Ekonomik gerekçeler öne sürüp, sonra da "IMF ile olmak zorundadıyız" demek, samimiyetten uzak bir davranıştır. Yapılan işin adı doğru konulsun.
IMF ile olmak, ideolojik bir tercihtir. Bu böyle biline... "Efendim, IMF ile olmazsak, riske gireriz" sözleri bahenedir, halkı aldatmaya yöneliktir. Böyle söylenenlere şunu sormak gerekir. "Peki, IMF ile olmanın hiç riski yok mu?" Bir kerecik olsun, onu da anlatsalar da, halk mukayese imkanına kavuşsa. IMF ile olmak mı, yoksa olmamak mı daha riskli, ortaya çıksa.
IMF ile yeni bir stand-by'a gidileceği belli idi. AB'ye üye olmayı varlık-yokluk meselesi gören bir hükümetten bundan başkası beklenemezdi. Çünkü, AB'ye uyumun ekonomik ayağını IMF ve Dünya Bankası politikaları oluşturmaktadır. Bu gerçeği görmezlikten gelenler, Devlet Bakanı Ali Babacan'ın şu sözüne ne buyururlar: "Bu program aynı zamanda bizim Avrupa Birliği'ne vereceğimiz katılım öncesi ekonomik programımız olacaktır.
Türkiye'yi idare edenler, açıkça, "Biz ekonomiyi kendi kendimize idare edemeyiz, mutlaka IMF'den yardım ve destek almalıyız, aksi halde krize gireriz" diyorlar. İsterseniz, son birkaç gündür söylenenlerden ufak bir derleme yapalım ve kararı birlikte verelim. Merkez Bankası Başkanı Süreyya Serdengeçti, "IMF ile devam etmek zorrundayız, gevşersek kriz çıkar" diyor. Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç da diyor ki: "Yola IMF ile devem edilmesinden yanayım. Çünkü bu kuruluş Türk ekonomisi için bir sigortadır." TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu da aynı görüşte. İşte söyledikleri: "Hazırlanacak yeni ekonomik programın IMF destekli olması gerekir." Başkan Erdoğan ise, IMF'yi tartışmayı bile abesle iştigal görüyor ve şöyle diyor: "Zaman zaman IMF yandaşlığı, IMF karşıtlığı gibi içi boş tartışmalar ortaya atılmaktadır. Başbakana göre, IMF, dünyanın gerçeği.
Bazı Köşe yazarları da aynı görüş istikametinde kalem sallıyor. Daha doğrusu onlar, söylenenleri şerh ediyorlar. 7-8 Ağustos 2004 tarihli Dünya Gazetesi'nin Cumartesi-Pazar ekinde Reşat Sinaoğlu, "Ekonomide Başarının Sigortası IMF'dir" başlıklı yazısında şöyle diyor: "IMF, yolculuğun başında olan Türk ekonomisi için (yolculuk acaba nereye?) bu aşamada vazgeçilmez bir sigortadır. IMF'nin denetiminden çıkmak ve yeni bir stand-by antlaşması yapmadan yola devam edmek demek krize davetiye çıkarmaktır."
Bu söylenenlerden çıkan sonuç şu değil mi? IMF'nin denetimi olmazsa, biz, ekonomik dengeleri bozarız, mali disipline uymayız. Onun için mutlaka IMF'nin denetimi altına girmeliyiz. Ülkemiz işgal edildiğinde mandacılar olarak vasıflanan bir grup da aynı şeyleri söylemiyor muydu? Şimdi fiili bir işgal söz konusu olmadığına göre, bu teslimiyet neyin nesi? Anlamak mümkün değil.
Başbakan Erdoğan, "2005 ve sonrası ilişkilerimizin kaynak kullanımını içeren yeni bir stand-by anlaşması çerçevesinde yürütülmesi için görüşmelere başlanmasına karar verildi" dedi. Siz bu anlaşmaya bitmiş olarak bakabilirsiniz. Yapılacak olan 3 yıllık anlaşma ne getirecektir? "Anlaşmanın içeriği belli olmadan konuşmak doğru değildir" demeyiniz. IMF ile anlaşmanın ne anlama geldiğini bilmeyen mi kaldı? Eğer bilmeyenler kaldıysa, onlar için olacakların birkaçını sıralayalım: Ya vergi oranları artacak, ya da yeni vergiler getirilecek, belki de ikisi birden olacaktır.
Kamu personelinin maaş ve ücretlerinde beklenilen artışlar yine ertelenecektir. Asgari ücret değişmeyecek, emeklilerin maaşlarında iyileştirme yapılmayacaktır. Tarıma destek verilmeyecek, esnafa yardım yapılmayacaktır. İç ve dış borçlarımız artacak, ekonomik esaretimiz pekişecek, siyasi tavizlerin ardı arkası kesilmeyecektir. Sözün özü, 3 yıl daha kemer sıkmaya devam edilecektir. Tabii kemer ve bel kalırsa...
