Geçtiğimiz günlerde ailevi sebeplerden dolayı çocuklarla beraber Diyarbakır, Mardin ve Batman’ı kapsayan bir seyahat yaptık. 30 seneden beri adı terör ve ölümlerle özdeşleşen Güneydoğu Anadolu coğrafyası ve insanında maalesef 2003 yılından beri AKP iktidarı döneminde menfi anlamda büyük bir değişim görülüyor. Bu olumsuz tabloyu her yerde iliklerinize kadar hissediyorsunuz.
Diyarbakır, 1980’li yıllarda nüfusu 300 binden, terörle beraber boşalan köylerin iskân alanı olmuş 2012 yılında 1 milyonu aşmış koca bir megaköy ortaya çıkmış durumda. Kahredici bir sefalet, işsizlik, açlık ve yoksulluk manzaraları insanın içini burkuyor. Diğer tarafta Ataşehir veya Ataköy’den daha lüks ve pahalı konutların olduğu yerler de yok değil, yani klasik vahşi kapitalizm örneği. Halkların kardeşliğinden dem vuran sözde siyasiler ne hikmetse kendi hemşeri ve akrabalarının kardeşlik hukukunu hiç gözetmiyor. Hatırlayacağınız üzere geçen Ramazan ayında evine iftarlık alacak parası olmayan bir vatandaşımız yine bu şehirde kendini asarak intihar etmişti.
Esnafın durumu
Diyarbakır Ulu Camisinin civarındaki esnafla sohbet etme imkânımız oldu. Hepsi terör yüzünden ticaretlerini yapamadıklarını kepenk kapatma eylemlerinden dolayı çek ve senetlerini ödeyemediklerini ifade ettiler. Çek ve senet paraları kasalarında olsa bile çıkan olaylardan dolayı bankaların sık sık kapandığından ve çeklerinin yazıldığından senetlerinin protesto olduğundan bahsettiler. Ateş düştüğü yeri yakar. Terörün en büyük mağduru yine Güneydoğu’da yaşayan insanımız oldu. Doğrudan veya dolaylı bir şekilde terörün sillesini yemeyen bir tek aile yok gibi.
En dramatik manzara da bir zamanlar bütün Ortadoğu ülkelerine her gün binlerce küçükbaş hayvan ihraç eden Güneydoğu’da artık hayvanların ithal edildiği ve Batı Anadolu’dan getirilmesi oldu.
Suriye olayları
Suriye olayları Diyarbakır’ın can çekişen ekonomisine son darbeyi vurmuş durumda. Suriye ticaretinden ekmek yiyen binlerce aileyi perişan etmiş. Özellikle kamyoncular, gıda firmaları ve ihracatçılar şaşkın vaziyette çaresizleri oynamaktalar. Suriye‘ye yapılan yıllık 2 milyar dolara yaklaşan ihracatımızın sekteye uğramasının yıkıcı etkilerini Güneydoğu’da cadde ve sokaklarda parkeden adeta çürümeye terk edilen kamyonlardan ve TIR’lardan anlıyorsunuz. Çünkü taşımacılık ve çift yönlü ticaret bölge ekonomisinin kalbidir. Sıfır sorunla yola çıkan Türkiye’nin Dışişleri maalesef ticareti sıfırla çarpmıştır. Uygulanan ambargo yıkıcı tesirini Suriye’de değil Diyarbakır, Gaziantep, Kilis, Hatay, Şanlıurfa ve Mardin’de göstermektedir. Ambargo Irak ve İran meselelerinde olduğu gibi aslında Türkiye’ye uygulanmış oldu. Kurşun, ABD ve AB marifetiyle ve AKP eliyle yine milletin ayağına sıkıldı. Dolaysıyla Suriye ambargosu başta İstanbul olmak üzere bütün şehirlerimizin ekonomik verilerini zincirleme reaksiyon şeklinde alt üst etti. Sonra gelsin zam gelsin vergi.
