Bakın! Zilhicce geldi, geçti. Meğer Zilhicce ayında İslam'ın en büyük bayramı Gadir-i Hum varmış. Ben bilmiyordum.
Şimdi Muharrem'deyiz. Kerbela'yı isim olarak biliyor, anlam ve mahiyetini bilmediğim gibi bu matem gününde gözyaşı dökenlere de farklı bakıyordum. Öyle değil mi? Rabbim affetsin. Ne kadar da cahilmişiz…
Diğer yandan her ne kadar Ehl-i Beyt'i yani Hz. Muhammed (s.a.v), Hz. Fatıma (a.s) İmam Ali (a.s), İmam Hasan (a.s) ve Hüseyin'i (a.s) sevmenin iman gereği, farz olduğunu bilmesem de, tevhidin merkezinin Ehl-i Beyt olduğunu bilmesem de, Yüce Allah'ın (c.c) Ehl-i Beyt'ten her türlü maddi, manevi kiri, eksikliği giderdiğini bilmesem de, imametin Allah'ın emri ile Hz. Ali'ye, O'ndan sonra da evlatlarına verildiğini bilmesem de Rahmet-el lil Âlemin olan Hz. Muhammed'den ötürü O'nun nesline karşı her zaman bir sevgi ve saygı duydum, yaşadım. Allah'a hamd olsun…
Bir başka itirafım ise bu sevgi ve saygımın mahiyetini de bilmiyor oluşumdu. Evet, seviyordum ama niçin, nasıl? Seviyorum, demekle sevgi oluyor mu? Sevgili olunuyor mu? En önemlisi Hz. Peygamber (s.a.v) nasıl sevilir? İşte bu gibi sorular hiç aklıma gelmediği gibi cevabı da düşünmüyordum.
Ta ki, Prof. Dr. Haydar Baş, beni ve Türk milletini Ehl-i Beyt gerçeği ile tanıştırana kadar.
Evet, Prof. Dr. Haydar Baş, bizi yeniden iman ile tanıştırdı desem hiç de abartılı olmaz. Allah Resûlü'nün iki emaneti ile buluşturdu desem tam tarif olur. Allah (c.c) O'ndan razı olsun…
Prof. Dr. Haydar Baş'ın Ehl-i Beyt külliyatını okuyunca imanen, amelen, ahlaken ve de bilgi olarak ne kadar eksik ve cahil olduğumu anladım.
Oysa İslam tarihi ile ilgili ülkemizde ismi öne çıkmış onlarca kişinin kitaplarını da okumuştum.
Meğer bu kitaplar (ki, bu kitapları yazanlar bilerek veya bilmeyerek, cahillikle veya art niyetle) hakikatin önünü kapatmışlar.
* * *
Filan tarikat şöyle diyor, filan cemaat şöyle söylüyor, filancalar şöyle şöyle yapıyor gibi dünden bugüne uzanan söz, fiil ve dedikoduları ben bir tarafa attım, siz de atın. Biz hakikate bakalım.
Tathir ayeti geldiğinde, tertemiz kılınanların Hz. Muhammed, Hz. Fatıma, Hz. Ali, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin olduğunu başta Hz. Aişe ve Hz. Hafsa olmak üzere İslam tarihinde ismi hep önde olan sahabelerin rivayetleriyle, Kütüb-i Sitte'de defalarca anlatılmaktadır.
Bizzat Yüce Allah (c.c) ayet ile 'Hz. Muhammed'in tebliğine karşılığı olarak O'nu ve Ehli Beyt'ini sevin' emri (Şura 23. ayet) yine temel Sünni eserlerde çok açık olarak yazılıdır. İmam Şafi'nin, 'Ehl-i Beyt'i sevmek farzdır' fetvasını da bugün değil o gün vermişti.
Mübahale ayeti yani Ali İmran 61. ayetindeki emir gereği Hz. Peygamber, Necranlılarla lanetleşmeye Ehl-i Beyt'i ile gittiği, neden damadı, kızı ve torunları ile gittiği yine Sünni temel eserlerde açıkça anlatılıyor.
Gadir Hum Hutbesinin neden verildiğini, Maide suresi 67. ayette neyin emredildiği de aynı şekilde 220'den fazla temel Sünni eserlerde mevcut.
Meğer milletimizden tevhidin merkezi, imanın ekmel olması, Peygamberimizin velayeti de, hilafeti de Allah'ın emri gereği İmam Ali'ye bırakması, İmam Ali'den sonra da bu makamın sahiplerinin İmam Hasan, İmam Hüseyin ve de o pak soydan gelen hak İmamlar olduğu hakikati saklanmış.
İşte bu hakikatlerle bizleri buluşturan Prof. Dr. Haydar Baş'a müteşekkiriz. Allah razı olsun ondan.
- Hüseyin Baş’tan, Ebu Zer duruşu / 18.03.2024
- Ne yereli! Genel seçim bu genel! / 17.03.2024
- Erdoğan ‘bırakıyorum’… ‘Valla bırakmayız’ / 16.03.2024
- Ehli Beyt’e imanımız, Hz Muhammed’e imandır / 15.03.2024
- CHP’nin kimlik arayışı İsmet İnönü ile başladı / 14.03.2024
- Erdoğan’ın dilinde bu sefer ‘kul hakkı’ var / 13.03.2024
- İnsan kıymetini bildiği şeye sahiplenir / 11.03.2024
- Ramazan’da ahir zaman siyasetçilerine ve hocalarına dikkat / 10.03.2024
- Erdoğan’ın korku ve açlıkla terbiye siyaseti / 09.03.2024