Hepsinden öte işlenen nefret suçu… Söylenen nefret dilidir.
Herkese tepeden bakanların, olumsuz, alaycı, küfür, hakaret, aşağılama ifadeleriyle ötekileştirdiği grupları, özellikle son olaylarda hedefe konulan üniversiteli gençleri, kamu güvenliğini tehdit edici "potansiyel risk ve tehdit saçan öcüler" gibi sunarak, toplumdaki kutuplaşmayı hangi boyutlara taşıdığını görmekteyiz.
Kem söz sahibine aittir ama bu özlü sözü memleketin yönetim kuruluna taşıdığımızda iş değişiyor; siyasal duygusal kutuplaşmalardan zararlı çıkan biz oluyoruz.
Vatandaşları birbirine düşüren, kötülüğün dili nefretten beslenenler bu tutumlarından vazgeçerler mi? Ufukta görebildiğimiz ancak Kaf Dağı'dır.
O kadar ki, tahammülsüzlük ve hoşgörüsüzlük, hedef alınan gruplara "Toplumda size yer yok" mesajını tekrar tekrar verip duruyor. Bu, nefret duygusunun dışavurumundan başka bir şey değildir. Hukuk reformu, yeni anayasadan bahsedenler bir durup düşünsünler; toplumu kutuplaştırıcı tutum ve davranışlar sürerse bundan demokrasi de zarar görür.
AB ve ABD baskısıyla heveslenilen ya da öyle görünmek istediğimiz reformlardan önce insan onuru ve insan hakları ilişkilerimizi etkinleştirelim… Asıl reform bu olsun. Kaf Dağı'na rağmen buna inanmak istiyoruz.
Üstelik düş değil, masal değil, hemen elimizin altındaki belgelere baksak dahi olur… Tabii bakmaktan öteye görebilirsek…
Türkiye, 2003 yılında uluslararası insan haklarına ilişkin iki önemli sözleşmeyi onaylamıştır. Bunlar, her ikisi de 19 Aralık 1966 tarihli olan Vatandaşlık ve Politik Haklar ve Sosyal ve Kültürel Haklar Hakkındaki uluslararası sözleşmelerdir. Her iki Sözleşmenin giriş bölümünde şu ifadelere yer verilmektedir:
"Bu Sözleşmenin tarafları,
Birleşmiş Milletler Sözleşmesinde belirlenen ilkelerin bütün üye devletler tarafından insan toplumunun içinde var olan onurunun ve eşitliğin ve haklarının vazgeçilmezliğinin Dünya'da özgürlük, adalet ve barışı oluşturduğunun bilinci içinde, bu hakları insanın içinde mündemiç onur'dan üretildiğinin bilinci içinde olarak (…) devam eden maddeleri buna uygun olarak…"
Sözleşmenin başlangıcındaki "insanın içinde mündemiç onur" dan, yani insan onurundan neyi anlamamız gerekir?
Manevi bir değerdir, kişiliktir… İnsan hakları açısından, her insanın özgür iradesine mutlak bir saygı gösterilmesi demektir.
Bireyin kendisini panik, acı, üzüntü, korku veya manipülasyonlardan bağımsız surette, kendi düşüncesi ve tepkisine ilişkin kendine özgü iradeyi geliştirme, kişisel yeteneğini sınırlandırma, önleme veya zarara sokma açısından mutlak surette bir hukuka uygunluk nedeni bulunmamaktır.
Yukarıda değindiğimiz uluslararası sözleşmeye ilaveten Anayasa'nın 17.maddesindeki bireyin manevi varlığını geliştirme hakkını da, "insan onuru" açısından değerlendirmemiz gerekir.
Hükûmet ortaklarına önerimiz; sosyal devletin insan hakları hedefini belirleme konusunda duyarlı davranmanız, duygusal kutuplaşmadan uzak durmanız!..
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023