Kerbela yolu? İmam Hüseyin (a.s.) efendimiz, önce Medine'den Mekke'ye geçmiş, oradan da Kufelilerin daveti üzerine Irak'a doğru yola çıkmıştı.
Allah'ın ve Habibi'nin defalarca bildirdiği, Kendisinin de bildiği, kaderinde yazılı olan o büyük imtihana, Kerbela faciasına doğru adım adım gitmekteydi. Hicret öncesi, Allah Resulü'nü (s.a.a.) öldürmeye gelenlerin ve karşılarında canını Allah ve Resulü uğruna feda eden İmam Ali'yi bulanların şerli torunları, bu sefer Hz. Peygamberin torunu ve İmam Ali'nin evladı İmam Hüseyin'in canını kıymak için hazırlık yapıyorlardı.
Tarih tekerrür ediyordu; bir tarafta Allah'a ve Resulü'ne harp ilan edenler, diğer tarafta da Allah ve Resulü uğruna gözünü kırpmadan, tereddüde düşmeden canını feda edenler?
Bugünkü yazımda, işte bu Kerbela imtihanına doğru seyreden "Kutlu Kafile"ye katılan nasipliler ve yüz çevirip kaçanlarla ilgili birer örnek aktarmaya çalışacağım.
Fazari şöyle anlatıyor: "Züheyr bin Kayn ile birlikte yolculuk ediyorduk. Mekke'den ayrıldığımız zaman, Hüseyin (a.s.) ile birlikte yolculuk etmek kadar hoşlanmadığımız bir yolculuk olmamıştır! Hüseyin (a.s.) yola devam ettiği zaman Züheyr bin Kayn geri kalır, Hz. Hüseyin bir yere konduğu zaman Züheyr ilerlerdi. Nihayet bir yere geldik ki, orada O'ndan ayrı bir yere konaklama imkanını bulamadık.
Hz. Hüseyin (a.s.) bir tarafa kondu. Biz de bir tarafa konduk. Bizim oturmakta ve kendimize ait yiyeceklerimizi yemekte olduğumuz bir sırada, Hüseyin (a.s.)'ın elçisi selam verdi, içeri girdi. Birden herkesin elleri yanlarına düştü. Sanki başlarımızın üstlerine kuşlar konmuş da, onları kaçırmamak için kımıldamıyormuşuz gibi hareketsiz kaldık.
Züheyr'in hanımı Delhem bint-i Amr, beyine, "Resulüllah (s.a.v)'in oğlu sana selam gönderiyor, sen ise gelmesin O diyorsun. Subhanallah! Sen O'nun yanına gitsen de, kelamlarından dinlesen olmaz mı?" deyince, kalkıp Hz. Hüseyin'in yanına gitti.
Züheyr çok geçmeden geri geldi. Müjdelendiği, sevindirildiği gözlerinden okunuyordu. Çadırını, ağrılıklarını, Hüseyin (a.s.)'ın yanına taşımalarını emretti." (Prof. Dr. Haydar Baş, İmam Hüseyin, s.452; Taberi, Tarih, c.6, s.224)
Karısına dönerek şöyle dedi: "Seni boşadım. Ailenin yanına git. Çünkü ben, benden dolayı sana iyilikten başka bir şeyin ilişmesini istemem."
Arkadaşlarına da şöyle dedi: "İçinizde benimle kalmak isteyenler kalabilir. Kalmak istemeyenler de bilsinler ki, bu bizim son görüşmemizdir. Size bir olay anlatayım; biz bir deniz seferine çıkmıştık. Yüce Allah bize zafer nasip etti ve birçok ganimetler kazandık. Selman-ı Farisi dedi ki: "Allah'ın size nasip ettiği zaferden ve elde ettiğimiz ganimetlerden dolayı seviniyor musunuz?". "Evet" dedik. Dedi ki: "Al-i Muhammed'den olan gençlerin Efendisini gördüğünüz zaman O'nun yanında savaşmaktan dolayı, bugün kazandığınız ganimetlerden daha çok sevinin." Ben sizi Allah'a emanet ediyorum."
