"Cahil, ahmak, edepsiz, çirkef, sahtekar, düzenbaz, yalancı, şerefsiz, alçak, hain, terör sevicisi, zillet, stajyer bakan, sana bu mu battı, sizi 15 Temmuz'dan beter yaparız, terör örgütlerinin soytarısı, iç çamaşırlarına sığınan edepsiz."
Bu ve daha fazla cümleleri sosyal medya platformları 'argo' olarak tanımlayıp, kısıtlama koyuyor.
Bir dizi veya programda bu sözler sarf edilse RTÜK anında cezayı yapıştırıyor. Neden? Genel toplum ahlakına aykırı, kin ve nefret söylemi olduğu için. Herhalde hukuk kitaplarında da bu gibi ithamların bir karşılığı vardır.
İşin vahim tarafı ise bu tabirleri devletin en tepe noktasında oturuyor olanların çok sıklıkla hatta her cümlelerinde kullanıyor olmasıdır. Daha vahimi ise bu kavramların kullanılması hem devletin, hem de o makamların itibarını sıradanlaştırıyor. Çok daha vahimi ise bu kavramlar tabanda fiiliyata geçiyor, kin, nefret hatta şiddet olarak kendini gösteriyor.
Son örneğini geçen gün Rize'de gördük. Daha önce Ankara'da da görmüştük. CHP Genel Başkanına fiili saldırı gerçekleştirilmişti.
Bu söylemler neticesinde şehit cenazelerinde tekbir sesleri yerine birilerine hakaret, protesto sesleri yükselir olmuştu.
Bu söylemlerin tetiklediği bir başka nokta ise iktidara karşı eleştiri veya eylem yapanların anında hain, terörist olarak algılanması ve karşı tepkinin ortaya çıkmasıdır.
Oysa birinci ağızlardan, 'bu ülkenin bir hukuk devleti olduğu, fikir özgürlüğü olduğu, kanunlar çerçevesinde herkesin eylem ve söylemlerini özgürce dile getirebilecek olduğu! İddia ediliyordu.
Bu iddiaların bir yalan olduğunu yaşayarak öğrenmiş bir camia olduğumuz için bize şaşırtıcı gelmedi.
Prof. Dr. Haydar Baş ömrünün 'Deccal Fitnesi' dediği dinlerarası diyalog ve FETÖ ile mücadeleyle geçirdi.
Hakkında olmadık ithamlar, bin bir davalar açıldı. Her davada hakim heyetleri değiştirildi. En son Susurluk'ta silahlı provokasyona maruz kaldı.
Ha! O Haydar Baş idi. Attığı her adımı, 'Allah (c.c) bana yeter' ayetiyle atıyordu.
Diğer taraftan Baş Hocamız bu zulme maruz kalırken (bir, ikisi hariç) hiçbir lider, hiçbir parti, 'durun, siz ne yapıyorsunuz' demiyordu.
Bugün, 'bana kumpas kuruldu' iddiasında olan Süleyman Soylu, Susurluk'ta Baş Hocamıza kurulan kumpası kale bile almamış, verilen soru önergesine aylar sonra alelusul bir yanıt vermişti.
Abdülkadir Geylani Hazretlerinin talebelerinden olan Sadi-i Şirazi Hazretleri şöyle der:
"Eskiden dünyada, görünüşte dağınık ama iç dünyaları derli toplu insanlar vardı. Oysa şimdikilerin dış görünüşleri derli toplu ama iç dünyaları dağınık."
"Halkınızla barışık olursanız artık düşmanlarınızdan endişe etmezsiniz. Çünkü adaletli devlet başkanının halkı onun askeridir."
"Baskı yolunu izleyen bir kral kendisine faydası olabileceği bir günde en iyi dostunu düşman yapar."
Gülistan adlı eserinde de şu hikaye yer alır: "Bir sultan, halkına çok eza ve cefa eder, halkın mallarını gasp ederdi.
Sultanın zulmü o kadar ileri gitti ki, halk o beldeden akın akın kaçmaya başladı. Halkın azalmasıyla, hazine boşaldı, devletin gücü zayıfladı.
Düşmanlar sağdan soldan saldırmaya başladı. Bir gün padişahın meclisinde Şehnâme kitabını okuyorlardı. Okudukları bahis Dahhak'ın saltanattan hal'i ve Feridun'un sultan olması hakkında idi.
Vezir, Padişah'a; "Feridun'un hazinesi, malı, mülkü, hizmetçileri ve adamları yok iken nasıl oldu da padişah oldu?" diye sordu.
Padişah; "İşitmişsindir, bir takım halk, onu büyük bir istekle desteklediler, onu kuvvetlendirdiler. Böylece padişah oldu" diye cevap verdi.
Bunun üzerine vezir; "Mademki halkın toplanmasına padişah sebep oluyor, sen niye halkını eziyor, perişan ediyorsun? Yoksa sen padişah olmak istemiyor musun?" dedi.
