İslam Coğrafyasının cayır cayır yakıldığı, Müslümanların, kendi topraklarında esarete mahkum edildiği, sultan, emir, hükümet, başkan, lider vs. hangi sıfatı olursa olsun İslam ülkelerini yönetenlerin, tebaalarını kendi ihtiraslarına kurban ettikleri günleri yaşıyoruz.
Tabi bu vahim durumun sorumlusu olarak onlarca hedef gösterebilir, yüzlerce sebep de sayabiliriz. Doğrudur da!
Ama şöyle fert olarak, millet olarak, ümmet olarak biraz aynaya bakıp da, "biz ne yaptık ki, bu kadar zulüm ve bu kadar zalim etrafımızı sardı?" sorusunu daha doğrusu "biz ne yapmadık ki, bu kadar zalim ve bu kadar zulümle muhatap olduk?" sorularını sormamız lazım.
Bunun ilk cevabı Allah Resulünün Veda Haccında sıkı sıkı tembih ettiği, emrettiği o iki emanete (Kur'an ve Ehli Beyt) sahip çıkmayışımızdır.
Bu terk ediş ve hak etmeyenlerin idarenin başına geçmesi, Müslümanların buna rıza göstermeleri, haksızlık ve zulüm karşısında sessiz kalmaları, haklıya, hakkın adamına sahip çıkmamaları tarihten bugüne İslam toplumlarının, Allah'tan (c.c) uzaklaşmasına, İslam topraklarının da Yahudi ve Hıristiyanların sömürgesi haline gelmesine sebep olmuştur.
Bu yazımda Sakife fitnesini, Emevi, Abbasi zulümkârlıklarını, saltanat, padişahlık ve imparatorluk dönemlerini, BOP'u, eş başkanını, diyalogu vs. yazmayacağım. Beni yazacağım. Bizi yazacağım.
Biz ne yaptık ve yapıyoruz ki, Allah (c.c) bizlerden merhametini esirgiyor?
İmam Ali (a.s) Efendimiz buyuruyor ki; "Bir zaman gelir ki insanlara, İslamiyet'ten ancak bir isim kalır. Mesela yalnız adı Müslüman'dır. Başka hiçbir ibadet ve taat bilmez. Kur'an'ın resmi kalır. Manasını bilen ve amel eden kalmaz. Mescitlerini tamir ederler, fakat içlerinde Zikrullah yapılmadığından manen haraptırlar. İşte o zaman ehlinin şerlileri zahir ulemasıdır. Fitne bunlardan çıkar ve yine bunlara döner." (Prof. Dr. Haydar Baş İslam'da Zikir sh: 179)
Prof. Dr. Haydar Baş, 'Hikmetin Sırları' adlı eserinde şöyle diyor; "Biz, inandık derken bir iddiada bulunuyoruz? Allah (c.c) vardır, melekler vardır, peygamberleri vardır, kitapları vardır, hayır ve şer Allah'tandır. Bütün bunları söylerken bizim bir iddiamız olmuş oluyor. İşte bu iddianın ispatı da ibadetlerimiz olmuş oluyor?" (sh:48)
Evet, bizler bırak ispatı, 'kul' olma iddiamızı bile kaybettik. Yok, hayır ben iddiama sahibim, diyenler ise kulluğun ispatını haçlı kapılarında aradıkları için hem kulluk iddialarını, hem şereflerini, hem dünyalarını, hem de ahretlerini kaybettiler ve de ümmetin kaybetmesine sebep oldular.
Hayat eşittir mazeret mantığıyla yaşıyoruz. Her işimize, her çıkmazımıza, istemediğimiz şekilde sonuçlanan olaylara hep bir mazeretimiz var.
Aynı mantığı manevi hayatımızda da geçerli kıldık. İman boyutunda da mazeretlerimiz var, amel boyutunda da. Bir gerçek ispat edildiği zaman da mazeret buluyoruz. Batıla inanmışsak da mazeretimizle haklılık iddia ediyoruz. Haliyle netice hep hüsran oluyor.
Ne yapmalıyız?
Bir an önce Allah Resulünün o iki emanetine acilen sahiplenmemiz lazım. Yani Kur'an ve Ehli Beyt'e sımsıkı sarılmamız gerek.
Ben, Kur'an'a inanırım, saygı gösteririm ama bilmem. Ehli Beyt nedir, kimdir, nasıl yaşamıştır, onu da bilmem, diyebilirsiniz.
Dert etme. Zaten hiç kimse bu yolda kılavuzu olmadan yürüyemez, anlayamaz. O halde bizler acilen bizi, Kur'an ve Ehli Beyt'e götürecek bir kılavuz bulmamız lazım. Kimdir O? Prof. Dr. Haydar Baş'tır. Okuyun, dinleyin, tanıyın, vazgeçemeyeceksiniz.
Tabi bu vahim durumun sorumlusu olarak onlarca hedef gösterebilir, yüzlerce sebep de sayabiliriz. Doğrudur da!
Ama şöyle fert olarak, millet olarak, ümmet olarak biraz aynaya bakıp da, "biz ne yaptık ki, bu kadar zulüm ve bu kadar zalim etrafımızı sardı?" sorusunu daha doğrusu "biz ne yapmadık ki, bu kadar zalim ve bu kadar zulümle muhatap olduk?" sorularını sormamız lazım.