Züheyr, savaşın son anına kadar İmam Hüseyin'in ordusu saflarında çarpışmıştır ve neticede şehadet şerbetini içmiştir." (Prof. Dr. Haydar Baş, a.g.e, s.452; el-İrşad, c.2 s.82-83)
Nasipsizlere örnek ise Ubeydullah bin Hurr-i Cufi? Bu kişi için tarih kitaplarında yol kesen, hırsızlık yapan biri olarak bahsedilmektedir. Aynı zamanda Sıffin Savaşı'nda Muaviye tarafında yer alarak İmam Ali'ye karşı savaşmıştır. Kerbela yolunda İmam Hüseyin, ashabından birkaç kişiyi de yanına alarak Ubeydullah'ın yanına gitti.
İmam ona hitabe şöyle buyurdu: "Ey Hürr'ün oğlu! Sizin Kufe şehrinizin halkı Bana yardım edeceklerine dair toplanıp ahd ettiklerini yazdılar ve onların şehrine hareket etmem için Bana ricada bulundular. Ama gerçek onların zannettikleri gibi değildir; senin işlediğin çok günahlar var, acaba tevbe ederek bu günahları temizlemek istemiyor musun?"
Ubeydullah, "Nasıl tevbe edeyim" dedi. İmam, "Peygamberin (s.a.v) torununa yardım et ve O'nun düşmanlarına karşı savaş" buyurdu. Ubeydullah şöyle cevap verdi: "Allah'a and olsun ki, ben Senin emrine uyanın ebedi saadete ulaşacağına inanıyorum, ama benim yardımımın Sana bir faydası olacağını sanmıyorum. Çünkü Kufe'de sizi desteklemeye ve size yardım etmeye karar almış kimse görmedim. Allah rızası için beni bu işte mazur gör, zira ben ölümden şiddetle kaçıyorum. Ama ben "mulhike" ismindeki ünlü atımı huzurunuzda size takdim ediyorum. Öyle bir at ki, şimdiye kadar onunla takip ettiğim her düşmana ulaştığım gibi beni takip eden düşmanın elinden de kurtulmuşumdur."
İmam, Ubeydullah'a şöyle cevap verdi: "Bizim yolumuzda canını esirgedikten sonra artık bizim ne sana ihtiyacımız var, ne de atına?"
İmam daha sonra şu cümleyi ekleyerek buyurdu:" Sen Bana nasihat ettiğin gibi Ben de sana nasihat ediyorum, o da bizim yardım dileme seslerimizi duymaman ve savaşımızı görmemen için uzaklaşabildiğin kadar kendini bizlerden uzaklaştır. Zira, Allah'a and olsun ki, kim bizim yardım dileme sesimizi duyar da yardımımıza koşmazsa, Allah-u Teala onu cehennem ateşine atacaktır." (Prof. Dr. Haydar Baş, a.g.e, s.476; Maktel-i Harezmi, c.1, s.226-227)
Allah, bizleri dünyada Ehl-i Beyt'in yolundan, ahirette ise Ehl-i Beyt'in yanından ayırmasın.
Allah'ın ve Habibi'nin defalarca bildirdiği, Kendisinin de bildiği, kaderinde yazılı olan o büyük imtihana, Kerbela faciasına doğru adım adım gitmekteydi. Hicret öncesi, Allah Resulü'nü (s.a.a.) öldürmeye gelenlerin ve karşılarında canını Allah ve Resulü uğruna feda eden İmam Ali'yi bulanların şerli torunları, bu sefer Hz. Peygamberin torunu ve İmam Ali'nin evladı İmam Hüseyin'in canını kıymak için hazırlık yapıyorlardı.
Tarih tekerrür ediyordu; bir tarafta Allah'a ve Resulü'ne harp ilan edenler, diğer tarafta da Allah ve Resulü uğruna gözünü kırpmadan, tereddüde düşmeden canını feda edenler?
