Ötekiler tamam da şu Türk-İş ne iş!

TÜSİAD gibi AB'ci patronların "idam, af ve anadille eğitim" gibi hususlarda "düzmece AB'ci söylemler" üretmelerini anlıyorum. Genelkurmay'ın önceki gün malum AB'cilerin sözkonusu hassas konularda "askerin de görüşü" diye uydurdukları "yalanları" tekzip etmek durumunda kalması da, doğrusu, çok ilgimi çekmedi. Çünkü ben, üç-dört aydan beri köşemde belirttiğim üzere, bundan böyle AB'cilerden "herşey"i bekliyorum.

Genelkurmay'ın tekzip açıklamasının üzerinden iki-üç saat geçmeden İKV koordinasyonunda AB'cilerin deklerasyon yayınlamasını ise, "AB yalanlarının anlaşılmaması için çıkartılan" gürültü olarak değerlendiriyorum. Ancak AB'ci patronlar, bu bildiri ile "bir taşla iki kuş vurmayı" hedeflediler. Bu bağlamda bildiri, hem yalanlarını suratlarına çarpan Genelkurmay'ın sesini bastırıp gündemi değiştirmeye matuf bir manevra, hem de Türkiye'ye dayatılan tavizler netleştikçe "AB'den uzaklaşarak Bağımsız Türkiye rotasına giren" Türk Milletini tekrar AB rotasına sokmak için düzenlenmiş bir "sivil toplum mühendisliği" çabasıdır.

TÜSİAD, İKV üyeleri gibilerinin böyle çıkışlar yapması doğaldır.

Zira bunların tuzu kuru. AB ve IMF, Türkiye'yi "kendilerine yonttukları" kadar olmasa bile, epeyce bir parsayı bunlara ayırmaktadır. Bu türden patronların şirket gelirlerinin, sanayi veya tarımsal imalattan değil, bilakis yüzde 80'ini aşkın bölümünün "faiz geliri" ve "Türkiye Cumhuriyeti Hazine bonosu geliri" olduğu göz önüne alınırsa ne demek istediğim daha rahat anlaşılır. Dolayısıyla AB sürecinin hızlanması veya Türkiye'nin IMF'nin kıskacında cebelleşmesi, bunların "faiz gelirlerinin" daha da katlanması demektir.

Hatta Karen Fogg'un beyanatlarında sözkonusu edildiği üzere, AB'nin, bazı dernek ve sendikalara parasal destekler verdiği düşünülürse, bu patronların "euro dansı"na kalkmaları kadar doğal bir şey olamaz. Bu bağlamda, Kıbrıs sırtımızdan bir kamburdur; verelim gitsin, türünden beyanatları da bu "euro dansı"nın sarhoşluğuyla söylenen "bilinç dışı" lakırdılar değildir. Bilakis bu söylemler, hesap makinalarının tuşlarından yükselen "ince hesaplı sözler"dir, "euronun hışırtıları"dır.

Bunlar tamam da şu Türk-İş de ne iş!

Benim önceki günkü bildiriciler arasında asıl ilgimi çeken kim oldu, biliyor musunuz? Türk-İş Başkanı Bayram Meral.

Aralık 2001'de Avrupa Birliği konusunda "çok önemli belge ve söylemleri" içeren deklarasyonu hazırlatan Bayram Meral ile önceki günkü bildirinin altına imza koyduğu açıklanan Bayram Meral çok farklı. Yeni 175'lik bildiriyi görünce, yoksa, dedim kendi kendime, Türk-İş, başkanını mı değiştirdi; Aralık 2001'de AB aynasında seyrettiğimiz Bayram Meral gitmiş, İKV Başkanı Meral Gezgin Eriş'in önceki gün tuttuğu AB aynasına bir başkası, yani Meral Bayram düşmüş sanki.

Nasıl mı?

