Atasözleri tecrübelerle ortaya çıkmış özlü ifadelerdir. Her birinde uzun yılların birikimi ve yaşanmışlığı vardır. Köklü bir maziye ve medeniyet birikimine sahip olan milletimizin atasözleri de binlerce yıllık Türk kültür ve deneyimini yansıtmaktadır. Atasözlerimizin tümü başımızın tacı ancak ben bu yazımda "kötü komşu insanı ev sahibi yapar" atasözümüzü yorumlamak istiyorum. Bu sözü konumuz olan ekonomi politikaları ve döviz piyasaları ile bağlamında ele alacağım.
Gelişmiş ülkelerin para birimleri, her yerde kabul görmekte ve dünya ticaretinde ve finansal piyasalarda uzun yıllardır kullanılmaktadır. Buna karşılık yerel paralar ve özellikle gelişmekte olan ülkelerin paraları, kendi piyasasında dahi itibar görmemekte; çoğu mal ve hizmet alımlarında konvertibl (çevrilgen) olarak görülen Doları ve Avro kullanılmaktadır. Ekonomi dilinde bu duruma "Dolarizasyon" denilmektedir. Kavramda dolar ifadesinin geçmesi sizi yanıltmasın, Dolarizasyon sadece ABD Dolarını değil emperyal tüm para birimlerini ifade etmektedir.
Dolarizasyon sorunu, sadece bizim değil tüm gelişmekte olan ülkelerin sorunudur. Ne sorunu kardeşim piyasada TL değil de Dolar dolaşsın, diyenler olabilir ancak tabiî ki öyle değil. Global güç sahipleri, söz konusu paralarını gelişmekte olan ülkelere karşı yer yer bir tehdit unsuru olarak kullanabilmektedir. Bu nedenle piyasalar, iç veya dış siyasi evrilmelere bağlı olarak aşırı şekilde duyarlı olabilmektedir.
Nasıl mı? Çok uzağa gitmeye gerek yok. Pandemi sonrası ocak ayından bu güne gelişmekte olan ülkelerden yabancı sermaye çıkışı 100 milyar Doları aştı. Bu döviz çıkışı 2008 krizinde 28 milyar Dolardı. Bu anlamda, pandemi sonrası gelişmekte olan ülkeler 2008 krizinin üç katından daha fazla bir daralma yaşadılar. Bu yabancı para çıkışlarına bağlı olarak, gelişmekte olan ülke para birimleri, emperyal para birimleri karşısında ciddi anlamda değer kaybetti ve kaybetmeye de devam edecek gibi görünüyor. TL'nin yakın zamanda, konvertibl para birimleri karşısında değer kaybedişinin en önemli nedenlerinden birisi maalesef budur.
Olaya teorik olarak bakacak olursak, bu bir kuraldır. Bir şeyin miktarı-arzı ne kadar azalırsa, değeri-fiyatı o kadar artar. Piyasadan döviz çekilirse, fiyatı da artacaktır. İki kere iki dört eder. Malumunuz dövizi basma yetkiniz de yok. Ha, şimdi bazılarınız diyecek ki, TL'yi basma yetkimiz var da ne oluyor? Gerektiği gibi ve gerektiği kadar basıyor muyuz sanki? O da başka bir boyut…
Bir ülkede, dövizin değerini belirleyen diğer bir önemli etken de o ülkeye olan döviz girişidir. Döviz girişindeki en önemli iki kalem de ihracat ve turizm gelirleridir. Ancak yine pandemiden dolayı bu iki gelir kaleminde de ciddi düşüşler söz konusu. Yani gelişmekte olan ülkelerin hem döviz girişleri azaldı hem de döviz çıkışları arttı.
Herkesin malumudur, matematikteki havuz problemleri. Musluklar vardır bir taraftan havuzu dolduran bir taraftan da boşaltan. İşte döviz olayı aynen havuz problemine benziyor. Bu mantıkla bu havuz dolmaz, piyasa dövize doymaz. Bu nedenle de dövizin ateşi düşmez. Bu durumda insan soramadan edemiyor: Ne olacak bu memleketin hali? Nereye kadar başkasının parasıyla ekonomik kalkınma hayalleri? Teşbihte hata olmaz, durum kötü komşunun, komşusuna yaptığına benziyor.
Buraya kadar anlattıklarım finansal piyasalarda dönen dolapların küçük bir boyutu. Biliyorum bazılarınız olayın birçok boyutu var, niçin diğer boyutlara da değinmiyorsunuz diyecektir. Sonraki yazılarımızda da olayın farklı boyutlarını ele alıp çözüm önerilerini konuşacağız. Ama çözüm dediysem de pansuman tedbirler, geçici şeyler aklınıza gelmesin. Gerçek, kalıcı ve uygulanabilir çözümü konuşacağız. Bu nedenle irtibatı koparmayalım.
(devam edecek…)
- Bari burada yapmayın!! / 09.08.2021
- Keşke dokunmasaydım! / 24.07.2021
- Rusya yaptı da ya biz? / 02.07.2021
- Birisi işsizlik mi dedi? / 15.06.2021
- Korkmalı mıyız? / 17.05.2021
- Pandemi turnusolu / 05.05.2021
- Sanal vurgun / 27.04.2021
- Olması gerekendi / 20.04.2021
- Yeni başkanın ilk sınavı / 12.04.2021