İlgilenenler için yazımızı İmam Ali (a.s) Efendimizin şu sözleri ile tamamlayalım;
İmam Ali (a.s) buyurdu ki; "Ben, Hz. Peygamberin (sav) "Bir ümmetin zayıfı, kuvvetlisi ile eşit tutularak hakkını alamayınca, o ümmet hiçbir zaman kuvvetlenemez ve mukaddes olamaz." diye buyurduğunu pek çok yerde duydum" Neden güçlenemiyormuşuz!
"Ey Malik! Halkın valiye en ağır gelen sınıfı, yakın adamlarıdır ki, bunlar iyi gün dostudur. Zor günlerde yardımları az olduğu gibi adalete de mani olurlar.
İstediğini alma konusunda halktan daha çok baskı yaparlar. Verilenlere razı olmazlar ve daha az şükrederler. Yardım alamayınca özür kabul etmezler.
Dünyevi bir felaket karşısında tahammülleri azdır. Yüce Allah şöyle buyurur; "Kendilerine hainlik edenleri savunma. Zira Allah hainlik edip, günah işleyenleri sevmez." (Nisa, 107)
Unutma ki! İslam toplumunu oluşturan, dini yaşayıp, koruyan ve din düşmanları için hazırlık yapan halk tabakasıdır. Senin de meylin ve samimiyetin halktan yana olmalıdır.
Sen bu ikazımı göz ardı etmemelisin. Bilesin ki, fazla övgü insanı kibre götürür ve gaflete düşürür. İyilik edenle, kötülük edeni eşit tutmaman gerekir.
Çünkü bu eşitlik, iyileri iyilikten vazgeçirir, kötüleri de kötülüğe alıştırır. Allah buyurur ki; "İstediler ki, sen yağcılık yapasın da, onlar da yağcılık yapsınlar (sana yumuşak davransınlar)" (Kalem 9). Bu bakımdan iyilik yapanlar ile olursun. (Prof. Dr. Haydar Baş, İmam Ali, s:758-59)
Bu ve daha fazla cümleleri sosyal medya platformları 'argo' olarak tanımlayıp, kısıtlama koyuyor.
Bir dizi veya programda bu sözler sarf edilse RTÜK anında cezayı yapıştırıyor. Neden? Genel toplum ahlakına aykırı, kin ve nefret söylemi olduğu için. Herhalde hukuk kitaplarında da bu gibi ithamların bir karşılığı vardır.
İşin vahim tarafı ise bu tabirleri devletin en tepe noktasında oturuyor olanların çok sıklıkla hatta her cümlelerinde kullanıyor olmasıdır. Daha vahimi ise bu kavramların kullanılması hem devletin, hem de o makamların itibarını sıradanlaştırıyor. Çok daha vahimi ise bu kavramlar tabanda fiiliyata geçiyor, kin, nefret hatta şiddet olarak kendini gösteriyor.
Son örneğini geçen gün Rize'de gördük. Daha önce Ankara'da da görmüştük. CHP Genel Başkanına fiili saldırı gerçekleştirilmişti.
Bu söylemler neticesinde şehit cenazelerinde tekbir sesleri yerine birilerine hakaret, protesto sesleri yükselir olmuştu.
Bu söylemlerin tetiklediği bir başka nokta ise iktidara karşı eleştiri veya eylem yapanların anında hain, terörist olarak algılanması ve karşı tepkinin ortaya çıkmasıdır.
Oysa birinci ağızlardan, 'bu ülkenin bir hukuk devleti olduğu, fikir özgürlüğü olduğu, kanunlar çerçevesinde herkesin eylem ve söylemlerini özgürce dile getirebilecek olduğu! İddia ediliyordu.
Bu iddiaların bir yalan olduğunu yaşayarak öğrenmiş bir camia olduğumuz için bize şaşırtıcı gelmedi.
Prof. Dr. Haydar Baş ömrünün 'Deccal Fitnesi' dediği dinlerarası diyalog ve FETÖ ile mücadeleyle geçirdi.
Hakkında olmadık ithamlar, bin bir davalar açıldı. Her davada hakim heyetleri değiştirildi. En son Susurluk'ta silahlı provokasyona maruz kaldı.
Ha! O Haydar Baş idi. Attığı her adımı, 'Allah (c.c) bana yeter' ayetiyle atıyordu.
Diğer taraftan Baş Hocamız bu zulme maruz kalırken (bir, ikisi hariç) hiçbir lider, hiçbir parti, 'durun, siz ne yapıyorsunuz' demiyordu.
Bugün, 'bana kumpas kuruldu' iddiasında olan Süleyman Soylu, Susurluk'ta Baş Hocamıza kurulan kumpası kale bile almamış, verilen soru önergesine aylar sonra alelusul bir yanıt vermişti.
Abdülkadir Geylani Hazretlerinin talebelerinden olan Sadi-i Şirazi Hazretleri şöyle der:
"Eskiden dünyada, görünüşte dağınık ama iç dünyaları derli toplu insanlar vardı. Oysa şimdikilerin dış görünüşleri derli toplu ama iç dünyaları dağınık."
"Halkınızla barışık olursanız artık düşmanlarınızdan endişe etmezsiniz. Çünkü adaletli devlet başkanının halkı onun askeridir."
