4-5 Ekim'de, yani 6 Ekim'den birgün önce İstanbul'da yapılması planlanan, AB-İKÖ 2. Ortak Forumu iptal edildi. Sebebi ise Kıbrıs. Daha doğrusu KKTC kartviziti.
Koskoca Türkiye ve AB, küçücük bir cemaatin(Rumların) parmağında oynatılıyor. Rumlar, Türkiye'yi bir o yana bir bu yana döndürüp duruyor. AB de, Rumların hiçbir isteğini geri çevirmiyor-çeviremiyor.
İşlerin bu noktaya geleceği, Türkiye'nin AB nezdindeki tüm taleplerinin Rumların çomağı neticesinde sonuçsuz kalacağı belliydi. Rumların AB'ye girişi, doğal olarak bu hakkı onlara verdi. Bir zamanlar AB, Yunanistan üzerinden Türkiye'ye sırt çeviriyordu, şimdi Rumlar devreye sokuldu. Bu noktadan sonra artık Yunanistan eskisi gibi Türkiye'yi karşısına almak istemiyor. Bu hem Yunanistan'ın, hem de AB'nin Ege hesapları için belirledikleri yeni politikanın en önemli statejisi: Türk-Yunan yakınlaşması.
Bir anlamda Yunanistan, muhalefet ve Türkiye karşıtlığı bayrağını Rumlara devretti.
Şimdi asıl meselemize dönelim. Türkiye, İslam Konferansı Örgütü'nün Genel Sekreterliği'ne Ekmeleddin İhsanoğlu'nu seçtirirken KKTC ile ilgili büyük beklentiler içerisine girilmişti. İKÖ'nün KKTC'yi devlet olarak tanıması ve gelecekteki toplantılarında KKTC'nin devlet olarak temsil edilmesi gündeme gelmişti. İptal edilen son AB-İKÖ ortak forumunda da Türkiye, bu yönde girişimlerde bulundu ama?
Tüm girişimleri havada kaldı Türkiye'nin. Türkiye, bırakın KKTC'yi tanıtmayı, üzerinde "Kıbrıs Türk Devleti" yazan kartviziti dahi tanıtamadı. AB, bu kartvizit yüzünden foruma katılmama kararı alınca ortalık karıştı. Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, her konuda olduğu gibi bu konuda da aciz kaldı ve forum iptal edildi.
Türkiye'nin AB ile ilgili bütün konularda olduğu gibi Kıbrıs konusunda da büyük bir çaresizlik ve acz içinde olduğunu maalesef gözlemliyoruz. Abdullah Gül, son ABD temaslarında Birleşmiş Milletler ve ABD nezdinde yaptığı tüm Kıbrıs temaslarından "sükut-u hayale" uğrayarak çıktı. ABD ve BM, tıpkı AB gibi, Kıbrıs referandumu öncesinde verilen sözlerini unutmuştu. Gül de ısrarla o sözleri hatırlattı ama nafile. Dış politikada "ahlak" ve "dürüstlük" bize özgü bir durum. Batı devletlerinde bu tür bir ahlak ve dürüstlük arayışı da bize özgü nafile bir tutum. Bu bakımdan, özellikle dış politikada verilmiş sözlere değil, icraatlara bakmak gerekiyor.
AB, ABD, BM ve diğerleri referandum öncesi koro halinde "siz evet deyin tecrit kalkacak" dediler ama şimdi kimse bu sözü hatırlamıyor. Abdullah Gül ve Erdoğan da Batı'nın bu sözünden hareketle referandum sonrası "KKTC'yi tanıtmak da" dahil büyük hayallere kapılarak büyük bir sürpriz yapacaklarını deklare etmişlerdi.
Fakat gelinen noktada KKTC'nin kartviziti dahi tanıtılamıyor.
Koskoca Türkiye ve AB, küçücük bir cemaatin(Rumların) parmağında oynatılıyor. Rumlar, Türkiye'yi bir o yana bir bu yana döndürüp duruyor. AB de, Rumların hiçbir isteğini geri çevirmiyor-çeviremiyor.
İşlerin bu noktaya geleceği, Türkiye'nin AB nezdindeki tüm taleplerinin Rumların çomağı neticesinde sonuçsuz kalacağı belliydi. Rumların AB'ye girişi, doğal olarak bu hakkı onlara verdi. Bir zamanlar AB, Yunanistan üzerinden Türkiye'ye sırt çeviriyordu, şimdi Rumlar devreye sokuldu. Bu noktadan sonra artık Yunanistan eskisi gibi Türkiye'yi karşısına almak istemiyor. Bu hem Yunanistan'ın, hem de AB'nin Ege hesapları için belirledikleri yeni politikanın en önemli statejisi: Türk-Yunan yakınlaşması.
Bir anlamda Yunanistan, muhalefet ve Türkiye karşıtlığı bayrağını Rumlara devretti.
Şimdi asıl meselemize dönelim. Türkiye, İslam Konferansı Örgütü'nün Genel Sekreterliği'ne Ekmeleddin İhsanoğlu'nu seçtirirken KKTC ile ilgili büyük beklentiler içerisine girilmişti. İKÖ'nün KKTC'yi devlet olarak tanıması ve gelecekteki toplantılarında KKTC'nin devlet olarak temsil edilmesi gündeme gelmişti. İptal edilen son AB-İKÖ ortak forumunda da Türkiye, bu yönde girişimlerde bulundu ama?
Tüm girişimleri havada kaldı Türkiye'nin. Türkiye, bırakın KKTC'yi tanıtmayı, üzerinde "Kıbrıs Türk Devleti" yazan kartviziti dahi tanıtamadı. AB, bu kartvizit yüzünden foruma katılmama kararı alınca ortalık karıştı. Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, her konuda olduğu gibi bu konuda da aciz kaldı ve forum iptal edildi.
Türkiye'nin AB ile ilgili bütün konularda olduğu gibi Kıbrıs konusunda da büyük bir çaresizlik ve acz içinde olduğunu maalesef gözlemliyoruz. Abdullah Gül, son ABD temaslarında Birleşmiş Milletler ve ABD nezdinde yaptığı tüm Kıbrıs temaslarından "sükut-u hayale" uğrayarak çıktı. ABD ve BM, tıpkı AB gibi, Kıbrıs referandumu öncesinde verilen sözlerini unutmuştu. Gül de ısrarla o sözleri hatırlattı ama nafile. Dış politikada "ahlak" ve "dürüstlük" bize özgü bir durum. Batı devletlerinde bu tür bir ahlak ve dürüstlük arayışı da bize özgü nafile bir tutum. Bu bakımdan, özellikle dış politikada verilmiş sözlere değil, icraatlara bakmak gerekiyor.
AB, ABD, BM ve diğerleri referandum öncesi koro halinde "siz evet deyin tecrit kalkacak" dediler ama şimdi kimse bu sözü hatırlamıyor. Abdullah Gül ve Erdoğan da Batı'nın bu sözünden hareketle referandum sonrası "KKTC'yi tanıtmak da" dahil büyük hayallere kapılarak büyük bir sürpriz yapacaklarını deklare etmişlerdi.
Fakat gelinen noktada KKTC'nin kartviziti dahi tanıtılamıyor.
Alperen Polat / diğer yazıları
- Sadaka sosyalizmi / 17.04.2013
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012