Bugünkü yazımda, işte bu Kerbela imtihanına doğru seyreden "Kutlu Kafile"ye katılan nasipliler ve yüz çevirip kaçanlarla ilgili birer örnek aktarmaya çalışacağım.
Fazari şöyle anlatıyor: "Züheyr bin Kayn ile birlikte yolculuk ediyorduk. Mekke'den ayrıldığımız zaman, Hüseyin (a.s.) ile birlikte yolculuk etmek kadar hoşlanmadığımız bir yolculuk olmamıştır! Hüseyin (a.s.) yola devam ettiği zaman Züheyr bin Kayn geri kalır, Hz. Hüseyin bir yere konduğu zaman Züheyr ilerlerdi. Nihayet bir yere geldik ki, orada O'ndan ayrı bir yere konaklama imkanını bulamadık.
Hz. Hüseyin (a.s.) bir tarafa kondu. Biz de bir tarafa konduk. Bizim oturmakta ve kendimize ait yiyeceklerimizi yemekte olduğumuz bir sırada, Hüseyin (a.s.)'ın elçisi selam verdi, içeri girdi. Birden herkesin elleri yanlarına düştü. Sanki başlarımızın üstlerine kuşlar konmuş da, onları kaçırmamak için kımıldamıyormuşuz gibi hareketsiz kaldık.
Züheyr'in hanımı Delhem bint-i Amr, beyine, "Resulüllah (s.a.v)'in oğlu sana selam gönderiyor, sen ise gelmesin O diyorsun. Subhanallah! Sen O'nun yanına gitsen de, kelamlarından dinlesen olmaz mı?" deyince, kalkıp Hz. Hüseyin'in yanına gitti.
Züheyr çok geçmeden geri geldi. Müjdelendiği, sevindirildiği gözlerinden okunuyordu. Çadırını, ağrılıklarını, Hüseyin (a.s.)'ın yanına taşımalarını emretti." (Prof. Dr. Haydar Baş, İmam Hüseyin, s.452; Taberi, Tarih, c.6, s.224)
Karısına dönerek şöyle dedi: "Seni boşadım. Ailenin yanına git. Çünkü ben, benden dolayı sana iyilikten başka bir şeyin ilişmesini istemem."
Arkadaşlarına da şöyle dedi: "İçinizde benimle kalmak isteyenler kalabilir. Kalmak istemeyenler de bilsinler ki, bu bizim son görüşmemizdir. Size bir olay anlatayım; biz bir deniz seferine çıkmıştık. Yüce Allah bize zafer nasip etti ve birçok ganimetler kazandık. Selman-ı Farisi dedi ki: "Allah'ın size nasip ettiği zaferden ve elde ettiğimiz ganimetlerden dolayı seviniyor musunuz?". "Evet" dedik. Dedi ki: "Al-i Muhammed'den olan gençlerin Efendisini gördüğünüz zaman O'nun yanında savaşmaktan dolayı, bugün kazandığınız ganimetlerden daha çok sevinin." Ben sizi Allah'a emanet ediyorum."
Züheyr, savaşın son anına kadar İmam Hüseyin'in ordusu saflarında çarpışmıştır ve neticede şehadet şerbetini içmiştir." (Prof. Dr. Haydar Baş, a.g.e, s.452; el-İrşad, c.2 s.82-83)
Nasipsizlere örnek ise Ubeydullah bin Hurr-i Cufi? Bu kişi için tarih kitaplarında yol kesen, hırsızlık yapan biri olarak bahsedilmektedir. Aynı zamanda Sıffin Savaşı'nda Muaviye tarafında yer alarak İmam Ali'ye karşı savaşmıştır. Kerbela yolunda İmam Hüseyin, ashabından birkaç kişiyi de yanına alarak Ubeydullah'ın yanına gitti.
