Ülke ekonomisinin göstergesi olan istatistikler, değişik kuruluşlar tarafından belli periyotlarla yayınlanır. Bu rakamlar, akademik platformlarda, ekonomi programlarında, gazetelerde yorumlanarak gidişatın yönü belirlenmeye çalışılır. Özellikle son zamanlarda bu verilerin ne kadar sağlıklı olduğu tartışmaları hız kazandı. Ekonomiyi, vatandaşın haline hiç bakmadan sadece rakamlarla değerlendirmenin etik olup olmadığı da tartışılan konular arasında. Vatandaşın gözünün içine baka baka ekonominin iyiye gittiğini idda edenler, bir sürü müdahale ile törpülenmiş, nabza uygun hale getirilmiş bu verileri tek referans kabul ediyorlar.İhracat, ithalat, tüketici fiyat endeksi, borç stoku, cari açık, enflasyon, deflasyon, gayri safi milli hasıla v.b. onlarca konu, televizyon ve gazete sayesinde artık hayatımızın bir parçası oldu. Değerlendirmelerde yapılan en büyük yanlışlıklardan biri, bu konuların biri yada ikisine bakılarak ekonominin geneline ilişkin hükümler verilmek istenmesidir. Örneğin ihracatta ki artış manşetlere taşınırken, ithalatta ki daha yüksek oranlı bir artış gündem bile edilmeyebiliyor. Deflasyonist ortamın yol açtığı zararına satış sorunu, enflasyonda ki düşüş diye sunulabiliyor.Deneme yanılma ile gelinen bu noktada halk, kendi kriterlerini bu puslu havada belirlemiş durumda. Bu kriterlerden beklide en önemlisi istihdam sorunu. Gerçektende sağlıklı bir ekonominin en önemli göstergesi, işsizine iş bulabilme kapasitesidir. Ve bu kriter bugün dünya ekonomisindeki sorunlarında en önemli aynasıdır. ABD, AB, Japonya gibi güçlü ekonomiler bu sorunla boğuşmaktadırlar.Sayın Başbakan'ın "İşsizliği ABD, AB ortadan kaldırdı mı ki biz kaldıralım" sözü, bu konudaki çaresizliğin ve havlu atmışlığın başka bir söyleniş şekli olsa gerek. Sayın Başbakan ilginç istihdam yorumları da üretiyor. Yüzde 12'lerden 0.7'lik bir düşüşle yüzde 11.7'ye düştüğü idda edilen işsizliğin, sadece 0.7'ye karşılık gelen 80 bin kişiye yeni istihdam yaratma değil, her yıl işgücüne katılan 850 bin kişinin de iş bulduğunu yani geçen bir yılda 900 bin civarında kişiye iş bulunduğunu bastıra bastıra söyledi.Açıklanan son rakamlara göre Türkiye'nin işgücü sayısı 23 milyon olarak veriliyor. Her yıl 850 bin kişinin işgücü ordusuna katıldığını iddia etmek, işgücü sayısında yüzde 4'lük bir artışı ifade eder ki, son 20 yılda bu hızda bir nüfus artışı hiçbir sene için söz konusu olmamıştır. Ayrıca burada gözden kaçırılan bir hususta, işgücü sınıfından ayrılanların dikkate alınmamış olduğudur. Hükümetin, reel işsiz sayısını azaltmak yerine işgücü artışını büyük göstererek buna sığınması, diğer hesaplamalar da yapılan kalem oyunlarının istihdamın hesaplanmasında da kullanıldığını gösteriyor.Tarım dışı işsizliğin yüzde 15 oluşu, genç nüfus arasında ki işsizliğin yüzde 21 olarak açıklanması saklanmak istenen gerçek işsizlik oranı hakkında bir fikir veriyor fakat Başbakan'ın açıklamasının hesaplama biçiminin yanlış olduğunun ortaya konulması bakımından bu kadarının yeterli olduğunu düşündüğüm için bu konuya girmiyorum.
KONU / Serdar PEKER
Misafir Kalem (A) / diğer yazıları
- Niçin organik cilt ürünlerini tercih etmeliyiz? / 01.06.2014
- Ali Ekber ARAS / 17.12.2013
- İbretlik ve dramatik bir olay: Yassıçemen Savaşı / 15.10.2012
- Savaşsız işgal ya da kaldırım taşlarını yemek / 12.10.2012
- Gavur Kadı / 21.09.2012
- Doğru söze ne denir? / 14.09.2012
- Süslü cümleler.... / 14.09.2012
- Çözümün önünden çekil! / 07.09.2012
- 2011'de neler olmadı' (Hüsamettin Çalışkan) / 04.01.2012
- Ölçülerden uzaklaşıldı (Harun KAYACI) / 01.01.2012
- Ali Ekber ARAS / 17.12.2013
- İbretlik ve dramatik bir olay: Yassıçemen Savaşı / 15.10.2012
- Savaşsız işgal ya da kaldırım taşlarını yemek / 12.10.2012
- Gavur Kadı / 21.09.2012
- Doğru söze ne denir? / 14.09.2012
- Süslü cümleler.... / 14.09.2012
- Çözümün önünden çekil! / 07.09.2012
- 2011'de neler olmadı' (Hüsamettin Çalışkan) / 04.01.2012
- Ölçülerden uzaklaşıldı (Harun KAYACI) / 01.01.2012