Yıllık enflasyon oranlarının beklentilerin üstünde çıkması, ekonomik çevreler tarafından faiz artışının sinyali olarak değerlendirildi.
Malum, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) önceki gün resmi enflasyon rakamlarını açıkladı. Buna göre yıllık tüketici enflasyonu (TÜFE) yüzde 15,61, yurt içi üretici enflasyonu ise (Yİ-ÜFE) yüzde 27,09 olarak beklentilerin üstünde gerçekleşti.
Üretici enflasyonunun yüzde 27 gibi yüksek olması, önümüzdeki dönemde tüketici enflasyonun daha da yükseleceğinin işareti.
ABD'nin küresel yatırım kuruluşu JP Morgan, bu enflasyon rakamlarını değerlendirerek, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın (TCMB) 18 Mart'ta gerçekleşecek Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısında politika faizini 100 baz puan artıracağını öngördü.
Eğer bu şekilde olursa, yüzde 17 olan politika faizi, yüzde 18'e yükselmiş olacak.
Türkiye'deki ekonomistler de benzer bir öngörüde bulundular.
Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Burak Arzova, MB'nin eski Baş Ekonomisti ve Bilkent Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Hakan Kara ve Merkez Bankası eski Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Fatih Özatay yaptıkları değerlendirmelerde, "bu ay faiz artırımının kaçınılmaz" olduğunu belirttiler.
Dolar kurundaki hareketler de faiz artırımının sinyali niteliğinde.
Bir ara 7 lira düzeyinde olan Dolar, şu sıralar yeniden 7,40'ların üzerine çıkmış durumda ve faizi yukarı doğru baskılar vaziyette.
Türkiye, mevcut yüzde 17 politika faizi ile en yüksek faizin olduğu 10 ülkeden birisi.
İlk sırada yüzde 38,76 ile Venezuela var. Sırasıyla diğer ülkeler şöyle: Arjantin yüzde 36, Zimbabve yüzde 35, Yemen yüzde 27, Liberya yüzde 25, Surinam yüzde 25, Kongo yüzde 18,5, İran yüzde 18, Haiti yüzde 17, Türkiye ise yüzde 17.
Faiz lobisine karşıyız ama dünyada faizde ilk 10'dayız. JP Morgan'ın öngörüsü gerçek olursa, ilk 9, hatta ilk 8 arasına gireceğiz. Karşıyken böyleyiz, bir de taraf olsak halimiz nice olur!
Peki, faizi artırdığımızda sorun çözülecek mi? Bu noktada Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Hüseyin Baş'ın şu önemli tespitlerini yeniden hatırlatmak istiyorum:
"Faiz artırmak gibi kararlar dolar kurunu kısa vadede frenlese de uzun vadede isteneni veremeyecektir."
"Faizlerin düşürüldüğü dönemlerde de faizlerin artırıldığı dönemlerde de dolar kuru uzun vadede Türkiye'de yükselmeye devam etti."
"Ekonomideki bu sorun tek başına faizi artırarak ya da düşürerek çözülemez."
"Merkez Bankası'nın kararının yanlış mı doğru mu tartışmasının yapılmasını anlamsız buluyorum. Çünkü yanlış bir kurgu içerisinde doğru bir hamle yapsanız da bu yanlıştır."
Türkiye, bir taraftan kendi parasını basmak için bile dolara muhtaç, Prof. Dr. Haydar Baş'ın ifade ettiği gibi "Paramız Doların tercümesi"; diğer taraftan ise her konuda ithalata muhtacız. Ve borçlarımızın fazlalığı, MB'nin rezervlerinin negatifte olması, sahip olduğumuz madenlerimizin ve kârlı kamu kuruluşlarımızın elimizden çıkmış olması ve daha birçok neden, Türkiye'yi riskli ülkeler seviyesine düşürmektedir ve maalesef "en kırılgan ülke" konumundayız.
Bunun anlamı şu: Bize muhtaç olduğumuz parayı satanlar bütün bu gerekçelerle daha yüksek faizle para satmak isteyeceklerdir, istiyorlar da.
Yani politika faizimiz, Sayın Hüseyin Baş'ın ifade ettiği gibi doğru bir hamle yapmazsak, yüzde 17 ya da 18 ile sınırlı kalmayacaktır.
Faiz artışları Dolar kuru baskısıyla yapılacağı için de, bir taraftan faizler artarken, diğer taraftan Dolar da artmaya devam edecektir.
Dikkat ederseniz, enflasyon artışı faizi artırmaktadır, ama faiz artışı da enflasyonu artırmaktadır. Bu, kapitalist sistemin bizim gibi ülkeler için kısırdöngüsüdür.
Olan, bu faiz artışlarından dolayı finansal maliyeti artan, Dolar artışlarından da ithal olan hammadde ve enerji maliyeti artan üreticiye olmaktadır.
Yine olan, resmi enflasyon oranında zamma talim eden, maaşları günbegün eriyen, satın alma güçleri dip yapan çalışanlara olmaktadır.
Bakın, yılbaşı itibarıyla en düşük maaşlı memura 114 lira zam yapılmıştı, enflasyonla 2 ayda bunun 99 lirası geri alındı ve memurun elinde 15 lirası kaldı. Sonraki aylar maaşları eksiye geçmiş olacak. Emekli işçi, esnaf ve çiftçi ise daha kötü durumda, onların aylığı çoktan eksiye geçmiş durumda.
Kısaca, devletiyle, üreticisiyle, tüketicisiyle durumumuz hiç de iyi değil.
BTP Lideri Hüseyin Baş'ın ifadesiyle, acilen "sistem değişikliğine gitmemiz lazım."
Faiz sömürüsüne son verecek, maliyetleri minimuma indirecek, tüketim kesimine tüketme kabiliyeti kazandıracak doğru, tutarlı bir sistem lazım.
Bunun bugün dünyada adı, Prof. Dr. Haydar Baş'ın Milli Ekonomi Modeli'dir.
Gelin, Prof. Dr. Baş'ın bizzat yetiştirdiği lider BTP Genel Başkanı Hüseyin Baş ve kadro, BTP kadrosuyla bu işi bir an önce başaralım.
- Kriter ekonomiyse iktidarın şansı yok! / 16.03.2024
- Gazze’de soykırım ve bağımsızlığın önemi / 15.03.2024
- Milli kimliğimizi korumak için yeni anayasaya hayır / 13.03.2024
- ‘Memnun değilsen, mecbur değilsin’ / 12.03.2024
- Rahmet ve bereket ayına ulaştık / 09.03.2024
- Emekliler yılında emekli can çekişiyor / 08.03.2024
- Anketlere aldanmayın! / 06.03.2024
- Türk milleti ‘değişim’ istiyor / 05.03.2024
- 13 bin dolar kişi başı milli gelir nerede? / 02.03.2024