İmam ona hitabe şöyle buyurdu: "Ey Hürr'ün oğlu! Sizin Kufe şehrinizin halkı Bana yardım edeceklerine dair toplanıp ahd ettiklerini yazdılar ve onların şehrine hareket etmem için Bana ricada bulundular. Ama gerçek onların zannettikleri gibi değildir; senin işlediğin çok günahlar var, acaba tevbe ederek bu günahları temizlemek istemiyor musun?"
Ubeydullah, "Nasıl tevbe edeyim" dedi. İmam, "Peygamberin (s.a.v) torununa yardım et ve O'nun düşmanlarına karşı savaş" buyurdu. Ubeydullah şöyle cevap verdi: "Allah'a and olsun ki, ben Senin emrine uyanın ebedi saadete ulaşacağına inanıyorum, ama benim yardımımın Sana bir faydası olacağını sanmıyorum. Çünkü Kufe'de sizi desteklemeye ve size yardım etmeye karar almış kimse görmedim. Allah rızası için beni bu işte mazur gör, zira ben ölümden şiddetle kaçıyorum. Ama ben "mulhike" ismindeki ünlü atımı huzurunuzda size takdim ediyorum. Öyle bir at ki, şimdiye kadar onunla takip ettiğim her düşmana ulaştığım gibi beni takip eden düşmanın elinden de kurtulmuşumdur."
İmam, Ubeydullah'a şöyle cevap verdi: "Bizim yolumuzda canını esirgedikten sonra artık bizim ne sana ihtiyacımız var, ne de atına?"
İmam daha sonra şu cümleyi ekleyerek buyurdu:" Sen Bana nasihat ettiğin gibi Ben de sana nasihat ediyorum, o da bizim yardım dileme seslerimizi duymaman ve savaşımızı görmemen için uzaklaşabildiğin kadar kendini bizlerden uzaklaştır. Zira, Allah'a and olsun ki, kim bizim yardım dileme sesimizi duyar da yardımımıza koşmazsa, Allah-u Teala onu cehennem ateşine atacaktır." (Prof. Dr. Haydar Baş, a.g.e, s.476; Maktel-i Harezmi, c.1, s.226-227)
Allah, bizleri dünyada Ehl-i Beyt'in yolundan, ahirette ise Ehl-i Beyt'in yanından ayırmasın.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Milyonlarca gencimiz boşta geziyor / 21.05.2025
- 19 Mayıs: Türk milletinin umudunun yeşerdiği gün / 20.05.2025
- Korucularımıza çok şeyler borçluyuz / 17.05.2025
- Terör örgütünden fesih yorumu: Demokratik konfederalizm / 16.05.2025
- Trump’tan Şara’ya ‘Abraham Anlaşması’ şartı / 15.05.2025
- BTP lideri Hüseyin Baş hakkında bir garip iddianame! / 14.05.2025
- 'Terörsüz Türkiye' açılımından teröristler neden memnun? / 13.05.2025
- Demokratikleşme derken federasyonu mu kastediyorlar! / 10.05.2025
- Şara’nın Fransa ziyareti SDG’yi güçlendirdi / 09.05.2025
- Hindistan-Pakistan çatışmalarını nasıl okumalıyız? / 08.05.2025
- 19 Mayıs: Türk milletinin umudunun yeşerdiği gün / 20.05.2025
- Korucularımıza çok şeyler borçluyuz / 17.05.2025
- Terör örgütünden fesih yorumu: Demokratik konfederalizm / 16.05.2025
- Trump’tan Şara’ya ‘Abraham Anlaşması’ şartı / 15.05.2025
- BTP lideri Hüseyin Baş hakkında bir garip iddianame! / 14.05.2025
- 'Terörsüz Türkiye' açılımından teröristler neden memnun? / 13.05.2025
- Demokratikleşme derken federasyonu mu kastediyorlar! / 10.05.2025
- Şara’nın Fransa ziyareti SDG’yi güçlendirdi / 09.05.2025
- Hindistan-Pakistan çatışmalarını nasıl okumalıyız? / 08.05.2025