Turizm potansiyeli
Diyarbakır’ın turizm potansiyeli ve kalitesi çok yüksek bir ilimiz olduğu halde kasten bu yönüyle gündem edilmediğine şahit oluyoruz. Diyarbakır bizzat ashabın katıldığı kuşatma savaşında fethedilmiştir. Halid bin Velid komutasındaki orduda başta kendi oğlu Süleyman almak üzere 41 sahabenin şehit olduğu rivayet ediliyor. Şehit Sahabelerin olduğu mevkide Hz Süleyman bin Halid Camisi inşa edilmiş. Ziyaret sırasında orda bulunan genç bir rehber şu bilgileri verdi: “Hz. Süleyman Camii, Nisanoğlu Ebul Kasım tarafından 1155-1169 yılları arasında yaptırılmıştır. Cami bitişiğinde Osmanlılar döneminde yapılan Halid Bin Velid’in oğlu Süleyman ile Diyarbakır’ın Araplar tarafından alınışı sırasında şehit düşen diğer sahabelerin yattığı Meşhed bulunmaktadır.
Diyarbakır’ın fethi sırasında şehit olan Halid Bin Velid’in oğlu Süleyman dahil 27 sahabe bu bölgede, 13 sahabe ise surların farklı bir yerinde şehit oldu. Yaralanan Sultan Sasa’nın da 6 ay sonra şehit olmasıyla birlikte bölgeye toplam 41 sahabe defnedildi. Diyarbakır’da mezar yerleri kesin olarak bilinen 30 sahabenin 27’sinin kabri bu camidedir.”
41 sahabe Diyarbakır’da koyun koyuna yatmaktadır. Bu gerçeği gençlerimize çocuklarımıza çok iyi anlatmamız lazımdır. Diyarbakır BOP’ un değil ashabın merkezidir. Meşhedidir. Dünyanın en büyük ve sağlam surları, Anadolu’nun ilk camisi olan Ulu Cami ve yüzlerce tarihi eseriyle İstanbul’a bile rakip olabilecek bir şehirken adı sadece terörle anılan bir korku şehrine dönüştürülmüş.
Diyarbakır, 1980’li yıllarda nüfusu 300 binden, terörle beraber boşalan köylerin iskân alanı olmuş 2012 yılında 1 milyonu aşmış koca bir megaköy ortaya çıkmış durumda. Kahredici bir sefalet, işsizlik, açlık ve yoksulluk manzaraları insanın içini burkuyor. Diğer tarafta Ataşehir veya Ataköy’den daha lüks ve pahalı konutların olduğu yerler de yok değil, yani klasik vahşi kapitalizm örneği. Halkların kardeşliğinden dem vuran sözde siyasiler ne hikmetse kendi hemşeri ve akrabalarının kardeşlik hukukunu hiç gözetmiyor. Hatırlayacağınız üzere geçen Ramazan ayında evine iftarlık alacak parası olmayan bir vatandaşımız yine bu şehirde kendini asarak intihar etmişti.
Esnafın durumu
Diyarbakır Ulu Camisinin civarındaki esnafla sohbet etme imkânımız oldu. Hepsi terör yüzünden ticaretlerini yapamadıklarını kepenk kapatma eylemlerinden dolayı çek ve senetlerini ödeyemediklerini ifade ettiler. Çek ve senet paraları kasalarında olsa bile çıkan olaylardan dolayı bankaların sık sık kapandığından ve çeklerinin yazıldığından senetlerinin protesto olduğundan bahsettiler. Ateş düştüğü yeri yakar. Terörün en büyük mağduru yine Güneydoğu’da yaşayan insanımız oldu. Doğrudan veya dolaylı bir şekilde terörün sillesini yemeyen bir tek aile yok gibi.
En dramatik manzara da bir zamanlar bütün Ortadoğu ülkelerine her gün binlerce küçükbaş hayvan ihraç eden Güneydoğu’da artık hayvanların ithal edildiği ve Batı Anadolu’dan getirilmesi oldu.
