Rahmet, bereket ve mağfiret ayı Ramazan ayının sonuna eriştik. Bu sene yazılarımızı Ramazan ile alakalı yazmaya, değerli okurlarımızın gönlünde tatlı esinti oluşturmaya, bir muhabbet köprüsü oluşturmaya gayret ettik. Rabbim gayretimizi kabul, tesirini ilhak eylesin. Âmin.
Millet olarak sevabının fazla olacağı beklentisiyle zekâtlarımızı Ramazan ayı içerisinde veririz. Zekât yılın her gününde, her ayında verilebilir ama oluşan bu geleneğin de ayrı bir güzelliği olduğu için zekâtlarını Ramazanda verme alışkanlığı olanlara da söylenecek bir sözümüz de yoktur.
Madem zekâtlar Ramazan ayında daha yoğunlukla veriliyor o zaman biraz da zekât ve sadaka hakkındaki sorumluluklarımızı gözden geçirerek bu konuda da bazı bilgileri siz değerli dostlarımızla paylaşalım istedik.
Sadaka, fakirin hakkı olup, yerine ulaşmadığı takdirde alan da veren de sorumludur. Çünkü ihtiyaç sahibini aramak bulmak; sadakayı veren için mecburi bir görevdir. Bu konuda çok ciddi bir uyarı mevcuttur;
Hârise İbnu Vehb (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Sadaka verin. Kişinin eline parayı alıp sadaka olarak vermek üzere çıktığı ve fakat kendisine bağışta bulunulan kimsenin "Bunu dün getirmiş olsaydın kabul ederdim, ama şu anda ona ihtiyacım yok'' diye cevap vereceği ve böylece sadakasını kabul edecek bir kimseyi bulamadan sadakası elinde olduğu halde geri döneceği zaman yakındır." (Buhari, Fiten 24, Zekât 9; Müslim, Zekât 58, (1011) Nesâi, Zekât 64, (5, 77)
İnsanlar biri birinin ihtiyacını karşılamakla mükelleftir. Bu insani ve dini bir vecibedir. Hadisi şerifte veren elin alan elden üstün olduğu haber verilmiş; "Veren el alan elden üstündür" (Müslim, Zekât, 106)
Zekat ve sadakalarını verenler hakkında müjdeleyici ilahi buyruklardan bir kısmını sizlerle paylaşalım;
"Cennette bir köşk vardır ki, adı Beytu''s-Seha (cömertler köşkü) dır. Cennet cömertlerin yurdudur." (El-Munzirî, Terğib ve Terhib, c. 5, s.230, Hds. 23)
Cömertliğin Allah katındaki önemi büyüktür;
"Cömert kişi Allah''a yakındır, insanlara yakındır, cennete yakındır, cehennemden uzaktır. Cimri ise Allah''tan uzaktır, insanlardan uzaktır. Cennetten uzaktır, cehenneme yakındır. Cahil cömert kişiyi Allah cimri ibâdet düşkününden daha çok sever." (Tirmizî, Birr 40)
Bu faziletlerden istifade edebilmek için, sadakanın yerine ulaşması gerekmektedir. En azından yerine varması için çaba sarf etmek lazımdır.
Millet olarak genel karakterimiz yoksulun mazlumun yanında olmaktır. Ancak herkesin verdiği bağışların nereye gittiğini, ne amaçla kullanıldığını mutlaka tespit etmesi gerekmektedir.
Bizim insanımız yardım için açılan elleri boş çevirmez. Milletimizin bu karakter yapısını bilen toplum mühendisleri ve çıkar çevreleri maalesef bu yönünü de istismar etmiş, belki de dünyada bizden başka hiçbir yerde olmayan dilencilik başlı başına bir sektör halini almıştır. Güzel niyetlerle kurulan nice vakıflar, dernekler, yardım kurum ve kuruluşları, paranın cazibesine kapılarak kendi menfaatleri doğrultusunda hareket etmeye başlamıştır. Gelinen bu noktada kimsenin sadaka konusunda cimri davranmadan, ihtiyaç sahiplerini bulmaya gayret göstermesi ve daha çok sadaka vermesi teşvik edilmelidir.
Yapılan bağışlar, genellikle Allah rızasına yönelik olduğu için bağışta bulunanlar iyi niyet göstergesi olarak kimseden hesap da sormaz, verdiği bağışların gittiği yerini ve şeklini de bilmez. Bundan dolayı da "Kontrolsüz güç, güç değildir" mantığına göre kontrolsüz büyüyen nice kurumlar, kuruluşlar oluşmuştur.
