Trump'a kahramanlık payesi verilirken, Gazze'nin enkazı hâlâ konuşulmuyor. Bu bir barış değil; yeni bir vesayet planıdır.
Gazze'de silahlar sustu. Diplomatik çevreler "nihayet barış geliyor" manşetleri atıyor. ABD medyası Trump'ı "barışın mimarı" ilan etmeye hazırlanıyor. Yakında Trump Nobel Barış Ödülü'ne aday gösterilirse sakın şaşırmayın. Şimdi şu soruyu sormak gerekiyor: Barış kimin için?
Gazze'de yaklaşık 70 bin insan öldü, yüz binlercesi yaralandı. Hâlâ enkaz altından çıkarılamayan on binlerce ceset var. Şehrin yüzde 80'i yıkılmış, altyapı tamamen çökmüş durumda.
1918'de Mondros Mütarekesi imzalandığında da dünya "barış geldi" diye alkışlamıştı. Ama o belge Osmanlı için bir teslimiyet metniydi. Bugün Gazze'de yaşanan da farklı değil: Silahlar susuyor ama irade devrediliyor. Filistin, "uluslararası geçici yönetim" adı altında modern bir manda rejimine teslim edilmek isteniyor. Tıpkı Mondros'ta olduğu gibi, "güvenlik" gerekçesiyle her türlü müdahale hakkı İsrail ve ABD'ye bırakılıyor.
Bu yüzden Gazze'deki süreç bir barış değil; jeopolitik restorasyonun yeni perdesidir. ABD, savaşla kaybettiği imajı "barışla" tamir ediyor; İsrail, yıkımla elde edemediği meşruiyeti ateşkesle kazanıyor. Trump'a "barışın adamı" unvanı hazırlanıyor. Oysa bu barış değil; bir enkazın üzerine kurulan diplomasi tiyatrosu.
ABD bu süreçle:
• Doğu Akdeniz enerji hatlarını güvenceye alıyor,
• İsrail'in güvenlik sınırlarını genişletiyor,
• Filistin direnişinin siyasal kanadını devre dışı bırakıyor,
• Arap ülkelerini yeni bir eksene hapsediyor.
İsrail için kazanç ortada:
• Gazze haritası fiilen değişti,
• Tampon bölgeler kalıcı hale geldi,
• Batı Şeria ile Gazze'nin birleşmesi ihtimali tamamen bitti.
Ve bütün bunlar, "barış" etiketiyle meşrulaştırılıyor.
Ama her karanlığın içinde bir uyanış tohumu vardır. Mondros'un ardından Anadolu'da nasıl bir istiklal şuuru doğduysa, Gazze'nin acısı da Filistin'in kendi iradesini yeniden inşa etme eşiği olabilir. Çünkü gerçek barış, dış güçlerin masasında değil, halkın kalbinde kurulur.
Filistin'in en büyük gücü, elinde silah değil; elinden alınmak istenen onurudur.
Bugün Gazze'de doğan çocuklar, belki de yarının "Filistin Misakı"nı yazacak olanlardır.
Ve tıpkı 1919'da olduğu gibi, yeni bir çağın kapısını açacak cümle yine aynı olacaktır: "Milletin istiklalini, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır."
Barış, sadece sessizlik değildir. Eğer o sessizlik, adaletin sesiyle birleşmiyorsa, bu bir barış değil; suskunluk dayatmasıdır.
Trump Nobel alsa ne olur; Gazze'de ölen her bir çocuğun adı, tarihe zaten yazılmıştır.
O çocukların sessizliği, bütün dünyanın gürültüsünden daha gür konuşmaktadır.
- İstanbul’un kurtuluş diyalektiği / 09.10.2025
- Erdoğan–Trump görüşmesi: The Apprentice diplomasisi sahada / 06.10.2025
- Arzu Mev’ûd’un gölgesinde: İsrail’in kuruluşu ve işgalin sürekliliği / 05.10.2025
- Bahçeli’nin TRÇ çıkışı: Strateji mi, PR hamlesi mi? / 22.09.2025
- Bir iman formülünün siyasete alet edilmesi / 21.09.2025
- Geleceği savunmak: Bir nesli kayıp vermemek / 20.09.2025
- Sağ–solun ötesinde: Türkiye siyasetini yeniden okumak / 11.09.2025
- Hüseyin Baş dosyası: Demokrasiye ayar duruşması / 09.09.2025
- Batum’un Osmanlı ve Türkiye Eksenindeki Tarihsel Serüveni / 03.09.2025