Katar'a 5 Haziran 2017'de başlayan ambargo 3,5 yıl aradan sonra son buldu. Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Mısır ve Bahreyn'in Katar ile tüm diplomatik ilişkileri dondurması ve hava sahalarını Katar'a kapatmasıyla başlayan Körfez krizi şimdilik bitti.
Arabuluculuk rolü olan Kuveyt'in Dışişleri Bakanı Ahmed Nasır Muhammed es-Sabah, "Suudi Arabistan ile Katar arasındaki kara, deniz ve hava sınırlarının açılması için anlaşmaya varılmasının ardından Körfez ülkeleri ile Katar arasındaki ambargo kaldırılmıştır" dedi.
Anlaşmanın hemen ardından Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamed Al Sani, 41'inci Körfez İşbirliği Konseyi Zirvesi'ne katılmak üzere Suudi Arabistan'a gitti.
Katar Emiri'ni Veliaht Prens Muhammed bin Selman karşıladı. Onca gerilimden sonra sıcak bir karşılaşma oldu, ikili tokalaşıp sarıldılar. Türkiye de dâhil birçok ülke hatta İran, bu anlaşmadan duydukları memnuniyeti ifade ettiler.
Peki, gerçekte bu anlaşma ne anlama geliyor, Türkiye olarak sevinmeli miyiz, konunun İran'la, Ortadoğu ile alakası nedir, bundan sonra coğrafyamızı ne tür gelişmeler bekliyor?
Sorulması gereken daha birçok soru var ama bunlara cevap bulabilsek bile çok yol katetmiş oluruz.
Katar'a neden ambargo uygulandı? ABD-İsrail ikilisinin büyük İsrail devleti hedefli Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında İran'ın bölgede yalnızlaştırılması projesine dâhil olmadığı için. Katar, İran'la ilişkilerine devam ettiği için, Filistin davasını finanse etmeye devam ettiği için, Suriye Devleti'ne desteklerini sunduğu için hedef tahtasına oturtuldu.
Peki, o zaman neden ambargo kaldırıldı? Bu sorunun cevabını pratik olarak çok yakında göreceğiz. Ama gelişmeleri şöyle özetleyelim:
2 Kasım 2020'de İsrail İstihbarat Bakanı Eli Cohen, ABD'de 3 Kasım'da yapılacak başkanlık seçimlerinden sonra Suudi Arabistan ve Katar'ın da aralarında bulunduğu 5 Arap ve İslam ülkesiyle daha ilişkileri normalleştirme anlaşmasına varmak için müzakereleri yoğunlaştıracaklarını söyledi. Cohen, açıklamasında bu ülkeleri; Suudi Arabistan, Umman, Katar, Nijer ve Fas olarak sıraladı.
Malum, bundan önce BAE, Bahreyn ve Sudan ile normalleşme anlaşması imzalanmıştı, bu açıklamadan hemen sonra da Fas ile de anlaşma imzalandı.
İsrail'in potasına girme anlamı taşıyan bu anlaşmaların imzalanmasıyla Arap ülkeleri bir bir İsrail Devleti'ni resmen tanımış oldular.
İsrail'i "resmen tanımak" demek, mevcut genişlemiş haliyle ve mevcut başkentiyle birlikte yani Kudüs'ün İsrail'in başkenti olduğunu onaylayarak tanımak demek oluyor.
Bu normalleşme potasına girmeleri için Arap ülkelerine havuç-sopa yöntemi uygulandı.
Örneğin 4 Aralık'ta ABD, Sudan'ı terörü destekleyen ülkeler statüsünden çıkardı. Fas konusunda da ABD, tartışmalı olan Batı Sahra bölgesinin Fas'a ait olduğunu kabul etti.
