"Cinayetler ülkesi" başlıklı yazısında Muharrem Bayraktar ne diyordu: "Hukuk fakültesinde okuyan ve bitirme tezi hazırlayan bir öğrenci, aldığı hukuk eğitimi gereği hakkını hukuk önünde hukuk diliyle araması gerekirken bıçakla, silahla arama yolunu seçerek, haksız olduğu bir konuda kan dökme yolunu seçebiliyor." (Yeni Mesaj/10 Ocak 2019)
Sayın Bayraktar sadece gazeteci olarak değil, bir hukukçu babası olarak da acilde bekleyen çok önemli sorunu dile getiriyordu.
Evet, hukuk eğitimi gören birinin şiddet uygulamaması beklenirken, bunun tam aksine kan dökmesi, ister istemez hukuk eğitiminin sorgulanmasını önümüze koymaktadır.
Ülkemizde verilen hukuk eğitimine ilişkin sorunlar bir ya da birkaç yazı/makalenin sınırları içerisinde ele alınamayacak boyutlardadır.
İdeal hukuk eğitiminin nasıl olması gerektiği sorunu sadece ülkemizde değil, hukuku ve hukukçu yetiştirmeyi ciddiye alan tüm ülkelerde tartışılıyor ve tartışılmaya da devam edecek görünüyor. Hukukçu dediğimiz kişinin sadece normları yorumlayan değil, normları ortaya koyan bizatihi insan olduğu için, işin merkezinde insan bulunması nedeniyle insan haklarını, insani ve toplumsal değerleri içselleştirmiş olması gerekir. O halde hukuk eğitimi hayati öneme sahiptir.
Kötü hukukçular yetiştiren bir hukuk eğitimi hiçbir zaman bir hukuk devleti olamamak gibi bir sonuçla bizleri karşı karşıya bırakmakla kalmayacak, "adaletli bir toplumsal yaşam kurma" idealinden de uzaklaştıracaktır.
Sayın Bayraktar'ın değindiği olayda cinayeti işleyen bir hukuk öğrencisidir. Ya Danıştay üyesi bir yargıcımızı öldüren avukata ne demeli! Dahası var; Ergenekon kumpasında hukuk cinayeti işleyen, adaleti katleden hâkim ve savcıların durumu insanlık adına, ülkemiz adına utançtan öteye skandal boyutunda bir faciadır. Bunların bir kısmı firari, bir kısmı mahpus ise de bazılarının hâlâ görevde olduğu kuşkuları var.
Ülkemizde hukuk öğrencileri 1.sınıftan başlayan ve felsefi altyapısı sağlanmamış yoğun bir pozitif hukuk bilgisi bombardımanına tabi tutulmakta, bu kuşatmadan başlarını kaldırıp, bilim dahil içinde yaşadıkları toplumda üretilen değer sistemlerine eleştirel bir bakış geliştirememektedirler.
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi 1.sınıf öğrencisiydim, o tarihlerde ünlü bir edebiyatçı Eflatun Cem Güney ile tanıştım ve bana nasihati şu oldu: Hukuku edebiyatla birlikte düşün ki, savunmanı güzel inşa et. Aynı şekilde savcı iddiasını, yargıç hükmünü bu şekilde kurarsa sonuç estetik olur.
Bu nasihat yerindeydi, çünkü hukukun sanat ve edebiyat ile ilişkisi elzemdir. Nedeni de bizatihi insan ve onun oluşturduğu dünyalar ile ilgili olan ya da olması gereken hukukçunun hem estetik bir bakış kazanması ve bu bakışı normatif bir alan olan hukuka doğrudan yansıtması, hem de insan denilen canlıyı tüm boyutlarıyla ve çıplaklığıyla tanıması gerektiğidir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Prof. Dr. Ali Ünal Emiroğlu / diğer yazıları
- Terör / 01.02.2024
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023