Kelb kabilesinin reisi Dıhye-i Kelbi, ticâretle meşgûl olup, zengin ve sevimli bir zattı. Müslüman olmadan önce de Hz. Peygamber'i severdi. Ticâret için Medine'den ayrılıp her dönüşünde Resûlullah'ı ziyâret eder ve hediyeler getirirdi. Fakat Peygamber Efendimiz bunlara kıymet vermez ve "Yâ Dıhye eğer beni memnun etmek istiyorsan iman et ve cehennem ateşinden kurtul" buyurur, O'nun iman etmesini isterdi. Dıhye ise zamanı olduğunu söylerdi.
Artık vakit gelmiştir ve Dıhye, Bedir gazasından sonra bir gün imanla şereflenmek için Hz. Resûlullah'ın huzurundadır…
Hz. Peygamber üzerindeki hırkasını Dıhye'nin oturması için yere serer. Dıhye-i Kelbî, Resûlullah'a hürmeten Hırka-i Saâdet'i kaldırıp, yüzüne gözüne sürdükten sonra başının üzerine koydu. Resûlullah'ın duâları bereketiyle kalbinde iman nuru doğmuş ve öylece Kelime-i Şehadet getirterek Müslüman olmuştu…
Hz. Dihye hem sûreti hem de sîreti ile çok çok güzel bir zattı. Sima olarak ashâbın en güzel olanlarından biriydi. Hz. Cebrail birkaç defa Hz. Peygamber'imize onun suretinde gelmiştir.
Hz. Peygamberimizin ciğerpareleri, sevgili torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin Dihye'nin her gelişinde, orada bulundukça kendilerinden muhakkak hediyelerini alırlardı.
Bir gün Cebrâil (a.s.) Dihye'nin şekline bürünüp Resûlüllah Efendimizle görüşürken, torunları içeri girip Cibrîl Aleyhisselâm'ı Dihye hazretleri sandılar ve teklifsizce dizlerine oturup hediyelerini beklediler. Onların bu hâline Resûl-i Zişân Efendimiz mâni olmak istediğinde Cibrîl-i Emîn: "Yâ Resûlullah, onlara mâni olma ve bu hareketleriyle onların bana karşı edebi terk ettiklerini düşünme. Çünkü ben, onların hizmetkârıyım. Çok kere anneleri Hz. Fâtıma teheccüt namazından sonra uykuya dalıp bunlar ağlamaya başladığında, Allah Teâlâ'dan bana emir gelmiştir ki; beşiklerini sallayıp, gözyaşlarını silmiş ve dindirmişimdir. Tâ ki Hz. Fâtıma teheccüt namazından sonra uyuyabilsin...
Şimdi böyle yanıma gelip yakama sarılmalarına hiç şaşmam. Yalnız şundan dolayı hayretteyim ki, bu hayretli beklentilerinin maksatları nedir?"
Hz. Resûl-i Ekrem (s.a.a.) Efendimiz:
"Seni Dihye sandılar. Dihye bizi her ziyaretinde hediyesiz gelmez de onun için böyle yapıyorlar."
O zaman Cebrâil Aleyhisselam "Yarabbi beni mahcup etme" der demez; derhal cennetten bir salkım üzümle nar gelir ve cennet gençleri Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'e onları hediye verir.
Hz. Hasan ve Hz Hüseyin meyveleri yemek üzere iken bir dilenci şöyle seslenir:
"Ey Ehl-i Beyt! Bana o üzümle nardan nasip yok mu?
Hz. Resûlullah Efendimiz, yaratılışı gereği dilenciye kısmetini vermek istediğinde, Cebrâil aleyhisselam mâni olur.
"Yâ Resûlullah, "bu dilenci şeytanın ta kendisidir. Cennet nimetleri ona haram olduğu için hile ile yemek istiyor" der.
Hz. Hasan'la Hz. Hüseyin meyveleri yemekle meşgul olurken Cibrîl aleyhisselam ağlamaya başlar…
"Yâ Resûlullah, bu iki torunlarınızın birini zehirle, ötekini de kahır kılıcı ile şehit edecekler! Bunlara erişecek musibet, senin mânevi mevkiinin daha da yükselmesine, onların da şehitlik rütbesine çıkmalarına vesîle olacaktır!"
(Kaynak Eser: Taberânî, Hadîkatü's-Süedâ)
- İmam Cafer Sadık / 26.04.2025
- Hz Peygamber’in cömertliği / 17.04.2025
- ‘Ben ve Ali bir nurdan yaratıldık’ / 09.04.2025
- Hz. Fatıma'yı incitmek / 27.03.2025
- Kâbe'nin Rabbine and olsun ki kurtuldum / 23.03.2025
- Kadir gecesi / 21.03.2025
- “Bana sorun” / 18.03.2025
- İmam Ali’nin dilinden Hz. Peygamber / 15.03.2025
- Gayretullah’a dokunmak… / 13.03.2025