihtiyar başını iki elleri arasına almış hıçkırarak ağlıyordu. Diğerleri "Allah, Allah! Allah, Allah!" diyordu. Herkesi uhrevî bir korku ile karışık derin bir hüzün istila ederdi .Sıtmalı bir gençlik rüzgarı, devrin girdaplarıyla karışarak bizde iyi, saf ve masum ne varsa aldı götürdü. Kendinden evvelki nesle karşı kaba, insafsız ve müstahkâ. "Namaz kılmayı bilmiyoruz" demeyi alimane bir söz, alenen oruç yemeyi kahramanane bir hareket telakki ediliyor maalesef. Validemizin bir kese içinde baş ucumuza astığı Kur'an-ı Kerim'i yerinden indirip ve kılıfından çıkarıp alelade kitapların arasına sokmayı en asrî ve en asil ve en zarif hareketlerden sayıyorlar O dönemler, yegane inandığımız, yegane hürmet ettiğimiz şey "asır" di, asrın ilmi terakkiyatı idi. Birbirimize ikide bir "Yirminci asırdayız! Düşününüz efendim yirminci asır!" derdik. Yirminci asır bizi aldattı ve Ramazan ayları bize küstü. Şimdi ne yapmalı? Nereye gitmeli? Dün gece odamın penceresinden minarelerdeki "Elveda" seslerini dinlerken birdenbire çocukluğumun Ramazan sonlarına doğru gönlümü kaplayan o eski hüznüne düştüm ve ondan sonra gençliğimin, gençliğin ilk devresini teşkil eden o kıymetsiz, o adi ve kaba yılları hatırladım. Çocukluğumdaki son vaazı dinlediğim günden bu son Ramazan'a kadar geçen zaman zarfında dünyaya ve ahirete layık ne yaptık, ne işledik? diye kendi kendime sordum. Arkamızda bıraktınmız bu uzun yolda şüpheden, tereddüdden, yeis ve elemden, tatmin edilmemiş iştihalardan ve bir sürü küfür ve masivadan başka ne var? Elveda ey Ramazan, elveda! Asır bizi aldattı, sen bize küstün. Halimiz ne olacak? Nerede şifa, nerede rahmet bulacağız? Milyonlarca Müslümanın gözlerinden, çeşmelerden akan sular gibi yaşlar boşanıyor. Senelerden beri çeşmelerden akan sular gibi milyonlarca Müslümanın damarlanndan oluk oluk kanlar aktı. Bu yaşlar, bu kanlar günahlarımızı silmeye hâlâ kafi gelmiyor mu?
(İkdam, 26 Ramazan 1338/14 Haziran 1920)
Cemaatin arasında bir ihtiyar başını iki elleri arasına almış hıçkırarak ağlıyordu. Diğerleri "Allah, Allah! Allah, Allah!" diyordu. Herkesi uhrevî bir korku ile karışık derin bir hüzün istila ederdi .Sıtmalı bir gençlik rüzgarı, devrin girdaplarıyla karışarak bizde iyi, saf ve masum ne varsa aldı götürdü. Kendinden evvelki nesle karşı kaba, insafsız ve müstahkâ. "Namaz kılmayı bilmiyoruz" demeyi alimane bir söz, alenen oruç yemeyi kahramanane bir hareket telakki ediliyor maalesef. Validemizin bir kese içinde baş ucumuza astığı Kur'an-ı Kerim'i yerinden indirip ve kılıfından çıkarıp alelade kitapların arasına sokmayı en asrî ve en asil ve en zarif hareketlerden sayıyorlar O dönemler, yegane inandığımız, yegane hürmet ettiğimiz şey "asır" di, asrın ilmi terakkiyatı idi. Birbirimize ikide bir "Yirminci asırdayız! Düşününüz efendim yirminci asır!" derdik. Yirminci asır bizi aldattı ve Ramazan ayları bize küstü. Şimdi ne yapmalı? Nereye gitmeli? Dün gece odamın penceresinden minarelerdeki "Elveda" seslerini dinlerken birdenbire çocukluğumun Ramazan sonlarına doğru gönlümü kaplayan o eski hüznüne düştüm ve ondan sonra gençliğimin, gençliğin ilk devresini teşkil eden o kıymetsiz, o adi ve kaba yılları hatırladım. Çocukluğumdaki son vaazı dinlediğim günden bu son Ramazan'a kadar geçen zaman zarfında dünyaya ve ahirete layık ne yaptık, ne işledik? diye kendi kendime sordum. Arkamızda bıraktınmız bu uzun yolda şüpheden, tereddüdden, yeis ve elemden, tatmin edilmemiş iştihalardan ve bir sürü küfür ve masivadan başka ne var? Elveda ey Ramazan, elveda! Asır bizi aldattı, sen bize küstün. Halimiz ne olacak? Nerede şifa, nerede rahmet bulacağız? Milyonlarca Müslümanın gözlerinden, çeşmelerden akan sular gibi yaşlar boşanıyor. Senelerden beri çeşmelerden akan sular gibi milyonlarca Müslümanın damarlanndan oluk oluk kanlar aktı. Bu yaşlar, bu kanlar günahlarımızı silmeye hâlâ kafi gelmiyor mu?
(İkdam, 26 Ramazan 1338/14 Haziran 1920)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.