Ülkemiz ekonomisini batı, 'güvenilmez' olarak tanımlarken Rus medyası, 'hasta adam' tabirini kullanıyor.
En yüksek faizi olan ve en çok değer kaybeden para birimi ülkeler sıralamasında da maalesef ilk üçteyiz.
Piyasanın hali ortada. AKP iktidarı bu durumu inkar edemediği gibi çare de bulamıyor. Milli ve manevi değerler üzerinden durumu idare etme gayretinde.
Muhalefet ise eleştiri, eleştiri, eleştiri ve pansuman tedbirler. Ötesi yok. Çare yok. Çareye, çıkışa tedaviye yanaşanda yok.
Bunun nedeni ise hem iktidarın, hem de muhalefetin sorunun kaynağını göremeyişinde, görmeme ısrarındadır.
Tarihler 2005 yılını gösteriyordu ve Prof. Dr. Haydar Baş, Uluslararası MEM Kongresinde aynen şu cümleleri kuruyordu: "Faiz; Günümüzde ortaya çıkan resesyon, stagflasyon, deflasyon, enflasyon ve işsizlik gibi problemlerin ana kaynağıdır."
O günlerde iktidar partisi ise 'faiz bir dünya gerçeğidir, kabul etmemiz lazım' diyordu. Yabancı sermayeyi ısrarla davet ediyordu. Borçlanarak büyüme, dedikleri bir bataklığa ülkemizi sokuyor ve satıyorlardı, satıyorlardı, satıyorlardı. Sattılar, bitirdiler.
Devletin gelir kalemleri neredeyse sıfırlandı. Hükümet ekonomideki kontrolünü tamamen kaybetti. Borçlar, borç faizleri, yap-işlet-devret batağı ve kur dalgalanmaları ile battıkça battık, batmaya da devam ediyoruz.
Sayın Erdoğan bu gerçeği görmüş olacak ki (!) 2018 yılından itibaren söylem değiştirdi: 'Faiz bütün kötülüklerin anasıdır, faiz sebep enflasyon sonuçtur'.
Ama Sayın Erdoğan çok geç kalmıştı. Çünkü faizin çocukları olan resesyon, stagflasyon, deflasyon, enflasyon ve işsizlik çoktan büyümüş, kafa tutar hale gelmişti.
Yine 2018 yılında Prof. Dr. Haydar Baş, hükümete, 'sabit kura geçin, bir müddet daha böyle gidersiniz' çağrısı yapmıştı.
Yine dinlemediler ve bugün sadece kur farkından ötürü milyarlarca lira durduğumuz yerde borçlandık.
Merhum Prof. Dr. Haydar Baş Hocamız, 2019 yılında vefatından birkaç ay önce ekonominin geldiği noktayı ve sebeplerini bir kez daha anlatıyor ve şöyle diyordu:
"Ülkedeki büyüme durdu ama enflasyon düşmedi. O hala yükselmeye devam etti. Bu bir stagflasyon tablosu idi.
İşadamı, toprak sahibi çalıştıkça nakit sıkıntısı arttı ve borca mahkum oldu. Çözüm için mal varlığını satarak borcunu ödeme yoluna gitti. Hükümet dışarıdan borç alarak piyasalardaki hareketi sürdürme politikasını uyguladı.
Ancak bu dışa bağımlılığı arttırdığı gibi alınan paraların borç faizi o kadar arttı ki, devlet gelirleri ile borç faizlerini bile ödeyemez oldu.
Maliyet enflasyonuna ek olarak talep enflasyonu da devreye girince ekonomide slumpflasyon tablosuna girildi. Slump, çökme anlamına geliyor, yani çöküş ve pahalılığın piyasalara hakim olmasıdır. Ekonominin çöküşe geçtiği 'yoğun bakım' safhasına girildi" diyordu.
Evet, ülke ekonomisi yoğun bakımda. Medyadaki başlıklar, resesyon, stagflasyon, deflasyon, enflasyon, maliyet enflasyonu ve işsizlik.
İktidara muhalefet eden medyatik ekonomistlerimiz bu başlıkları sayıyor, sayıyor, sayıyor. Sonra çözüm olarak 'üretim' diyorlar.
Kafa mı buluyorsunuz arkadaşlar.
İktidar ihracat patladı, diyor. Rekor rakamlar açıklıyor. Doğru mu? Doğru. Paramız değersiz olduğu için parası değerli olanlar gelip, istediklerini ucuza alıp götürüyorlar.
Halk dilinde 'emek hırsızlığı' yaşanıyor. Siyasiler ise buna ihracat patlaması diyor.
Şimdi o bahsettiğim 'üretim, üretim' diyen meşhur ekonomist arkadaşlara soruyorum: Üretimde sorun mu var? Üretim yok veya az ise bu kadar ihracat nasıl oluyor?
İktidarın ekonomi politikalarını eleştiriyorsunuz. Peki, çözüm! Para nedir? Cebimizdeki para bize mi ait? İnsanımız emeğinin karşılığını neden alamıyor?
Gelir dağılımındaki adaletsizliğin önüne nasıl geçilir? Yoksulluk sınırı 10 bin liradan fazla olarak açıklanırken sizler, neden asgari ücret 10 bin TL'den aşağı olmamalıdır, demek yerine makul seviyede olmalıdır, cümlelerini kuruyorsunuz?
Sizler halk için, emek için mi ekonomistlik yapıyorsunuz yoksa kapitalizmi ayakta tutmak için ve AKP'ye muhalefet ederek, iktidara yeni dublörler getirmek için mi? (devamı yarın)
- Hüseyin Baş’tan, Ebu Zer duruşu / 18.03.2024
- Ne yereli! Genel seçim bu genel! / 17.03.2024
- Erdoğan ‘bırakıyorum’… ‘Valla bırakmayız’ / 16.03.2024
- Ehli Beyt’e imanımız, Hz Muhammed’e imandır / 15.03.2024
- CHP’nin kimlik arayışı İsmet İnönü ile başladı / 14.03.2024
- Erdoğan’ın dilinde bu sefer ‘kul hakkı’ var / 13.03.2024
- İnsan kıymetini bildiği şeye sahiplenir / 11.03.2024
- Ramazan’da ahir zaman siyasetçilerine ve hocalarına dikkat / 10.03.2024
- Erdoğan’ın korku ve açlıkla terbiye siyaseti / 09.03.2024