Sadaka; varlıklı olanın, varlığından, muhtaç olana sadece Allah rızası için verilmesi gerekendir. Yani sadaka; muhtaç olanın hakkıdır.
Hadis-i Şerif de; "İslâm beş temel üzerine kurulmuştur. Bunlardan birisi de zekât vermektir"
(Buhârî, İmân, 1, 2) buyrulmuştur.
Kur'an da da zekâtın kimlere verilmesi gerektiği şöylece bildirilmiştir;
"Zekâtlar; ancak, yoksulların, miskinlerin, zekât tahsili işinde çalışanların, kalpleri İslâm'a ısındırılmak istenenlerin, kölelerin, borçluların, Allah yolunda cihad edenlerin ve yolcuların hakkıdır. Bu, Allah tarafından farz kılınmıştır" (et-Tevbe, 9/60).
Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav), Muaz b. Cebel (r.a)'i Yemen'e vali olarak
gönderirken kendisine şöyle buyurmuştur:
"Onlara bildir ki, Allah Teâlâ kendilerine zekâtı farz kılmıştır. Zekâtı oranın zenginlerinden al, yoksullarına ver" (Buhârî, Zekât, l; Tevhîd, 1; Ebû Dâvud, Zekât, 5; Nesâî, Zekât, 46; İbn Mâce, Zekât, 1).
Âlemlere Rahmet Hazreti Muhammed(s.a.v.) Hadisi şeriflerinde, sadakanın en faziletlisinin yakınlara verilen sadaka olduğunu bildirmiştir:
"Bir kimsenin sarf edeceği en faziletli dinar, kendi aile fertlerine infak ettiği dinarla, Allah yolunda hayvanına ve yine Allah yolunda cihad edecek olan arkadaşlarına harcadığı dinardır" (Müslim, Zekât, 38; Tirmizi, Birr, 42; İbn Mace, Cihâd, 4; Ahmed b. Hanbel, V, 279, 284)
Bu kadar ciddi uyarılara rağmen, sadaka konusunda gereken ciddiyet maalesef gösterilmemiş, ihtiyaç sahipleri bizzat araştırılmamış, işin kolayına kaçılmış, ya da istismar sahiplerinin oyununa gelinerek, sadakanın amacı dışına çıkmasına zemin hazırlanmıştır.
Eline çantasını alan; falan hizmete, falan kursa, falan camiye, falan derneğe bağış adı altında sadaka avcılığına çıkılmış, neticede de "kimin eli kimin cebinde" bir hale dönüşmüştür.
Böylece sadakalar, bilerek ya da bilmeyerek gerçek muhtaçlardan çok, toplayanların arzuları istikametinde yerlere kaymıştır. Bağış adı altında toplanan sadakalar yerine ulaşamadığı için; bazılarını hak etmedikleri halde güç yetmez hale getirmiş, asıl ihtiyaç sahiplerini de maalesef daha yoksul hale gelmiştir.
Sadakalar, Yüce Peygamberimiz tarafından tavsiye edildiği gibi yakın akrabalara ve komşulara verilseydi; gerçek ihtiyaç sahipleri ihmal edilmeyecek, aslı önemlisi; yakın akrabalar ve komşular arasında yakınlaşma sağlanmış olacaktı. Herkes kendi çevresindeki aç ve muhtaçları bularak kollasaydı, gencine ihtiyarına baksaydı, toplumsal uzlaşı daha rahat sağlanacak, İnsanlar dinimiz İslam'ın güzellikleriyle daha yakından şahit olacaklardı...
Yaşanan olumsuzlardan ders alıp, herkes kendi sadakasını, hayrını hasenatını kendi eli ile gerçek ihtiyaç sahiplerine ulaştırmalıdır. Sadakanın yerine varmasının temin edilmesi, toplumsal ve dini bir sorumluluktur.
Sadakalarınız kabul, kazancınız bereketli olsun…
Millet olarak sevabının fazla olacağı beklentisiyle zekâtlarımızı Ramazan ayı içerisinde veririz. Zekât yılın her gününde, her ayında verilebilir ama oluşan bu geleneğin de ayrı bir güzelliği olduğu için zekâtlarını Ramazanda verme alışkanlığı olanlara da söylenecek bir sözümüz de yoktur.
