PKK arada bir dağlarda pusu kuruyor, şehirlerde slogan atıyordu. Öyle her gün şehit haberleri, bombalı saldırılar ülke gündeminde yoktu. Gündem çok farklıydı. Adeta Erdoğan'ı (AKP) koruma ve kollama harekatı başlatılmıştı.
Yazar-çizer-politikacı-akademisyen vs. filan darbe yapabilirler ihtimaline karşı yüz binlerce sayfa iddianamelerle içeri sokulmuştu (Ergenekon).
"Darbe yapacaklar" iddialarıyla TSK'nın komuta kademesi ve yüzlerce subay da içeri tıkılmıştı (Balyoz). O zaman yargıda paralelci-yandaş ayrımı da yoktu. Kardeş, kardeş karar alıyorlardı.
Haliyle o günlerin Ramazanları bir başkaydı. Çadırlar kurulur. Rum, Ermeni, Yahudi din adamları çağrılır. Diyanet reisi, medyadaki ateşli şeriatçılar vs. hep bir masa etrafında toplanırlardı.
Tabi dönemin başbakanı Erdoğan masanın tam ortasında olurdu. Bülent Arınç bu iftarların olmazsa olmazlarındandı. Beraber iftar açarlardı. Tevhid inancını temsil edenler dua ederdi. Ardından teslis (müşrik) inancının temsilcileri dua ederdi. Allah'a eş koşanların duasına milyonlar âmin, derlerdi.
Hatta dönemin başbakanı Erdoğan böyle bir iftar sofrasında Rum Patriği Bartholomeos'a, kendi eliyle karpuz yedirmesini hiç unutmuyorum, unutmayacağım da!
Ama Türkiye unuttu. Oysa bu yazdıklarım milattan önce filan yaşanmadı. Daha birkaç yıl önce yaşandı. Şimdi Ramazan'ın başı. Devletin başı katılır mı bilmem ama aynı tablo bu Ramazan da yaşanacak. Çünkü Gülen'in maddi misyonunu bitirmek için her türlü gayreti ortaya koyan iktidar, Gülen'in manevi misyonunu (dinlerarası diyalog - medeniyetler ittifakı) devam ettiriyor.
* * *
Patrik, demişken birkaç laf da oraya sokalım. Patrikhane, Doğu Roma Kilisesinin temsilcisidir. 1054 yılında Vatikan (Batı Roma) kilisesi ile 585 Toledo konseyinden bu yana devam eden tartışmalar neticesinde birbirlerine girerler ve Roma Piskoposu (Papa), "Konstantinopolis" Patriği'ni aforoz eder. Böylece kendilerini Katolik (Evrensel) gören Roma ile kendilerini tek ve gerçek Hıristiyan gören Ortodoks Doğu Kiliseleri birbirinden koparlar.
İstanbul'un fethiyle beraber Türklerin kontrolüne giren Patrikhane, kendi inanç ve ibadetlerine hiçbir şekilde müdahale edilmediği halde o günden bu güne gerek Osmanlı ve gerekse Türkiye Cumhuriyeti aleyhine her zaman karşı hareketler, ihanet içinde olmuştur.
Balkan Savaşları, 1. Dünya Savaşı ve Kurtuluş Harbi sırasında Patrikhane, kiliseleri ve Rum okullarını bir silah deposu olarak kullandığı tarihi belgelidir.
Bu gerçeği çok iyi bilen M. Kemal Atatürk, burayı (Patrikhane'yi) 'fitne ve ihanet yuvası' olarak tariflendirmiş ve 1925'teki mübadelede fitne ve ihanetin başlarından biri olan Fener Kilisesi'nin Papazı 6. Konstantin'i, Yunanistan'a sürmüştü.
İşte M. Kemal'in 'hain' diyerek İstanbul'dan sürdüğü o papazın kemiklerini AKP hükümeti, 86 yıl sonra İstanbul'a getirilmesine izin verdi. Ne var bunda, derseniz, tarih akışını sembol ve simgeler değiştirir. Bunlar adeta kıvılcım gibidir. Her taraf benzin olsa da kıvılcım olmadan yangın çıkaramazsınız.
Evet, AKP'den önce çok sızlansa da Fener Patrikleri T.C. yasaları çerçevesinde mahalli idare açısından Fatih savcılığına ve İstanbul Valiliği'ne bağlıdır ve resmi olarak bu kurumlarla muhataptır.
AKP'den sonra ise ekümeniklik ilan ettiler. Yani devlet başkanı. Hangi devlet? Doğu Roma'mı? Bu soruyu iftarda sormak lazım?
Yazar-çizer-politikacı-akademisyen vs. filan darbe yapabilirler ihtimaline karşı yüz binlerce sayfa iddianamelerle içeri sokulmuştu (Ergenekon).
"Darbe yapacaklar" iddialarıyla TSK'nın komuta kademesi ve yüzlerce subay da içeri tıkılmıştı (Balyoz). O zaman yargıda paralelci-yandaş ayrımı da yoktu. Kardeş, kardeş karar alıyorlardı.