Katar Dışişleri Bakanı Muhammed bin Abdurrahman Al Sani, 4 Aralık'ta yaptığı açıklamasında, Körfez krizinin çözümünün "İsrail ile normalleşme" arasında bir ilişki bulunmadığını ifade etse de, İsrail'den gelen açıklamalar ve yaşanan gelişmeler bunun aksini gösteriyor.
Süreci hızlandıran ve belirleyen en önemli gelişme ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo'nun 21 Kasım'da Katar'a ziyareti oldu. Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamed Al Sani, ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo ile başkent Doha'daki İnci Sarayı'nda bir görüşme gerçekleştirdi. Yapılan resmi açıklamada her ne kadar genel olarak ikili ilişkiler ve bölgesel sorunlar görüşüldü dense de, asıl gündem hiç şüphesiz "İsrail ile normalleşme karşılığında ambargonun kaldırılması" idi.
İran sevinmemeli, çünkü bütün bu gelişmeler İran'a karşı yapılıyor. İran, üstü örtülü de olsa bir müttefikinden daha mahrum kalacak. Filistin ise bir destekçisini daha kaybetmiş olacak. Peki, Türkiye için sonuç ne olur?
En başta şunu ifade edelim ki, İran için planlanan BOP hesapları, Türkiye için de var, hatta Prof. Dr. Haydar Baş'ın ifadesiyle, "Asıl hedef Türkiye."
Olayın bir de ekonomik boyutu var. Dikkat ederseniz, Katar, Körfez krizinin başladığı 2017'den bu yana Türkiye ile sıcak ilişkiler yürütüyor. Gerçi bu karşılıklı bir menfaat birlikteliği.
Türkiye'nin sıcak paraya ihtiyacı var, Katar'ın ise dışa açılmaya ve ambargoyu delmeye ihtiyacı var. Türkiye'nin ekonomiyi dolara mahkûm eden siyasileri, kârlı şirketleri ve güzide arazileri Katar'a açarak bir nebze de olsa dolar temin etmeye çalıştı.
Katar'ı, Türkiye'ye yakınlaştıran, ifade ettiğimiz gibi, elbette ki kendisine uygulanan ambargo idi. Şimdi bu ambargo kalktı. Başta Arap ülkeleri, normalleşme sonrasında da İsrail, Katar'a açılmış olacak.
Bu, Türkiye'nin siyasilerinin bir finans kapısını daha kaybetmesi anlamına geliyor. Zaten Batılı ülkeler ve küresel finansörler, taşıdığı riskler sebebiyle Türkiye'ye para akışını durdurmuştu, şimdi Katar kapısı da kapanmış olacak. O yüzden Türkiye de sevinmemeli.
Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Hüseyin Baş, yaşadığımız başta finansal olmak üzere tüm ekonomik sorunların çözümü için ısrarla sistemin değişmesi gerektiğini, Milli Ekonomi Modeli'ni hayata geçirmemiz gerektiğini belirtmektedir.
Türkiye'nin tek çıkış kapısı budur. Ama sırtımızı dönmeye devam ediyoruz, ne zamana kadar? Güvendiğimiz dağlara kar yağıyor, kapılar yüzümüze bir bir kapanıyor.
Ne zaman ayıkacağız?
- Dedeağaç’taki NATO tatbikatı, milli güvenlik sorunu / 28.05.2025
- BOP’a göre demokrasi, ‘parçalamak’ demek / 27.05.2025
- Suriye aynasında Türkiye’yi görebilmek! / 24.05.2025
- Milyonlarca gencimiz boşta geziyor / 21.05.2025
- 19 Mayıs: Türk milletinin umudunun yeşerdiği gün / 20.05.2025
- Korucularımıza çok şeyler borçluyuz / 17.05.2025
- Terör örgütünden fesih yorumu: Demokratik konfederalizm / 16.05.2025
- Trump’tan Şara’ya ‘Abraham Anlaşması’ şartı / 15.05.2025
- BTP lideri Hüseyin Baş hakkında bir garip iddianame! / 14.05.2025