Bunun ilk cevabı Allah Resulünün Veda Haccında sıkı sıkı tembih ettiği, emrettiği o iki emanete (Kur'an ve Ehli Beyt) sahip çıkmayışımızdır.
Bu terk ediş ve hak etmeyenlerin idarenin başına geçmesi, Müslümanların buna rıza göstermeleri, haksızlık ve zulüm karşısında sessiz kalmaları, haklıya, hakkın adamına sahip çıkmamaları tarihten bugüne İslam toplumlarının, Allah'tan (c.c) uzaklaşmasına, İslam topraklarının da Yahudi ve Hıristiyanların sömürgesi haline gelmesine sebep olmuştur.
Bu yazımda Sakife fitnesini, Emevi, Abbasi zulümkârlıklarını, saltanat, padişahlık ve imparatorluk dönemlerini, BOP'u, eş başkanını, diyalogu vs. yazmayacağım. Beni yazacağım. Bizi yazacağım.
Biz ne yaptık ve yapıyoruz ki, Allah (c.c) bizlerden merhametini esirgiyor?
İmam Ali (a.s) Efendimiz buyuruyor ki; "Bir zaman gelir ki insanlara, İslamiyet'ten ancak bir isim kalır. Mesela yalnız adı Müslüman'dır. Başka hiçbir ibadet ve taat bilmez. Kur'an'ın resmi kalır. Manasını bilen ve amel eden kalmaz. Mescitlerini tamir ederler, fakat içlerinde Zikrullah yapılmadığından manen haraptırlar. İşte o zaman ehlinin şerlileri zahir ulemasıdır. Fitne bunlardan çıkar ve yine bunlara döner." (Prof. Dr. Haydar Baş İslam'da Zikir sh: 179)
Prof. Dr. Haydar Baş, 'Hikmetin Sırları' adlı eserinde şöyle diyor; "Biz, inandık derken bir iddiada bulunuyoruz? Allah (c.c) vardır, melekler vardır, peygamberleri vardır, kitapları vardır, hayır ve şer Allah'tandır. Bütün bunları söylerken bizim bir iddiamız olmuş oluyor. İşte bu iddianın ispatı da ibadetlerimiz olmuş oluyor?" (sh:48)
Evet, bizler bırak ispatı, 'kul' olma iddiamızı bile kaybettik. Yok, hayır ben iddiama sahibim, diyenler ise kulluğun ispatını haçlı kapılarında aradıkları için hem kulluk iddialarını, hem şereflerini, hem dünyalarını, hem de ahretlerini kaybettiler ve de ümmetin kaybetmesine sebep oldular.
Hayat eşittir mazeret mantığıyla yaşıyoruz. Her işimize, her çıkmazımıza, istemediğimiz şekilde sonuçlanan olaylara hep bir mazeretimiz var.
Aynı mantığı manevi hayatımızda da geçerli kıldık. İman boyutunda da mazeretlerimiz var, amel boyutunda da. Bir gerçek ispat edildiği zaman da mazeret buluyoruz. Batıla inanmışsak da mazeretimizle haklılık iddia ediyoruz. Haliyle netice hep hüsran oluyor.
Ne yapmalıyız?
Bir an önce Allah Resulünün o iki emanetine acilen sahiplenmemiz lazım. Yani Kur'an ve Ehli Beyt'e sımsıkı sarılmamız gerek.
Ben, Kur'an'a inanırım, saygı gösteririm ama bilmem. Ehli Beyt nedir, kimdir, nasıl yaşamıştır, onu da bilmem, diyebilirsiniz.
Dert etme. Zaten hiç kimse bu yolda kılavuzu olmadan yürüyemez, anlayamaz. O halde bizler acilen bizi, Kur'an ve Ehli Beyt'e götürecek bir kılavuz bulmamız lazım. Kimdir O? Prof. Dr. Haydar Baş'tır. Okuyun, dinleyin, tanıyın, vazgeçemeyeceksiniz.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- Ümmetçilik laf ile işi değil gönül işidir / 18.07.2025
- Suriye’ye barış, huzur yağıyor! / 17.07.2025
- TBMM, Sarayın iradesini mi temsil ediyor / 16.07.2025
- FETÖ yoktur, ABD’nin derin devleti vardır -2- / 15.07.2025
- FETÖ yoktur, ABD’nin derin devleti vardır -1- / 14.07.2025
- Diyanet’in 15 Temmuz hutbesi / 13.07.2025
- PKK, ‘ak’landı / 12.07.2025
- Küfrün karşısında bir tek İmam Hüseyin kalmıştı / 05.07.2025
- ‘Bana Hüseyin’den haber ver’ / 04.07.2025
- Milletin sorunlarını artık kale bile almıyorlar / 02.07.2025
- Suriye’ye barış, huzur yağıyor! / 17.07.2025
- TBMM, Sarayın iradesini mi temsil ediyor / 16.07.2025
- FETÖ yoktur, ABD’nin derin devleti vardır -2- / 15.07.2025
- FETÖ yoktur, ABD’nin derin devleti vardır -1- / 14.07.2025
- Diyanet’in 15 Temmuz hutbesi / 13.07.2025
- PKK, ‘ak’landı / 12.07.2025
- Küfrün karşısında bir tek İmam Hüseyin kalmıştı / 05.07.2025
- ‘Bana Hüseyin’den haber ver’ / 04.07.2025
- Milletin sorunlarını artık kale bile almıyorlar / 02.07.2025