Haliyle o günlerin Ramazanları bir başkaydı. Çadırlar kurulur. Rum, Ermeni, Yahudi din adamları çağrılır. Diyanet reisi, medyadaki ateşli şeriatçılar vs. hep bir masa etrafında toplanırlardı.
Tabi dönemin başbakanı Erdoğan masanın tam ortasında olurdu. Bülent Arınç bu iftarların olmazsa olmazlarındandı. Beraber iftar açarlardı. Tevhid inancını temsil edenler dua ederdi. Ardından teslis (müşrik) inancının temsilcileri dua ederdi. Allah'a eş koşanların duasına milyonlar âmin, derlerdi.
Hatta dönemin başbakanı Erdoğan böyle bir iftar sofrasında Rum Patriği Bartholomeos'a, kendi eliyle karpuz yedirmesini hiç unutmuyorum, unutmayacağım da!
Ama Türkiye unuttu. Oysa bu yazdıklarım milattan önce filan yaşanmadı. Daha birkaç yıl önce yaşandı. Şimdi Ramazan'ın başı. Devletin başı katılır mı bilmem ama aynı tablo bu Ramazan da yaşanacak. Çünkü Gülen'in maddi misyonunu bitirmek için her türlü gayreti ortaya koyan iktidar, Gülen'in manevi misyonunu (dinlerarası diyalog - medeniyetler ittifakı) devam ettiriyor.
* * *
Patrik, demişken birkaç laf da oraya sokalım. Patrikhane, Doğu Roma Kilisesinin temsilcisidir. 1054 yılında Vatikan (Batı Roma) kilisesi ile 585 Toledo konseyinden bu yana devam eden tartışmalar neticesinde birbirlerine girerler ve Roma Piskoposu (Papa), "Konstantinopolis" Patriği'ni aforoz eder. Böylece kendilerini Katolik (Evrensel) gören Roma ile kendilerini tek ve gerçek Hıristiyan gören Ortodoks Doğu Kiliseleri birbirinden koparlar.
İstanbul'un fethiyle beraber Türklerin kontrolüne giren Patrikhane, kendi inanç ve ibadetlerine hiçbir şekilde müdahale edilmediği halde o günden bu güne gerek Osmanlı ve gerekse Türkiye Cumhuriyeti aleyhine her zaman karşı hareketler, ihanet içinde olmuştur.
Balkan Savaşları, 1. Dünya Savaşı ve Kurtuluş Harbi sırasında Patrikhane, kiliseleri ve Rum okullarını bir silah deposu olarak kullandığı tarihi belgelidir.
Bu gerçeği çok iyi bilen M. Kemal Atatürk, burayı (Patrikhane'yi) 'fitne ve ihanet yuvası' olarak tariflendirmiş ve 1925'teki mübadelede fitne ve ihanetin başlarından biri olan Fener Kilisesi'nin Papazı 6. Konstantin'i, Yunanistan'a sürmüştü.
İşte M. Kemal'in 'hain' diyerek İstanbul'dan sürdüğü o papazın kemiklerini AKP hükümeti, 86 yıl sonra İstanbul'a getirilmesine izin verdi. Ne var bunda, derseniz, tarih akışını sembol ve simgeler değiştirir. Bunlar adeta kıvılcım gibidir. Her taraf benzin olsa da kıvılcım olmadan yangın çıkaramazsınız.
Evet, AKP'den önce çok sızlansa da Fener Patrikleri T.C. yasaları çerçevesinde mahalli idare açısından Fatih savcılığına ve İstanbul Valiliği'ne bağlıdır ve resmi olarak bu kurumlarla muhataptır.
AKP'den sonra ise ekümeniklik ilan ettiler. Yani devlet başkanı. Hangi devlet? Doğu Roma'mı? Bu soruyu iftarda sormak lazım?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- Küfrün karşısında bir tek İmam Hüseyin kalmıştı / 05.07.2025
- ‘Bana Hüseyin’den haber ver’ / 04.07.2025
- Milletin sorunlarını artık kale bile almıyorlar / 02.07.2025
- Ortadoğu'da ikinci dizayn dönemi / 30.06.2025
- Fitneye karşı Hüseyin olmak / 29.06.2025
- Sözde ‘Terörsüz Türkiye’ye’ feda edilen değerlerimiz / 28.06.2025
- NATO toplantısı öncesi ve sonrası / 27.06.2025
- İsrail, ABD-İran savaşından 15 ders / 26.06.2025
- Türkiye, BOP’un neresinde? / 24.06.2025
- TBMM’deki rezalet BOP’un parçasıdır / 23.06.2025
- ‘Bana Hüseyin’den haber ver’ / 04.07.2025
- Milletin sorunlarını artık kale bile almıyorlar / 02.07.2025
- Ortadoğu'da ikinci dizayn dönemi / 30.06.2025
- Fitneye karşı Hüseyin olmak / 29.06.2025
- Sözde ‘Terörsüz Türkiye’ye’ feda edilen değerlerimiz / 28.06.2025
- NATO toplantısı öncesi ve sonrası / 27.06.2025
- İsrail, ABD-İran savaşından 15 ders / 26.06.2025
- Türkiye, BOP’un neresinde? / 24.06.2025
- TBMM’deki rezalet BOP’un parçasıdır / 23.06.2025