Son haftalarda dünya siyasetinde Gazze merkezli gelişmeler, küresel dengeleri yeniden şekillendirecek bir ivme kazandı. Küresel yardım filosuna İsrail'in yaptığı sert müdahale, uluslararası kamuoyunda büyük bir kırılma yarattı. Özellikle Avrupa başkentlerinde bu olay, kamuoyunun vicdanında ciddi bir tepki doğurdu. Uzun yıllardır Filistin meselesine mesafeli ve çoğunlukla ABD'nin çizgisinde duran Avrupa, bu defa daha eleştirel ve yumuşak bir bakış açısı geliştirdi.
Avrupa'nın yumuşayan tavrı
Avrupa'nın Filistin'e karşı daha yumuşak bir pozisyon almasının birkaç nedeni var. İlki, kamuoyunun baskısı. Gazze'de yaşanan insani dram, Avrupa sokaklarında milyonların sesini yükseltmesine yol açtı.
İkinci olarak, Avrupa kendi güvenliği açısından Ortadoğu'daki tansiyonun sürekli yüksek kalmasının göç ve radikalleşme dalgalarını beslediğini biliyor. Bu nedenle, İsrail'in sert politikalarına koşulsuz destek vermek yerine, daha dengeli bir çizgiye yönelmek zorunda kaldı.
Üçüncüsü ise ekonomik: Avrupa, enerji güvenliği için Körfez ve Doğu Akdeniz'deki aktörlerle dengeli ilişkiler kurmak istiyor. İsrail ile bağlar önemli olsa da , Arap dünyası ile köprülerin tamamen atılması Avrupa'nın çıkarlarına zarar veriyor.
ABD ve Trump'ın Gazze Planı
Trump'ın açıkladığı 20 maddelik Gazze planı, kağıt üzerinde Filistin'e bazı tavizler içeriyor gibi görünse de özünde İsrail'in güvenlik kaygılarını merkeze alıyor. Avrupa'nın bu plana soğuk bakmasının nedeni de bu: Filistin halkının meşru taleplerini gölgede bırakan, tek taraflı bir yaklaşımın kalıcı çözüm üretemeyeceği endişesi. Avrupa, bu noktada ABD'den farklılaşarak daha insani bir perspektif öne çıkarmaya çalışıyor.
Filistin'in kovası nasıl doldurulabilir?
Filistin'in önünde, akan suyu kovasına doldurabileceği bazı fırsatlar var. Birincisi, Avrupa'nın diplomatik yumuşamasını somut kazanımlara dönüştürmek: Gazze'nin yeniden inşası, altyapı yatırımları ve ticari açılımlar için AB fonlarını doğru değerlendirmek. İkincisi, uluslararası hukuk zemininde hareket ederek İsrail'in uygulamalarını sürekli gündemde tutmak. Üçüncüsü ise Arap dünyasıyla birlikte hareket ederek ortak pazarlık gücünü artırmak.
Rusya ve Asya'nın bakış açısı
Rusya, Filistin meselesini Batı'ya karşı bir koz olarak kullanıyor. Moskova, İsrail ile dengeli ilişkiler kursa da Filistin'e verdiği siyasi destekle Arap dünyasında nüfuz kazanmayı hedefliyor. Özellikle BM'deki pozisyonuyla, Batı'nın tek sesli görünmesini engelliyor.
Asya'da ise Çin'in yükselen rolü dikkat çekici. Çin, enerji güvenliği ve Kuşak-Yol projesi kapsamında Ortadoğu'da barışı stratejik bir çıkar olarak görüyor. Pekin, Filistin meselesinde tarafsızlık görüntüsü verse de , aslında İsrail'in aşırı sert politikalarına mesafeli durarak Arap ülkeleriyle ekonomik bağlarını kuvvetlendirmek istiyor.
Geleceğe dair senaryolar
Avrupa ile ABD'nin İsrail'in arkasında yeniden birleşmesi ihtimal dışı değil. Özellikle güvenlik krizleri tırmandığında, Batı ittifakı genellikle ortak çizgiye geri dönüyor. Ancak Filistin açısından önemli olan, bu arada açılan diplomatik ve ekonomik kanalları hızlıca kullanabilmek. Avrupa'dan gelen yumuşama geçici bir pencere olabilir. Bu pencere doğru değerlendirilirse, Filistin halkı için kalıcı kazanımlara dönüşebilir.
Sonuç olarak, küresel siyasette kartlar yeniden karılırken, Filistin'in asıl sınavı akan suyu kovasına doldurup dolduramayacağıdır. Avrupa'nın vicdanı, Rusya'nın stratejik hesapları ve Asya'nın ekonomik çıkarları Filistin için bir fırsat penceresi açıyor. Ancak bu pencereyi kalıcı kazanımlara çevirmek, diplomasiyle birleşmiş akıllı bir strateji gerektiriyor.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Cem Bürüç / diğer yazıları
- Gazze ve Avrupa analizi / 03.10.2025
- Trump’ın "savaş" çağrısı ve Türkiye için dersler / 02.10.2025
- Küresel yönetişim mi, Çin'in yeni vizyonu mu? / 01.10.2025
- Asya satranç tahtasında Hindistan'ın stratejik hamlesi / 30.09.2025
- Trump’ın "savaş" çağrısı ve Türkiye için dersler / 02.10.2025
- Küresel yönetişim mi, Çin'in yeni vizyonu mu? / 01.10.2025
- Asya satranç tahtasında Hindistan'ın stratejik hamlesi / 30.09.2025