Benim tanıdığım eski Başkan Bayram Meral'in Türk-İş'in Aralık 2001'deki AB belgesinde, kamuoyuna aynen şunlar aktarılıyor:

Avrupa Birliği'nin talepleri yerine getirilirse Türkiye parçalanacaktır... (sayfa, 1).

Ulusal Kurtuluş Savaşımızla da kanıtlandığı gibi, demokratikleşme ancak bağımsızlık ve ulusal egemenlik temelinde gerçekleşebilir. Avrupa Birliği'nin taleplerinin bağımsızlığı ve ulusal egemenliği böylesine zedelediği koşullarda, kanımızca, samimi bir demokratikleşme talebiden söz etmek olanaklı değildir. Demokratikleşme ve insan hakları adına Sevr Antlaşmasını hortlatmayı amaçlayan bir anlayış söz konusudur... (sayfa, 1-2).

Türkiye'nin Avrupa Birliği ile 31.12.1995 tarihinde girdiği Gümrük Birliği ilişkisi ekonomimize büyük zararlar vermiş, Türkiye'nin elindeki büyük bir kozu AB'ye teslim etmiştir... Tarım ürünleri ve hizmetler sektörü de Gümrük Birliği kapsamına alınırsa, ekonomimizdeki çöküş daha da hızlanacaktır... (sayfa 2).

Avrupa Birliği, Türkiye'yi Kıbrıs'ta işgalci olarak suçlamakta, Türk Silahlı Kuvvetlerinin adadan derhal çekilmesini talep etmektedir... (sayfa 3).

Avrupa Birliği, farklı etnik kökenlerden oluşan Türk ulusunu etnik kökenlere göre bölme ve parçalama çabası içindedir... Avrupa Parlamentosu'nun cüretkârlığı, Güneydoğu Anadolu'ya "Kürdistan" diyebilecek kadar fazladır... (sayfa 5-6).

Avrupa Birliği, Ege sorununda Yunanistan'ın tezlerini desteklemekte ve Türkiye'yi tehdit etmektedir... (sayfa 11).

Avrupa Parlamentosu, Eyüp Kaymakamlığı'na bağlı Fener Rum Patrikhanesi'ne evrensel bir nitelik kazandırılmasını talep etmektedir... (sayfa 12).

Avrupa Parlamentosu, "Grek yayılmacılığının Harp Okulu" olan Heybeliada Ruhban Okulu'nun tekrar açılmasını istemektedir... (sayfa 13).

Avrupa Birliği, IMF politikalarının uygulanmasını talep etmektedir... (sayfa 14).

Aralık 2001'de bu gerçekler ışığında AB'ye karşı durmak vatanperverlik ise, önceki gün bu gerçekleri altüst edip 175'lik bildirinin altına imza atmak neyin nesidir?

Bütün bu gerçekleri, Aralık 2001'de Avrupa Parlamentosu ve AB komisyonlarının resmi kararlarından oluşan belgeleri kamuoyuna sunan ve tehlikelere dikkat çeken Türk-İş mı farklı bir sendikadır, yoksa o zamanın Başkanı farklı bir başkan mıdır? Yoksa şimdiki Türk-İş'de yeni bir iş mi var?

Türk-İş, önceki günkü bildirgede hiç de eski Türk-İş'e benzemiyor? Sanki işin içinde başka bir "iş" var.

Biz de, sayın Meral, bu ne iş, diye soruyoruz.

Yoksa AB şefleri kendi muhaliflerini de "önceden kendileri belirleyerek", ardından saflarına katılmış gibi bir rol mu oynamaktadırlar? Veya AB'nin "euro" paketlerinin hışırtıları, bazı patronların, kimi ticaret odası başkanlarının, bir kısım sendika başkanlarının akıllarını başlarından alıyor da, biz mi bunların farkında değiliz?

Bu AB işinden "daha ne iş"ler çıkacak...

Asıl şimdi konuşun, buyurun beyler!