"Baskı yolunu izleyen bir kral kendisine faydası olabileceği bir günde en iyi dostunu düşman yapar."
Gülistan adlı eserinde de şu hikaye yer alır: "Bir sultan, halkına çok eza ve cefa eder, halkın mallarını gasp ederdi.
Sultanın zulmü o kadar ileri gitti ki, halk o beldeden akın akın kaçmaya başladı. Halkın azalmasıyla, hazine boşaldı, devletin gücü zayıfladı.
Düşmanlar sağdan soldan saldırmaya başladı. Bir gün padişahın meclisinde Şehnâme kitabını okuyorlardı. Okudukları bahis Dahhak'ın saltanattan hal'i ve Feridun'un sultan olması hakkında idi.
Vezir, Padişah'a; "Feridun'un hazinesi, malı, mülkü, hizmetçileri ve adamları yok iken nasıl oldu da padişah oldu?" diye sordu.
Padişah; "İşitmişsindir, bir takım halk, onu büyük bir istekle desteklediler, onu kuvvetlendirdiler. Böylece padişah oldu" diye cevap verdi.
Bunun üzerine vezir; "Mademki halkın toplanmasına padişah sebep oluyor, sen niye halkını eziyor, perişan ediyorsun? Yoksa sen padişah olmak istemiyor musun?" dedi.
İlgilenenler için yazımızı İmam Ali (a.s) Efendimizin şu sözleri ile tamamlayalım;
İmam Ali (a.s) buyurdu ki; "Ben, Hz. Peygamberin (sav) "Bir ümmetin zayıfı, kuvvetlisi ile eşit tutularak hakkını alamayınca, o ümmet hiçbir zaman kuvvetlenemez ve mukaddes olamaz." diye buyurduğunu pek çok yerde duydum" Neden güçlenemiyormuşuz!
"Ey Malik! Halkın valiye en ağır gelen sınıfı, yakın adamlarıdır ki, bunlar iyi gün dostudur. Zor günlerde yardımları az olduğu gibi adalete de mani olurlar.
İstediğini alma konusunda halktan daha çok baskı yaparlar. Verilenlere razı olmazlar ve daha az şükrederler. Yardım alamayınca özür kabul etmezler.
Dünyevi bir felaket karşısında tahammülleri azdır. Yüce Allah şöyle buyurur; "Kendilerine hainlik edenleri savunma. Zira Allah hainlik edip, günah işleyenleri sevmez." (Nisa, 107)
Unutma ki! İslam toplumunu oluşturan, dini yaşayıp, koruyan ve din düşmanları için hazırlık yapan halk tabakasıdır. Senin de meylin ve samimiyetin halktan yana olmalıdır.
Sen bu ikazımı göz ardı etmemelisin. Bilesin ki, fazla övgü insanı kibre götürür ve gaflete düşürür. İyilik edenle, kötülük edeni eşit tutmaman gerekir.
Çünkü bu eşitlik, iyileri iyilikten vazgeçirir, kötüleri de kötülüğe alıştırır. Allah buyurur ki; "İstediler ki, sen yağcılık yapasın da, onlar da yağcılık yapsınlar (sana yumuşak davransınlar)" (Kalem 9). Bu bakımdan iyilik yapanlar ile olursun. (Prof. Dr. Haydar Baş, İmam Ali, s:758-59)
Akın Aydın / diğer yazıları
- Parası olan kaçırıyor, olmayan kaçıyor / 19.03.2024
- Hüseyin Baş’tan, Ebu Zer duruşu / 18.03.2024
- Ne yereli! Genel seçim bu genel! / 17.03.2024
- Erdoğan ‘bırakıyorum’… ‘Valla bırakmayız’ / 16.03.2024
- Ehli Beyt’e imanımız, Hz Muhammed’e imandır / 15.03.2024
- CHP’nin kimlik arayışı İsmet İnönü ile başladı / 14.03.2024
- Erdoğan’ın dilinde bu sefer ‘kul hakkı’ var / 13.03.2024
- İnsan kıymetini bildiği şeye sahiplenir / 11.03.2024
- Ramazan’da ahir zaman siyasetçilerine ve hocalarına dikkat / 10.03.2024
- Erdoğan’ın korku ve açlıkla terbiye siyaseti / 09.03.2024
- Hüseyin Baş’tan, Ebu Zer duruşu / 18.03.2024
- Ne yereli! Genel seçim bu genel! / 17.03.2024
- Erdoğan ‘bırakıyorum’… ‘Valla bırakmayız’ / 16.03.2024
- Ehli Beyt’e imanımız, Hz Muhammed’e imandır / 15.03.2024
- CHP’nin kimlik arayışı İsmet İnönü ile başladı / 14.03.2024
- Erdoğan’ın dilinde bu sefer ‘kul hakkı’ var / 13.03.2024
- İnsan kıymetini bildiği şeye sahiplenir / 11.03.2024
- Ramazan’da ahir zaman siyasetçilerine ve hocalarına dikkat / 10.03.2024
- Erdoğan’ın korku ve açlıkla terbiye siyaseti / 09.03.2024