Demokrasiye, İnsan haklarına ve dolayısı ile Anayasaya aykırı olan kanunlardan bahsetmeye devam etmek lüzumunu hissediyorum. Seçmek ve seçilmekle ilgili, önceki yazılarımda, seçim barajının, bazı partilere verilen devlet desteğinin, Anayasanın ilk üç maddesinin tartışmaya açılmasının vahametini hatırlatmıştım. Bugün yaklaşan Cumhur Başkanlığı seçiminin durumunu açıklamak istiyorum. Adaylar için, 40 yaş tahdidi, Üniversite mezunu olması ve en az yirmi milletvekilinin imzası gereklidir. Ya da %10 barajını aşan partiler ortak bir adayı gösterebilirler. Seçimi halk yapar. En fazla beş yıllık iki dönem bu görevi sürdürebilirler. Ne Kadar demokratik değil mi? Seçilme hakkına ne kadar da saygılı. Süper bir değer olsanız dahi seçime girme şansınız yok. ABD'den icazetiniz varsa elbet en az yirmi milletvekiliniz hatta Meclis'in tamama yakın sayıda vekili size kefildir.Halk seçecekmiş iyi de, bırakın halk seçebilsin. Daha doğrusu halk seçeceği adayı karşısında görebilsin. Yani Türkiye Cumhuriyeti'nin vatandaşı seçime aday olabilsin. Bunun çokluğunda, demokraside eşitlik ilkesine ve insan haklarına ancak olumlu katkısı vardır. Aksi ise yani adayları siyaset olarak sınırlama demokrasi ve insan haklarına terstir. Bunlara terslik ise tamamen anayasaya da terstir. Anayasa mahkemelerinin önüne ille de şikâyetin resmen gelmesinin de beklenmesi, anayasaya aykırıdır. En azından siyasi partilerin bir aday gösterme şansı tanınmalıdır.Oto yolların, köprülerin özelleştirilmesi daha önce iptal edilmişti. Şimdi tekrar gündeme acele olarak getirilmektedir. Yolsuzluklar ülkesinde elbette bu yollar göze batacaktı. Yapılmaları, rakamlara sığmayan borç paralarla yapılmış olan bu yolların peşkeş çekileceği zaten biliniyordu. Şimdi soruyorum. Bunların hepsinin maliyeti bellidir. Sadece Marmaray 8 milyar TL'ye, dış kaynaklı borçla yapılmaktadır. FSM köprüsü 400 milyon dolara, Boğaziçi köprüsü 21.7 milyon dolara mal olmuştur. Bunların faizleri senelerdir ödenmektedir. Borçlu ülkenin ödemelerinin devam etmesi borç alarak mümkündür. Satın alanlar bununla asla ilgili olmayacaktır. Özelleştirmenin sonucu ülkemiz adına bir yolsuzluk oluşturacaktır. Halka açılışın maksadı, dolaylı olarak yabancılara verilmesini sağlamadır. Bir şirket oluşacak en çok hisse kiminse, elbette parsayı toplayacaktır. Yabancılar elde ettikleri kârı transfer ederek ülkeyi resmen soyacaklardır. Diğer özelleştirmelerde olduğu gibi. İlk ihalenin iptalinin nedeni ilk ağızdan "VATANA İHANET OLACAKTI" itirafı oldu. Dil sürçmesi mi yoksa on iki yıldır tüketilen, peşkeş çekilen, babalar gibi satılan kaynaklardan duyulan pişmanlık ve vicdan azabı mı? Türk halkı, artık yeter demezseniz ileride daha nice ihanetlerle karşılaşmanız kesindir. Hatta bahar havalarının geleceği şimdiden görülmektedir. Tek kurtuluş BTP ve onun Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş'ın Milli Ekonomi Modeli, Sosyal Devlet modellerindedir. Başka alternatif var mı, ne dersiniz?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Prof. Dr. Ata Selçuk / diğer yazıları
- Yanlıştan, yanlışla kurtuluş olmaz / 12.09.2021
- Bir hayal peşinde -2- / 18.02.2021
- Bir hayal peşinde -1- / 17.02.2021
- Aşının özü / 22.12.2020
- Temelsiz demokrasi / 22.10.2020
- Demokrasi çamuru / 25.09.2020
- Tecelli / 27.03.2020
- Kaynayan kazan / 06.01.2018
- Hedef yalanı / 31.12.2017
- Vatanım sen yaşa / 27.12.2017
- Bir hayal peşinde -2- / 18.02.2021
- Bir hayal peşinde -1- / 17.02.2021
- Aşının özü / 22.12.2020
- Temelsiz demokrasi / 22.10.2020
- Demokrasi çamuru / 25.09.2020
- Tecelli / 27.03.2020
- Kaynayan kazan / 06.01.2018
- Hedef yalanı / 31.12.2017
- Vatanım sen yaşa / 27.12.2017