Üretim odaklı olduğu iddia edilen kapitalizmi ekonomi anlayışının merkezine koyan hükümetin Türkiye Ekonomi Modeli, 'üretim-yatırım-ihracat-cari fazla' sloganıyla yola çıktı ama hiç de olumlu bir netice vermedi. İşin kötü tarafı ekonomik göstergeler durumun her geçen gün daha da kötüleştiğini gösteriyor.
Ekonomide üretim için önemli olan husus, üretilen mal ve hizmetlerin pazarının olmasıdır. Bu pazar ortamı, ülke içinde de sağlanır, ülke dışında da sağlanabilir.
Ama şu bir gerçek ki, aslolan hükümetlerin ülke içinde kendi vatandaşlarının karnını doyurması, sırtını giydirmesidir. Ancak bu sağlandıktan sonra ihracatın bir anlamı vardır.
Peki, ülkemizde durum nasıl? Üretilen mal ve hizmetler iç pazarda alıcı bulabiliyor mu? Ya da şöyle soralım: İç pazarı oluşturan vatandaşlar, üretilen mal ve hizmetlere ulaşabiliyorlar mı, ulaşabilecek finansal imkana sahipler mi?
Ülkemizde milyonlarca ailenin aylık geliri olan 5 bin 500 liralık asgari ücret maalesef açlık sınırının da altındadır. Bunun anlamı, asgari ücretli aileler sağlıklı yaşayabilecekleri minimum bir gıda harcaması bile yapamamaktadır.
DİSK-AR'ın TÜİK verilerinden yaptığı hesaplamaya göre geniş tanımlı işsiz sayısı 7 milyon 337 bin kişidir. Bu milyonlarca vatandaşımız hiçbir gelire sahip değildir.
Memur maaşları asgari ücrete nazaran biraz daha iyi olmasına rağmen, yoksulluk sınırının çok çok altındadır.
Emekli maaşları ise zaten asgari ücretten bile kötü durumdadır.
Küçük esnaf, milyonlarca çiftçi de ortaya koydukları alın terinin karşılığını alamamaktadır, borç batağına saplanmış vaziyetteler.
Kısaca ifade etmek gerekirse, iç pazarımız gelir yetersizliği sebebiyle tüketme kabiliyetini kaybetmiş milyonlarla doludur.
Vatandaş, asli ihtiyaçlarını karşılayabilmek için borçlanma yoluna gitmektedir.
Vatandaşların bankalara ve finansman şirketlerine olan borcu, takiptekiler de dahil, 1 trilyon 337 milyar liraya yükselmiştir. Bunun 993 milyar lirası bireysel kredilerinden, 345 milyar lirası da kredi kartı borçlarından kaynaklanıyor.
Sadece 16-23 Eylül haftasında tüketici kredilerinde 7.7 milyar liralık, kredi kartı borçlarında ise 8.8 milyar liralık artış yaşandı.
4 milyon 144 bin 303 kişi borcunu ödeyemediği için yasal takibe düşmüştür.
İç pazarda durum buyken, peki, dış pazar nasıl?
Hükümetin yaptığı açıklamalara bakılırsa, ihracatta her ay yeni rekorlar kırılmaktadır. İlk bakışta bu ihracat rekorları kulağa hoş gelebilir ama dış ticareti sadece ihracat açısından değerlendirmek bizlere sağlıklı bir bilgi vermez.
Ülkemizde ihracat rekorlar kırmaktadır ama ithalat daha fazla rekor kırmaktadır. Dolayısıyla dış ticaret açığı, cari açık da rekorlar kırmaktadır.
Siyasilerimiz dış ticaretle övünüyorlar ama bu dış ticaret nihayetinde ülkemize zarar yazıyor. Hangi şirket zarar ettiği ticaretle övünebilir? Bir şirket için övünç kaynağı olmayan zararına bir ticaret, bir devlet için neden övünç kaynağı olsun!
