Hanefi fıkhına göre, fakir: ev ve ev eşyası gibi aslî ihtiyaçlarını karşılayamayan, nisap miktarından daha az malı bulunan kimsedir. Miskin ise hiçbir geliri ve malı olmayan kimsedir
Bu konuda farklı görüşler olsa da genel olarak nisap miktarı malı olmayan ve aslî ihtiyaçlarını karşılayamayan kimselere fakir, hiç malı olmayan ve dilenmek zorunda kalan kimselere de miskin denileceği ifade edilmiştir.
Siyasal İslamcılar ve devşirme tarikatlar ve de diyanet ısrarla fakirliği öven hadisleri gündem de tutarak sabır, tavsiyesinde bulunuyorlar.
Bu iddia sahipleri çok şey söylerle ama bir türlü Peygamberimizin hangi ortamda, hangi şartlarda ve niçin fakirliği övüp, sabrı tavsiye ettiği konusuna hiç girmezler.
Mekke dönemini günümüze getirelim ve diyelim ki, ülkemiz ambargo altında. Ne ithalat yapabiliyoruz ne de ihracat. Doğalgaz, petrol yani enerji yok. Fabrikalar çalışmıyor. Üretilen gıda millete yetmiyor.
Ve milletin bir an önce ihtiyaçlarını karşılamak için bütün gayretini ortaya koyan, aynı zamanda milletin vatanını terk etmemesi için çabalar sarf eden bir lider tabii ki Allah'tan (c.c) yardım isteyecek, tabii ki Peygamber Efendimizin tavsiyelerini yerine getirecek.
Ama Türkiye'de her alanda, her kalemde yok, yok. Adeta Yüce Allah (c.c) bu topraklara bereket yağdırıyor.
Ama gel gör ki, milletin önüne hem de din, iman söylemleriyle geçenler fakirliği övüyor, sabrı tavsiye ediyor.
Sizin işiniz bu değildir. Sizin işiniz, fakirliği bitirmektir. Hele hele sefa içindeyken fakirliği övüp, sabrı tavsiye etmek din istismarından başka bir şey değildir.
Peygamberimizin dönemine gidelim
Mekke dönemini okuduğunuzda ilk iman edenlerin fakirler, köleler ve hiçbir şeyi olmayan insanlar olduğunu görürsünüz.
O yıllarda iman edenlere karşı yapılan zulüm kitaplarda yazılıdır. İman etmeyenler, iman edenleri canları ile malları ile tehdit etmiş. Onları aşağılamış, hor görmüş ve iftiralara maruz bırakmışlardı.
Yani can ve mal güvenliği yoktu. Hele üç yıl süren ambargo sürecinde iman edenler kuru deri parçalarını yemek zorunda kalmışlardı. Ama bir tanesi bile imanından dönmemişti.
Hicret ile beraber iman edenler her şeylerini Mekke'de bırakarak Medine'ye gitmişlerdi. Yani mal yok, tarla yok, deve, koyun, sığır vs. yok. Hiçbir şey yok.
Ama onları yaratan Rabbi ve onları çok seven bir peygamberleri vardı. Yüce Allah, birçok ayetinde 'sabredenleri müjdele' demiş, Peygamberimizde Allah yolunda katlanılan fakirliği ve de sabrın ne derece mühim olduğunu anlatarak, iman edenleri şeytan ve nefislerine karşı korumaya çalışmıştır.
Peygamber Efendimiz, Saray'da yaşayıp halkına fakirliği övmemiştir. Bizzat o fakirliği yaşamıştır.
Peygamber Efendimiz, devlet malını eş, dost, akrabaya değil halkın arasında eşit olarak paylaştırmıştır. Hatta Hz. Fatıma annemizin 'hizmetçi' talebini bile geri çevirmiştir.
Peygamber Efendimiz toprağı olmayana toprak, hayvanı olmayana hayvan vermiştir.
Fakirlik imtihandır, zenginlere ise hatırlatmadır. Övülen fakirlik yokluk anında şeytan ve nefsin aldatmasına karşıdır. Yüce Allah'ın ve Peygamberimizin övdüğü fakirlik değil fakirlerin duruşudur. (en doğruyu Allah bilir)
Bakara Suresi:
155 - Çaresiz biz, sizi biraz korku, biraz açlık, biraz da mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltme ile imtihan edeceğiz. Müjdele o sabredenleri!"
156 - Onlar başlarına bir musibet geldiği zaman: "Biz Allah'a aitiz ve sonunda O'na döneceğiz." derler.
157 - İşte onlar var ya, Rablerinden, mağfiretler ve rahmet onlaradır. İşte hidayete erenler de onlardır."
Fakirliği öven bir din bir ideoloji olabilir mi?
Sahi olabilir mi? Olamaz. Hele hele 'ekmel' olan İslam dinini böyle bir tanıma sokmaya çalışanları Allah'a havale ediyorum.
Fakir birey, fakir toplum ne kadar inançlarında samimi olsalar da köle olmaya zaman ile de ya yok olmaya ya da başka inanç ve milletlere entegre olmaya mahkûmdur.
Düşünsenize sürekli başkalarına muhtaç, başkalarına el açan, sefalet içerisinde bir inanç mensupları onur ve şahsiyetini koruyabilir mi?
Aynı şekilde fakir bir devlette siyasî, askerî, ekonomik, milli ve manevi değerlerini koruyamayacağı gibi emperyalistlerin emir eri konumuna düşecektir.
Günümüzde ülkemizin sadece yeraltı zenginliklerini ham değeri 3 katrilyon dolar. Yerüstündeki zenginlikler ondan daha fazla.
Yine ülkemizde fakirlik ve açlık sınırı rakamları ortada ve de milletimizin çoğunluğu açlığa, bir kesimi fakirliğe muhtaç edilmiş.
Zengin olanlar, ülkemiz kaynaklarını kendi aralarında pay ederken fakirliği övüyor, sabrı tavsiye ediyor.
Neden mi? Sizden aldıkları güç ile. Artık gücünü kendin için, geleceğin için, devletin için kullan…
- Yunus Emre Vakfı ve Ünsal Ban / 28.12.2025
- Komisyon süresi neden uzatıldı? / 27.12.2025
- Toplum önüne geçenler neden illegal yollara kayar? / 26.12.2025
- Kimin hedefindeyiz? / 25.12.2025
- Saadettin Saran, Rümeysa, Nedim Şener ve diğerleri / 24.12.2025
- Raporlar DEM’i bozdu / 22.12.2025
- Saha, söylenenleri doğrulamıyor / 21.12.2025
- Erdoğan ve Bahçeli bu noktaya nasıl geldi? / 20.12.2025
- ‘Haydar Baş haklıymış’ dediğin zaman çok geç olacak / 19.12.2025





























































