Suriye olayları
Suriye olayları Diyarbakır’ın can çekişen ekonomisine son darbeyi vurmuş durumda. Suriye ticaretinden ekmek yiyen binlerce aileyi perişan etmiş. Özellikle kamyoncular, gıda firmaları ve ihracatçılar şaşkın vaziyette çaresizleri oynamaktalar. Suriye‘ye yapılan yıllık 2 milyar dolara yaklaşan ihracatımızın sekteye uğramasının yıkıcı etkilerini Güneydoğu’da cadde ve sokaklarda parkeden adeta çürümeye terk edilen kamyonlardan ve TIR’lardan anlıyorsunuz. Çünkü taşımacılık ve çift yönlü ticaret bölge ekonomisinin kalbidir. Sıfır sorunla yola çıkan Türkiye’nin Dışişleri maalesef ticareti sıfırla çarpmıştır. Uygulanan ambargo yıkıcı tesirini Suriye’de değil Diyarbakır, Gaziantep, Kilis, Hatay, Şanlıurfa ve Mardin’de göstermektedir. Ambargo Irak ve İran meselelerinde olduğu gibi aslında Türkiye’ye uygulanmış oldu. Kurşun, ABD ve AB marifetiyle ve AKP eliyle yine milletin ayağına sıkıldı. Dolaysıyla Suriye ambargosu başta İstanbul olmak üzere bütün şehirlerimizin ekonomik verilerini zincirleme reaksiyon şeklinde alt üst etti. Sonra gelsin zam gelsin vergi.
Turizm potansiyeli
Diyarbakır’ın turizm potansiyeli ve kalitesi çok yüksek bir ilimiz olduğu halde kasten bu yönüyle gündem edilmediğine şahit oluyoruz. Diyarbakır bizzat ashabın katıldığı kuşatma savaşında fethedilmiştir. Halid bin Velid komutasındaki orduda başta kendi oğlu Süleyman almak üzere 41 sahabenin şehit olduğu rivayet ediliyor. Şehit Sahabelerin olduğu mevkide Hz Süleyman bin Halid Camisi inşa edilmiş. Ziyaret sırasında orda bulunan genç bir rehber şu bilgileri verdi: “Hz. Süleyman Camii, Nisanoğlu Ebul Kasım tarafından 1155-1169 yılları arasında yaptırılmıştır. Cami bitişiğinde Osmanlılar döneminde yapılan Halid Bin Velid’in oğlu Süleyman ile Diyarbakır’ın Araplar tarafından alınışı sırasında şehit düşen diğer sahabelerin yattığı Meşhed bulunmaktadır.
Diyarbakır’ın fethi sırasında şehit olan Halid Bin Velid’in oğlu Süleyman dahil 27 sahabe bu bölgede, 13 sahabe ise surların farklı bir yerinde şehit oldu. Yaralanan Sultan Sasa’nın da 6 ay sonra şehit olmasıyla birlikte bölgeye toplam 41 sahabe defnedildi. Diyarbakır’da mezar yerleri kesin olarak bilinen 30 sahabenin 27’sinin kabri bu camidedir.”
41 sahabe Diyarbakır’da koyun koyuna yatmaktadır. Bu gerçeği gençlerimize çocuklarımıza çok iyi anlatmamız lazımdır. Diyarbakır BOP’ un değil ashabın merkezidir. Meşhedidir. Dünyanın en büyük ve sağlam surları, Anadolu’nun ilk camisi olan Ulu Cami ve yüzlerce tarihi eseriyle İstanbul’a bile rakip olabilecek bir şehirken adı sadece terörle anılan bir korku şehrine dönüştürülmüş.
Cihat Tekin / diğer yazıları
- Tencere dibin kara seninki benden kara / 26.03.2024
- Yel kayadan bir şey aparabilmez / 25.03.2024
- Milli Ekonomi Modeli belediyelere hayat verecek / 23.03.2024
- Milli Para istikrarın sembolüdür / 22.03.2024
- Tek çözüm Milli Devlet anlayışıdır / 17.03.2024
- Bize kamburumuzu geri verin / 16.03.2024
- Emeklimsi / 05.03.2024
- Ne Ekrem, ne Murat, tek çözüm Cihan / 04.03.2024
- Sen ağa ben ağa bu ineği kim sağa / 02.03.2024
- 9 soru / 01.03.2024
- Yel kayadan bir şey aparabilmez / 25.03.2024
- Milli Ekonomi Modeli belediyelere hayat verecek / 23.03.2024
- Milli Para istikrarın sembolüdür / 22.03.2024
- Tek çözüm Milli Devlet anlayışıdır / 17.03.2024
- Bize kamburumuzu geri verin / 16.03.2024
- Emeklimsi / 05.03.2024
- Ne Ekrem, ne Murat, tek çözüm Cihan / 04.03.2024
- Sen ağa ben ağa bu ineği kim sağa / 02.03.2024
- 9 soru / 01.03.2024