Merkez Bankası dün Ağustos ayına ilişkin dış ticaret verilerini paylaştı.
Buna göre döviz açığı anlamına gelen cari açık Ağustos ayında 3 milyar 112 milyon dolara yükseldi. Cari işlemler geçen yıl Ağustos'ta 1 milyar 75 milyon dolar fazla vermişti. Elbette ki bu cari açıkta, dış ticaret açığının geçen yılın Ağustos ayına göre 6 milyar 816 milyon dolar artarak 9 milyar 700 milyon dolara yükselmesi en büyük sebep.
Şu manzaraya bakın! Geçen yıl cari fazla veren ekonomimiz, hükümetin cari fazla verme hedefiyle devreye koyduğu Türkiye Ekonomi Modeli'yle müthiş bir cari açık vermiş! Bu işte bir terslik var!
Ağustos itibarıyla 12 aylık toplam cari açık 40 milyar 889 milyon dolara yükseldi.
Bu tabloya rağmen hükümet yetkilileri içeride dışarıda, yerliye yabancıya uyguladıkları modelin başarılarından(!) bahsedebiliyor.
Yazımızın başlığında da ifade ettiğimiz gibi, iç pazar bitik vaziyette, dış pazara yönelik yaptığımız ticaret ise hep zararına… İç ve dış pazarın durumu buyken, üreticiyi borçlandırmak doğru bir yaklaşım mıdır?
Cumhurbaşkanı Erdoğan, seçime 1 yıldan az bir zaman kala esnaflara yönelik bir kredi paketi açıkladı. Buna göre, esnafa, Halkbank vasıtasıyla 60 ay vadeli yüzde 7.5 faizli 100 milyar liralık bir kredi verilecek. Esnaf kredi desteği üst limitleri 350 bin liradan 500 bin liraya yükseltildi.
Sağlıklı ticari koşulların, sağlıklı bir pazarın olmadığı bir ekonomik ortamda esnafı borçlandırmak, sorunları sadece biraz ötelemek anlamına geliyor. Ama sonrasında kartopu gibi büyüyen daha büyük sorunlar onları bekliyor.
Ülkemizde ihtiyaç duyulan çözüm, seçim yatırımı olan pansuman tedbirler değil, köklü projelerdir. Bu projeler de sadece Prof. Dr. Haydar Baş'ın Milli Ekonomi Modeli'nde var. Milli Ekonomi Modeli, önce vatandaşlarımıza vatandaşlık maaşı, ev hanımı maaşı, doğum parası, çocuk parası gibi sosyal devlet projeleriyle, ihtiyaçlarını kimseye muhtaç kalmadan karşılayabileceği bir tüketme kabiliyeti kazandırmaktadır; sonra, oluşan bu devasa iç pazara ürün yetiştirmek için üretim yapacak üreticilere sıfır faizli kredi imkanı sunmaktadır.
Bu mükemmel neticeye ulaşmak için bu eşsiz modeli uygulayacak olan Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) ve lideri Hüseyin Baş'a acilen fırsat vermeliyiz.
- 19 Mayıs: Türk milletinin umudunun yeşerdiği gün / 20.05.2025
- Korucularımıza çok şeyler borçluyuz / 17.05.2025
- Terör örgütünden fesih yorumu: Demokratik konfederalizm / 16.05.2025
- Trump’tan Şara’ya ‘Abraham Anlaşması’ şartı / 15.05.2025
- BTP lideri Hüseyin Baş hakkında bir garip iddianame! / 14.05.2025
- 'Terörsüz Türkiye' açılımından teröristler neden memnun? / 13.05.2025
- Demokratikleşme derken federasyonu mu kastediyorlar! / 10.05.2025
- Şara’nın Fransa ziyareti SDG’yi güçlendirdi / 09.05.2025
- Hindistan-Pakistan çatışmalarını nasıl okumalıyız? / 08.05.2025