Kurtuluş mu? O, IMF ideolojisine inananların postalamakta, bir başka deyişle milli ekonomi modelini hayata geçirecek politikacıları iktidar yapmaktır.
IMF ile olmak, ideolojik bir tercihtir. Bu böyle biline... "Efendim, IMF ile olmazsak, riske gireriz" sözleri bahenedir, halkı aldatmaya yöneliktir. Böyle söylenenlere şunu sormak gerekir. "Peki, IMF ile olmanın hiç riski yok mu?" Bir kerecik olsun, onu da anlatsalar da, halk mukayese imkanına kavuşsa. IMF ile olmak mı, yoksa olmamak mı daha riskli, ortaya çıksa.
IMF ile yeni bir stand-by'a gidileceği belli idi. AB'ye üye olmayı varlık-yokluk meselesi gören bir hükümetten bundan başkası beklenemezdi. Çünkü, AB'ye uyumun ekonomik ayağını IMF ve Dünya Bankası politikaları oluşturmaktadır. Bu gerçeği görmezlikten gelenler, Devlet Bakanı Ali Babacan'ın şu sözüne ne buyururlar: "Bu program aynı zamanda bizim Avrupa Birliği'ne vereceğimiz katılım öncesi ekonomik programımız olacaktır.
Türkiye'yi idare edenler, açıkça, "Biz ekonomiyi kendi kendimize idare edemeyiz, mutlaka IMF'den yardım ve destek almalıyız, aksi halde krize gireriz" diyorlar. İsterseniz, son birkaç gündür söylenenlerden ufak bir derleme yapalım ve kararı birlikte verelim. Merkez Bankası Başkanı Süreyya Serdengeçti, "IMF ile devam etmek zorrundayız, gevşersek kriz çıkar" diyor. Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç da diyor ki: "Yola IMF ile devem edilmesinden yanayım. Çünkü bu kuruluş Türk ekonomisi için bir sigortadır." TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu da aynı görüşte. İşte söyledikleri: "Hazırlanacak yeni ekonomik programın IMF destekli olması gerekir." Başkan Erdoğan ise, IMF'yi tartışmayı bile abesle iştigal görüyor ve şöyle diyor: "Zaman zaman IMF yandaşlığı, IMF karşıtlığı gibi içi boş tartışmalar ortaya atılmaktadır. Başbakana göre, IMF, dünyanın gerçeği.
Bazı Köşe yazarları da aynı görüş istikametinde kalem sallıyor. Daha doğrusu onlar, söylenenleri şerh ediyorlar. 7-8 Ağustos 2004 tarihli Dünya Gazetesi'nin Cumartesi-Pazar ekinde Reşat Sinaoğlu, "Ekonomide Başarının Sigortası IMF'dir" başlıklı yazısında şöyle diyor: "IMF, yolculuğun başında olan Türk ekonomisi için (yolculuk acaba nereye?) bu aşamada vazgeçilmez bir sigortadır. IMF'nin denetiminden çıkmak ve yeni bir stand-by antlaşması yapmadan yola devam edmek demek krize davetiye çıkarmaktır."
Bu söylenenlerden çıkan sonuç şu değil mi? IMF'nin denetimi olmazsa, biz, ekonomik dengeleri bozarız, mali disipline uymayız. Onun için mutlaka IMF'nin denetimi altına girmeliyiz. Ülkemiz işgal edildiğinde mandacılar olarak vasıflanan bir grup da aynı şeyleri söylemiyor muydu? Şimdi fiili bir işgal söz konusu olmadığına göre, bu teslimiyet neyin nesi? Anlamak mümkün değil.
Başbakan Erdoğan, "2005 ve sonrası ilişkilerimizin kaynak kullanımını içeren yeni bir stand-by anlaşması çerçevesinde yürütülmesi için görüşmelere başlanmasına karar verildi" dedi. Siz bu anlaşmaya bitmiş olarak bakabilirsiniz. Yapılacak olan 3 yıllık anlaşma ne getirecektir? "Anlaşmanın içeriği belli olmadan konuşmak doğru değildir" demeyiniz. IMF ile anlaşmanın ne anlama geldiğini bilmeyen mi kaldı? Eğer bilmeyenler kaldıysa, onlar için olacakların birkaçını sıralayalım: Ya vergi oranları artacak, ya da yeni vergiler getirilecek, belki de ikisi birden olacaktır.
Kamu personelinin maaş ve ücretlerinde beklenilen artışlar yine ertelenecektir. Asgari ücret değişmeyecek, emeklilerin maaşlarında iyileştirme yapılmayacaktır. Tarıma destek verilmeyecek, esnafa yardım yapılmayacaktır. İç ve dış borçlarımız artacak, ekonomik esaretimiz pekişecek, siyasi tavizlerin ardı arkası kesilmeyecektir. Sözün özü, 3 yıl daha kemer sıkmaya devam edilecektir. Tabii kemer ve bel kalırsa...
Kurtuluş mu? O, IMF ideolojisine inananların postalamakta, bir başka deyişle milli ekonomi modelini hayata geçirecek politikacıları iktidar yapmaktır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018