Bireysel ve toplumsal hayatta, inişlerin çıkışların olması kaçınılmazdır. Daha doğrusu değişim, mahlukat için tabii bir süreçtir. Bu sürecin gereği, birçok devlet küçülmüş, küçükler de büyümüştür. Tarih boyunca bu seyir, böyle gelmiş ve böyle gitmektedir. Bir başka deyişle, güç merkezleri dönem dönem yer değişimine uğruyor. Bir zamanlar güç merkezi Doğu'da idi. "Doğu'nun yalnızca adı bile Batılı tacirleri düşlere daldırıyordu. Batılı tacirler, mallar edinmenin ve zenginleşmenin ancak Doğu'da, özellikle de Hint'te mümkün olduğuna inanıyorlardı" (Bkz. Claude, Jessua, Kapitalizm, s.22). Sözün özü, Batı dünyası Doğu'ya hayrandı. Sonra, Doğu rehavete kapıldı, bayrağı Batılılar ele aldı. Batılıların üstünlüğü dünyaya kan, gözyaşı ve sömürüden başka bir şey getirmedi. Aslında Batı dünyası, güçsüz olduğu dönemlerde de kendi içerisinde yaşadığı tarih bundan farklı değildi. Çağımızda ise tarih tekerrür ediyor, yani güç merkezi yine Doğu'ya kayıyor. "Jean Fourastie'nin deyimiyle, 1950'de başlayan Batı'nın 'görgemli otuz yılı' bitti. Bu dönem Batılı ülkeler açısından ekonomi tarihinin gerçek bir altın çağı olmuştur" (A.g.e., s.42).Güç merkezinin değişiminde Türkiye'nin rolü büyüktür. Çünkü Türkiye, bu değişimin fay hattındadır. ABD eski Başkanı Bill Clinton, bunu önceden şu sözlerle politikacılarımıza haber vermişti: "20. yüzyılın ilk 50 yılı Osmanlı Devleti'nin mirasının paylaşılmasının yol açtığı değişikliklerle geçti. 21. yüzyılın ilk 50 yılı da Türkiye'nin alacağı doğrultuyla şekillenecektir". Türkiye'yi idare edenler, bu sözlerden bir ders çıkarabilmiş mi? Bakış açıları değişmiş mi? Dünyadaki gelişmeleri doğru okuyabilmişler mı? Hayır, BTP hariç, bütün siyasi partilarimiz, kilitlendikleri Avrupa kapısından başka bir şey görmüyorlar. Sanki dünya Avrupa'dan ibarettir. Avrupa'nın güç ve cazibe merkezi olmaktan çıktığını, Avrupalıların kendileri söylüyor. Avrupa hasta, yorgun, ihtiyar ve yatalak durumdadır. Avrupa aşıklarının görmemesi bu gerçeği değiştirmiyor. Gerçek şudur: 1963 yılında ABD Başkanı Johnson'un, ünlü uyarı mektubuna merhum İsmet İnönü'nün verdiği cevapta dediği gibi "yeni bir dünya kuruluyor". Mühim olan, Türkiye'nin bu dünyada tarihimize yakışır bir şekilde yer almasıdır. Bu da ancak bilgili, birikimli, yetenekli ve milli duruş sahibi politikacılarla olacak bir iştir.Çeşitli kuruluşların yaptığı 2025-2050 yılları tahminlerinde Türkiye, hep yükselme şansına sahip ülkeler arasında gösteriliyor. Meselâ, PWC adlı ünlü danışmanlık firmasının, 2006 Mart'ında açıkladığı "2050 yılında Dünya" araştırmasında, "Türkiye, ekonomisi en hızlı büyüyecek üç ülkeden biri olacaktır" denilmektedir. Bu gerçeklere gözlerini ve kulaklarını kapayan AKP iktidarı, hâlâ referans olarak Batı'yı almakta ve AB kapılarında takla atmaktadır. AB'nin, Türkiye'yi bölme ve parçalama plânları ayyuka çıkmasına rağmen, bu karşılıksız sevdadan vazgeçilmiyor. Modern Avrupa tarihçisi Modris Eksteins diyor ki: "AB başarısızlığın ürünüdür. Avrupa, varolmak, savaşmamak için birleşmenin şart olduğunu anladı ve AB bundan doğdu". Demek ki, Avrupa, AB ile ayakta kalmanın mücadelesini veriyor. Ne gariptir ki, himmete muhtaç AB'den, Türkiye'nin gücünü ve kuvvetini göremeyen politikacılarımız himmet bekliyorlar.Halbuki Türkiye'nin Batı ile hesaplaşması zamanı geldi ve geçmektedir. 200 yıldır Batı karşısında sürekli savunmada kaldık. Türkiye'nin artık savunmayı terk edip taaruza geçmesi gerekir. Tabii ki, taaruzdan maksat, silahlı taaruz değildir. Bu, Batı'nın değişmez gerçek kabul ettiği değerleri sorgulamak ve onların yerine daha üstün değerleri koymaktır. Prof. Dr. Haydar Baş'ın "Milli Ekonomi Modeli", bu konuda en önemli ve en öncü bir örnektir. Bu eser, Türkiye'nin bir güç merkezi olduğunu ve bu gücün nasıl kullanılabileceğini ortaya koyuyor. Güç merkezinde olan bir Türkiye'nin, güçsüzlerin kapısında güç araması, ne büyük bir bedbahlıktır. Maalesef, AKP iktidarı bunu yapıyor ve yapmaktan da hicap duymuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018