"Son günlerde manevi ve dini değerler üzerinde çıkarılan tartışmalar sebepsiz değildir. Bu uluslararası organizeli bir güç tarafından planlanmakta ve bu hususta yerli uşaklar kullanılmaktadır. İyi bilelim ki hedef, sadece dinimiz değil, devletimiz ve hatta vatanımızdır... Kaldı ki siz, ne bir siyasi lidersiniz, ne de İslam namına seçilmiş bir temsilcisiniz. Her iki halde de böyle badirelere düşmenin anlamı yoktur. Nitekim biz, devlet ve millet kucaklaşmasıyla milli bütünlüğü temine çalışıyor, mevzuat ve hukukun üstünlüğünü hayata geçirmeye gayret ediyoruz. Biz, bu tartışma, istişare veya uyarıyı nefsanî bir hesapla ve de kötü örnek teşkil edecek şekilde kamuoyu önünde yapmıyoruz. "Kol kırılır yen içinde..." denildiği gibi bu bizim kardeşlik ve inanç beraberliğinden kaynaklanan görevimizdir?"Dün kısmen aktardığım Sayın Baş'ın, 1998'de Gülen'i, Hakka çağıran mektubu yukarıdaki güncelliğini hiç kaybetmeyen cümlelerle bitiyordu. Gülen bu çağrıya kulak tıkadı ve 9 Şubat'ta Papaya teslimiyetini sunan, Vatikan'ın bir parçası olmak istediğini beyan eden mektubu yazdı. Ardından Vatikan'a koştu. Yanındaki kişiler Papanın elini öptü, itikatta bir olduklarını açıkladılar. Hülasa o süreç devam ediyor. Bu yaşanılanları çok iyi bilenlerden biri de Tayyip Erdoğan'dı. 2000'li yılların başında ülkemizde ortaya çıkan siyasi boşluğu değerlendirmek isteyen Erdoğan ve arkadaşları bir parti kurmaya karar verirler.2001 yılında Trabzon'da bir düğünde Muhterem Hocam Prof. Dr. Haydar Baş'a gelip, böyle bir niyetleri olduğunu ve kendilerinden destek beklediklerini, ifade ederler. Sayın Baş, "tek bir şartla bir bekçi kulübesi dahi talep etmeden her türlü desteği vereceğini" ifade eder. Neydi o şart? Gülen hareketi ve dinler arası diyalog fitnesinden uzak durulması. Evet, bu görüşmenin canlı şahitlerinden biri de Sayın Asım Aykan'dır. Sayın Erdoğan, bir davet için Rize'ye gidip, dönüşte daha detaylı konuşmak üzere Sayın Baş'ın huzurundan ayrılır ve bir daha o kapıya yanaşmadı. Ya ne yaptı? Dört hak din söylemlerine, besmele ile kilise açmalara, ABD askerlerine dua etmelere, papaz ve hahamlarla iftar buluşmalarına ve nihayetinde "kutsiyetpenahları" hitabıyla, Vatikan'ın himmetine sığınmaya kadar götürdü işi. Yani dün girdiği Gülen'in izinden bugünde ayrılmadı.Sayın Baş, aynı dönemde (2000'lerin başı) ülkemizde ortaya çıkan siyasi boşluk ve sapık dini akımlara karşı birçok ilde, yüz binlerin katıldığı mitinglerde konuştu. Bugünlerin haberlerini verdi. Ama milletimiz tercihini dinler arası diyalogculardan, BOP veya diğer adıyla medeniyetler ittifakı eş başkanı olanlardan yana kullandı.Sayın Baş vazgeçecek değil. Çünkü konu vatan ve iman meselesiydi. Can ve ruh gibi. Biri olmadan diğeri olmazdı. Ülkemizdeki bütün sosyal yapılara heyetler göndererek Gülen hareketine dikkat çekti. Bugün, Gülen hareketine sözde savaş veren dünün vakit gazetesinin genel yayın yönetmeni, Sayın Baş'ın heyetini dinlemiş, hak vermiş ama ortak menfaatleri olduğundan Gülen hareketine karşı yayın yapamayacaklarını dile getirmişti. Bir başkaları ise ülkemizin, milletimizin sorunlarını ve itikadı gerçekleri anlatan Sayın Baş'ın heyetine, "sizin Hocanızın sakalı var mı?" mantığıyla yaklaşmıştı. Sayın Baş vazgeçmedi. Çünkü "iyiliği emretmek kötülükten sakındırmak" ilahi bir emir ve görevdi. Artı Sayın Baş, insanı "gönüldür gönül" diye tarif ediyordu. Ülkemizdeki 80 binden fazla camide görev yapan imam ve vaizlere, dinler arası diyalogun İslam itikadında yeri olmadığını Kuran ve Sünnet ile anlatan mektuplar gönderdi. Maalesef din adına görev yapan imam ve vaizler bu hak yola çağrıya duyarsız kaldılar. Sayın Baş yine vazgeçmedi. Televizyon programlarıyla, gazetemizde yazdığı yazılarla ve şu ana kadar ülkemizin 1500'den fazla farklı noktasında gerçekleştirdiği Ehl-i Beyt gerçeği, sapık dini akımlar, dini ve milli bütünlüğümüze yönelik tehlikelerin anlatıldığı seminerlerle milletimize hakkı, hakikati anlattı, anlattı, anlatan kadroları yetiştirdi.Hülasa Prof. Dr. Haydar Baş'ı dağ, taş duydu ama ne ülkeyi yönetenler, ne din adına öne çıkanlar duymadı, duymak istemedi. Haliyle gerçeğe göz kapamanın, sırt çevirmenin bir faturası olur. O faturayı ödeyecek olanda milletimizdir. Onun için milletimizin Sayın Baş'ın çağrısına bir an önce koşması şarttır.
Akın Aydın / diğer yazıları
- Fuhuş kökünden fahiş fiyatlar / 24.04.2024
- Arzusu millî egemenliğe dayanan Türk devleti kurmaktı / 23.04.2024
- Ekrem İmamoğlu’na açık mektup / 22.04.2024
- Erdoğan anlattığı kıssayı bile unuttu / 21.04.2024
- Devletin malı deniz, yiyen ıstakoz / 20.04.2024
- Hayber’deki 'Demir Kubbe'yi yıkan adam / 19.04.2024
- Dünkü Hayber bugünkü İsrail’den daha güçlüydü -2- / 18.04.2024
- Dünkü Hayber bugünkü İsrail’den daha güçlüydü -1- / 17.04.2024
- İsrail, İslam dünyasının acziyetini ispatladı / 15.04.2024
- ‘Artık demir almak günü gelmişse zamandan’ / 14.04.2024
- Arzusu millî egemenliğe dayanan Türk devleti kurmaktı / 23.04.2024
- Ekrem İmamoğlu’na açık mektup / 22.04.2024
- Erdoğan anlattığı kıssayı bile unuttu / 21.04.2024
- Devletin malı deniz, yiyen ıstakoz / 20.04.2024
- Hayber’deki 'Demir Kubbe'yi yıkan adam / 19.04.2024
- Dünkü Hayber bugünkü İsrail’den daha güçlüydü -2- / 18.04.2024
- Dünkü Hayber bugünkü İsrail’den daha güçlüydü -1- / 17.04.2024
- İsrail, İslam dünyasının acziyetini ispatladı / 15.04.2024
- ‘Artık demir almak günü gelmişse zamandan’ / 14.04.2024