Gerilim üzerinden taviz siyaseti

Türkiye'de gerilim sürekli körükleniyor, özellikle de 12 Haziran seçimleri sonrası?Askeri cenahta tutuklamalar tam gaz devam ediyor; milletvekilleri mazbatasını almalarına rağmen hala vekillik koltuğuna oturamıyor; tutuklamalar değişik nedenlerle milletin dikkatinin odaklandığı spor camiasına da sıçramış vaziyette; yıllarca açılımlarla gaz verilen bölücü söyleme sahip olanlar her fırsatta sokaklara dökülüp duruyor? Bu arada millet, "neler oluyor?" demesin diye de yandaşlardan da üç beş tutuklama devreye sokuluyor.Peki, millet sözde istikrar olsun diye AKP'ye yüzde 50 oy vermesine rağmen, 12 Haziran sonrası gündeme gelen bu toz duman nedir? Neden istikrar derken, karşımıza gerilim çıktı? Neden farklı farklı kesimler için bir anda düğmeye basıldı? Bunun için birçok neden olabilir, ama siyasi iradenin seçim öncesi, "12 Haziran sonrası ilk gündemimiz Anayasa değişikliği ve başkanlık sistemidir" açıklamaları bence hatırlanması gereken önemli bir husus.Mantık şu olabilir: Bakın, mevcut parlamenter sistem ve Anayasa birçok karışıklıklara neden oluyor. Türkiye'de her kesimin ihtiyaçlarına cevap vermiyor. Demokrasiyi tam olarak uygulayamıyoruz. O halde gelin hepiniz destek verin veya en azından ses çıkarmayın hepimizin problemlerini çözecek bir sivil Anayasa oluşturalım. Bu Anayasa genel affı da içersin. Bu sayede hem Meclis'e giremeyen milletvekilleri içeri girebilsin, hem toplumu geren tutuklamalara son çevrilsin, hem de Abdullah Öcalan ve gibileri serbest kalabilsin. Yani kısaca topluma ve taraflara verilmek istenen mesaj, "Gelin, Batının bize dayattığı sivil Anayasa'yı hep birlikte sorgulamadan kabul edelim"dir. Batı için birinci adım Abdullah Öcalan'ın ve PKK'lıların affıdır, bu affın gerçekleşmesi için her kesimden çeşitli tutuklamalarla destek sağlanıyor.Esasen Batının bu sözde sivil Anayasa ve başkanlık sistemi dayatmaları ve perde arkasında teröristlere de genel af projeleri Türkiye'de gerilimin azaltılması, sükûnetin sağlanması için istenmiyor. Bu adımlar atıldığı takdirde asla sükunet de sağlanmayacak, tam tersi, gerilim daha da artacak, milletin tamamına sirayet edecek, ülkenin ve milletin bölünmesinin önü açılacak, Türkiye etnik ve dini parselasyona tabi tutulacak, ardından da bütün parçaların birbiriyle çatışması körüklenecek.Öncelikle şunu ifade etmeliyiz ki, Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu asıl konu, siyasilerimizin sürekli dayattığı gibi sistem değişikliği ya da sivil bir Anayasa değildir. Millet için çözüme odaklanan bir siyasi irade, AKP kadar iktidar gücüne sahip olmasa bile mevcut sistem ve Anayasa ile bugün sorun diye ortaya çıkan konuların tamamını rahatlıkla çözebilir. Türkiye'de bütün sorunların başında ekonomide uygulanan yanlış ve bağımlı politikalar vardır. Dış politikadaki bağımlılığımız da temelde ekonomiyle alakalıdır, terörün zirveye çıkması ve siyasallaşması da?Eğer devleti yönetmekle yükümlü siyasi irade milli geliri tüm vatandaşlara adil bir şekilde yansıtabilseydi, işsizliği ve yoksulluğu çözebilseydi, tarım ve hayvancılıkta, sanayide, ihracat ve ithalatta yaşanan sorunlara bir çözüm sunabilseydi, sağlık ve eğitimde vatandaşlara geniş imkanlar sunulabilseydi, ecnebilere, azınlıklara değil de vatandaşlara hizmet edilseydi, finans borçlanmayla değil, milli gelirin karşılığında milli parayla halledilebilseydi, vatandaşın sırtına vergi kamburu yüklenmeseydi, yer altı ve yerüstü zenginleri devlet-millet ortaklığıyla işletilebilseydi, devlet her konuda vatandaşını yanında olabilseydi? işte o zaman Türkiye'de ne terör sorunu olurdu ne de başka bir sorun.Bu saydığımız çözümler Prof. Dr. Haydar Baş'ın ortaya koyduğu Milli Ekonomi Modeli'nde detaylı bir şekilde ifade edilmektedir.Türkiye olarak dönülmesi zor olan tehlikeli ve yanlış değişikliklere gitmeden evvel iyi düşünmeli ve Milli Ekonomi Modeli'nin dahiyane çözümlerini acilen uygulamaya geçirmeliyiz.