Madem zekâtlar Ramazan ayında daha yoğunlukla veriliyor o zaman biraz da zekât ve sadaka hakkındaki sorumluluklarımızı gözden geçirerek bu konuda da bazı bilgileri siz değerli dostlarımızla paylaşalım istedik.
Sadaka, fakirin hakkı olup, yerine ulaşmadığı takdirde alan da veren de sorumludur. Çünkü ihtiyaç sahibini aramak bulmak; sadakayı veren için mecburi bir görevdir. Bu konuda çok ciddi bir uyarı mevcuttur;
Hârise İbnu Vehb (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Sadaka verin. Kişinin eline parayı alıp sadaka olarak vermek üzere çıktığı ve fakat kendisine bağışta bulunulan kimsenin "Bunu dün getirmiş olsaydın kabul ederdim, ama şu anda ona ihtiyacım yok'' diye cevap vereceği ve böylece sadakasını kabul edecek bir kimseyi bulamadan sadakası elinde olduğu halde geri döneceği zaman yakındır." (Buhari, Fiten 24, Zekât 9; Müslim, Zekât 58, (1011) Nesâi, Zekât 64, (5, 77)
İnsanlar biri birinin ihtiyacını karşılamakla mükelleftir. Bu insani ve dini bir vecibedir. Hadisi şerifte veren elin alan elden üstün olduğu haber verilmiş; "Veren el alan elden üstündür" (Müslim, Zekât, 106)
Zekat ve sadakalarını verenler hakkında müjdeleyici ilahi buyruklardan bir kısmını sizlerle paylaşalım;
"Cennette bir köşk vardır ki, adı Beytu''s-Seha (cömertler köşkü) dır. Cennet cömertlerin yurdudur." (El-Munzirî, Terğib ve Terhib, c. 5, s.230, Hds. 23)
Cömertliğin Allah katındaki önemi büyüktür;
"Cömert kişi Allah''a yakındır, insanlara yakındır, cennete yakındır, cehennemden uzaktır. Cimri ise Allah''tan uzaktır, insanlardan uzaktır. Cennetten uzaktır, cehenneme yakındır. Cahil cömert kişiyi Allah cimri ibâdet düşkününden daha çok sever." (Tirmizî, Birr 40)
Bu faziletlerden istifade edebilmek için, sadakanın yerine ulaşması gerekmektedir. En azından yerine varması için çaba sarf etmek lazımdır.
Millet olarak genel karakterimiz yoksulun mazlumun yanında olmaktır. Ancak herkesin verdiği bağışların nereye gittiğini, ne amaçla kullanıldığını mutlaka tespit etmesi gerekmektedir.
Bizim insanımız yardım için açılan elleri boş çevirmez. Milletimizin bu karakter yapısını bilen toplum mühendisleri ve çıkar çevreleri maalesef bu yönünü de istismar etmiş, belki de dünyada bizden başka hiçbir yerde olmayan dilencilik başlı başına bir sektör halini almıştır. Güzel niyetlerle kurulan nice vakıflar, dernekler, yardım kurum ve kuruluşları, paranın cazibesine kapılarak kendi menfaatleri doğrultusunda hareket etmeye başlamıştır. Gelinen bu noktada kimsenin sadaka konusunda cimri davranmadan, ihtiyaç sahiplerini bulmaya gayret göstermesi ve daha çok sadaka vermesi teşvik edilmelidir.
Yapılan bağışlar, genellikle Allah rızasına yönelik olduğu için bağışta bulunanlar iyi niyet göstergesi olarak kimseden hesap da sormaz, verdiği bağışların gittiği yerini ve şeklini de bilmez. Bundan dolayı da "Kontrolsüz güç, güç değildir" mantığına göre kontrolsüz büyüyen nice kurumlar, kuruluşlar oluşmuştur.
Sadaka; varlıklı olanın, varlığından, muhtaç olana sadece Allah rızası için verilmesi gerekendir. Yani sadaka; muhtaç olanın hakkıdır.
Hadis-i Şerif de; "İslâm beş temel üzerine kurulmuştur. Bunlardan birisi de zekât vermektir"
(Buhârî, İmân, 1, 2) buyrulmuştur.
Kur'an da da zekâtın kimlere verilmesi gerektiği şöylece bildirilmiştir;
"Zekâtlar; ancak, yoksulların, miskinlerin, zekât tahsili işinde çalışanların, kalpleri İslâm'a ısındırılmak istenenlerin, kölelerin, borçluların, Allah yolunda cihad edenlerin ve yolcuların hakkıdır. Bu, Allah tarafından farz kılınmıştır" (et-Tevbe, 9/60).
Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav), Muaz b. Cebel (r.a)'i Yemen'e vali olarak
gönderirken kendisine şöyle buyurmuştur:
"Onlara bildir ki, Allah Teâlâ kendilerine zekâtı farz kılmıştır. Zekâtı oranın zenginlerinden al, yoksullarına ver" (Buhârî, Zekât, l; Tevhîd, 1; Ebû Dâvud, Zekât, 5; Nesâî, Zekât, 46; İbn Mâce, Zekât, 1).
Âlemlere Rahmet Hazreti Muhammed(s.a.v.) Hadisi şeriflerinde, sadakanın en faziletlisinin yakınlara verilen sadaka olduğunu bildirmiştir:
"Bir kimsenin sarf edeceği en faziletli dinar, kendi aile fertlerine infak ettiği dinarla, Allah yolunda hayvanına ve yine Allah yolunda cihad edecek olan arkadaşlarına harcadığı dinardır" (Müslim, Zekât, 38; Tirmizi, Birr, 42; İbn Mace, Cihâd, 4; Ahmed b. Hanbel, V, 279, 284)
Bu kadar ciddi uyarılara rağmen, sadaka konusunda gereken ciddiyet maalesef gösterilmemiş, ihtiyaç sahipleri bizzat araştırılmamış, işin kolayına kaçılmış, ya da istismar sahiplerinin oyununa gelinerek, sadakanın amacı dışına çıkmasına zemin hazırlanmıştır.
Eline çantasını alan; falan hizmete, falan kursa, falan camiye, falan derneğe bağış adı altında sadaka avcılığına çıkılmış, neticede de "kimin eli kimin cebinde" bir hale dönüşmüştür.
Böylece sadakalar, bilerek ya da bilmeyerek gerçek muhtaçlardan çok, toplayanların arzuları istikametinde yerlere kaymıştır. Bağış adı altında toplanan sadakalar yerine ulaşamadığı için; bazılarını hak etmedikleri halde güç yetmez hale getirmiş, asıl ihtiyaç sahiplerini de maalesef daha yoksul hale gelmiştir.
Sadakalar, Yüce Peygamberimiz tarafından tavsiye edildiği gibi yakın akrabalara ve komşulara verilseydi; gerçek ihtiyaç sahipleri ihmal edilmeyecek, aslı önemlisi; yakın akrabalar ve komşular arasında yakınlaşma sağlanmış olacaktı. Herkes kendi çevresindeki aç ve muhtaçları bularak kollasaydı, gencine ihtiyarına baksaydı, toplumsal uzlaşı daha rahat sağlanacak, İnsanlar dinimiz İslam'ın güzellikleriyle daha yakından şahit olacaklardı...
Yaşanan olumsuzlardan ders alıp, herkes kendi sadakasını, hayrını hasenatını kendi eli ile gerçek ihtiyaç sahiplerine ulaştırmalıdır. Sadakanın yerine varmasının temin edilmesi, toplumsal ve dini bir sorumluluktur.
Sadakalarınız kabul, kazancınız bereketli olsun…
Uğur Kepekçi / diğer yazıları
- Milli bayramların önemi / 29.04.2024
- Ali Özalpaydın Hakk’a yürüdü / 27.04.2024
- Nice bayramlara / 26.04.2024
- 23 Nisan’ın hatırlattıkları / 25.04.2024
- 23 Nisan’a ulusal egemenlik açısından bakış / 24.04.2024
- 23 Nisan Bayramı Türk milletine hayırlı olsun / 23.04.2024
- Sorunlardan korkmayın! / 22.04.2024
- ‘Biz bitti demeden bitmez’ miş / 20.04.2024
- Timsah gözyaşları kanıma dokunuyor / 19.04.2024
- Emanetine biz sahip çıkacağız / 18.04.2024
- Ali Özalpaydın Hakk’a yürüdü / 27.04.2024
- Nice bayramlara / 26.04.2024
- 23 Nisan’ın hatırlattıkları / 25.04.2024
- 23 Nisan’a ulusal egemenlik açısından bakış / 24.04.2024
- 23 Nisan Bayramı Türk milletine hayırlı olsun / 23.04.2024
- Sorunlardan korkmayın! / 22.04.2024
- ‘Biz bitti demeden bitmez’ miş / 20.04.2024
- Timsah gözyaşları kanıma dokunuyor / 19.04.2024
- Emanetine biz sahip çıkacağız / 18.04.2024