Yurt dışında özellikle İsviçre'de iki üç yerde yapılan ulusal ve uluslararası kamplara katıldığımızda çevreyi inceleme fırsatı bulduk. İzcilik etkinliği olarak genellikle harita ve pusula kullanarak çevreyi tanımaya yönelik yürüyüş etkinlikleri düzenleniyor. Genellikle kamplar Ağustos aylarında yapıldığı için ekim biçim işi bitmiş tarlalar ve çiftlikler arasından geçiyoruz. Bu esnada kent ve köylerin çevresindeki farklı örneklerle karşılaşıyoruz.
Benzeri yerleri İsviçre dışında Hollanda ve Norveç'te de gördük. Neredeyse başıboş bırakılmış orman ve topraklar yoktu. Her yer büyük bir özenle ekilip biçilmiş, her köşesine insan eli değmişti. İtalya'da zeytin ağaçları ve üzüm bağlarını, Fransa'da yüksek rakımlı dağlarda bile küçük tarlaları, eğer kayak ve benzeri spor alanı değilse benzeri uğraşları gördük. Hayvancılık için ayrılan alanlar hariç ki- bunlarda etrafları çit veya elektrikli tel ile çevrili hayvanların rahatlıkla gezdiği otlak alanlardı- kaybolma ihtimalleri yoktu. Tarlaların veya çiftliklerin girişlerinde de kasalara konulmuş patates, elma gibi ürünleri, terazi ve kağıt torbaları aldıktan sonra parasını bırakacağınız kutular yer alıyordu. Çevrede oturanların sahibini bulup onu meşgul etmesine gerek kalmadan ihtiyaçlarını alıyorlardı.
Ortalıkta hiç de bizde olduğu gibi bir sürü traktör ve iş makinesi görmemiştik. Bunlar genellikle zamanı geldiğinde kiralanan ekipmanlar olarak değerlendirilmişti. Zaman zaman gördüğümüz bu koca makineler bizi sadece şaşırtmakla kalmıyor, ülkenin zenginliğinin nereden geldiğini düşünmemize de neden oluyordu.
Bizde ise durum tamamen farklı. Traktör sahibi olmak, şehirde araba sahibi olmakla eş tutulur. "Bir traktörü bile yok…" derler. Yoksulluk göstergesidir. Oysa eskiden imece denen bir şey vardı. Herkes sıra ile bütün tarlalarda çalışır, eker, biçerdi… Müthiş bir dayanışma örneği idi…
Şimdi yol kenarındaki ağaçlardan meyve toplamaya kalksanız peşinize ya çiftliğin yanaşması ya da boynunda kurt tasması bulunan köpekleri takılır. Parası ile istediğinizde ise satmazlar. Bunun gerçek nedeni yoksulluk falan değildir, değişen dünya görüşüdür.
Bunun yanı sıra Marmaris'in dağlarındaki tatbikatlarımızda, üstünde başında bir şey olmayan bal üreticileri bir bardak çayları olmadığı için bize bir çanak bal ikram ederlerdi. (Öyle bir bal komasına girmiştik ki patikalarda birilerine rastlamamak için yolumuzu değiştirirdik.)
Avrupa'da kimse sizi evine davet edip çörek ikram etmez. Anadolu'da dağdaki çoban bile hiçbir şeyi yoksa bir kase taze süt sağar. Ateş başında bazlama ve süzme peynir yediğimiz sofraları Tanrı misafiri sofralarını henüz unutmadık.
Tek sorum, "Biz ne zaman böyle farklı bir anlayış yüklendik?"
* * *
Uzun yıllardır tarım planlaması yapılamadığını, bazı ürünlerin ekilmesinin yasaklandığını, ekeceğimiz ürüne dış ülkelerden kısıtlamalar geldiğini biliyoruz. Farklı ürünler değer kazandıkça üreticinin umutlarının o ürüne yönelmesine veya fiyatı istikrar sağlanmadıkça doğaçlama bir ekim yapıldığını da görüyoruz. Ay çiçeği ekmeye odaklanmış olan bölgelerde istenilen ve beklenen fiyatlar elde edilmedi mi ekim yapılmıyor.
Tabii, son yıllarda gübre fiyatlarının üç dört misli artmış olduğunu da göz ardı etmeyelim. Ne zaman ki gübre fabrikaları ve tarım aletleri özel kişilerin inhisarına geçti, o günden bu yana üretici yüksek faiz ve fiyatlar ile karşı karşıya kaldı. Eskiden Zirai Donatım Kurumu her köyün ihtiyacı kadar biçerdöver ve traktör satışında kolaylık sağlar, her eve bir traktör alınmasına izin vermezdi. Eşitlik, demokrasi, serbest piyasa ekonomisi gibi gerekçeler ile çiftçiyi kandırıp borçlandırdılar.
Ziraat konusunda koca bir örgütü bulunan ve ekim yapılan bölgelerde tarım uzmanları görevlendirildiği halde toprağın verimine uygun ekimlerin yapılmaması, özellikle küçük çiftçinin dikkate alınmaması, hepsinin kendi alışkanlığına göre ziraat yapması da başka bir sorun. Kooperatiflerin yönetimine yapılan siyasi müdahaleler de taban fiyatı belirlemelerde tarımı bitirme noktasına getirdi.
Büyük tarım işletmeleri bir tarafa, Türkiye de bir de bahçecilik var. Onlarda büyük binaların arasında yok olmaya doğru gidiyor.
Örnek mi?
"Langa hıyarı" yetmez mi?
Ne örneği kaldı, ne de semti…
- Zirvede olmak… / 09.05.2025
- Bir saldırının düşündürdükleri… / 06.05.2025
- Yörükler… / 02.05.2025
- Bir 23 Nisan yazısı… / 23.04.2025
- Zalimler unutulur, mazlumlar anılır… / 18.04.2025
- Dost… / 15.04.2025
- Çöp dağları… / 11.04.2025
- Maaşının hırsızı… / 07.04.2025
- Rekabet ve geleceğin partisi olmak… / 05.04.2025