Şii-Sünni, Alevi-Sünni çatışması, gerek Ortadoğu'nun ve Anadolu coğrafyasının işgali, gerekse İslam dünyasının ve Türk milletinin paramparça olması projeleridir. Bu işgal ve parçalama projeleri sadece bugüne ait değildir, asırlardır yürütülmektedir.
Örneğin, İngilizler 1700'lü yıllarda İslam coğrafyasına, bu konularda eğitim almış ve uzmanlaşmış birçok ajanını göndermiştir. Humpher ve Lawrence gibi İngiliz ajanları bunların en bilinenleridir.
Ama unutmayalım ki, değişik isimlerde, değişik görevlerde, adları sanları bilinmeyen yüz binlerce ajan gönderildiği kendi itiraflarıyla da bilinmektedir.
Prof. Dr. Haydar Baş'ın "Dini Bütünlüğümüze Yönelik Tehditler" adlı eseri bu İngiliz ajanlarının nasıl yetiştirildiğini, ne tür faaliyetlerde bulunduklarını, amaçlarının ne olduğunu detaylıca ve belgelerle ortaya koymaktadır.
İngiliz ajan Humpher'ın bizzat hatıralarını anlattığı kitaptan da alıntılar yapan eser, o dönemde İngiliz Sömürgeler Bakanlığı'nın ajanlara talimatlarına da madde madde yer vermektedir.
Bu maddelerden birisi de "Sünni ve Şii Müslümanlar arasında birbirine karşı kötümserlik ve suizan duyguları icad ederek, mezhepleri, ihtilafları körüklemek"tir.
Bakın 1700'lü yıllardan bahsediyoruz.
Ajan Humpher, Şii-Sünni çatışması için çok uğraştıklarını ama dönemin Şii ve Sünni alimleri böyle bir çatışmaya müsaade etmedikleri için bunu başaramadıklarını ifade etmektedir.
Ama Batı'nın her zamanki "fitne" taktiği şöyle olmuştur: Bulamıyorsan, üret...
Şii-Sünni çatışması çıkartamayınca kurallarını bizzat İngiliz Sömürgeler Bakanlığı'nın koyduğu yeni bir mezhep ve meşrep oluşturdular. Prof. Dr. Baş'ın eserinde Humpher örneğiyle bu anlatılmaktadır. Muhammed bin Abdulvahhab'ın bu iş için, fahişelerle, fitnelerle nasıl hazır hale getirildiği aktarılmaktadır.
Aynı çalışmalar meşrep çalışmaları için de yapılmıştır.
Humpher'ın İstanbul'da medreselerde, Kur'an, Hadis, Fıkıh, Siyer, Tefsir ve daha birçok İslami ilim konusunda eğitim görmesi, bunları çok iyi bilmesi, sakalıyla, cübbesiyle, elinde tespihiyle Hicaz bölgesinde "din alimi" kisvesiyle faaliyet yürütmesi oldukça dikkate değer konulardır.
Ve bugün içimizde cirit atan, görünüşte sakallı cübbeli olup, kalbinde haç taşıyan İngiliz ajanları konusunda da bizlere ipucu vermektedir. Ama diyeceksiniz ki, "Falanca Türkiye'de doğdu, nasıl İngiliz ajanı olabilir?"
Dini Bütünlüğümüze Yönelik Tehditler eserinde, İngiliz ajanlarının çocukluğundan itibaren nasıl yetiştirildiği, zamanı gelince de İngiliz Büyükelçiliği'nin desteğiyle nasıl önemli görevlere getirildiği detaylıca anlatılmaktadır.
İngiliz çocukları İslam coğrafyasında ikamet eden ailelere teslim ediliyor, özel burs bağlanıyor, büyüme süreci yakından takip ediliyor, görünüşte bu coğrafyanın insanı ama özünde İngiliz ajanı oluyor.
Ama daha sonraki yıllarda ajanlık için İngiliz çocuklarını gönderme ihtiyacı duymadılar, çünkü İslam coğrafyasında ve Türkiye'de "azınlık ruhu" taşıyan, özünde bu ülkeye ve millete düşman o kadar çok "zavallı" buldular ki, buna gerek kalmadı.
Ceplerinde İngiliz pasaportu taşımaktan, kıyafetlerinde İngiliz Kraliyet arması işlemeli düğmeleri taşımaktan gurur duyan zavallılar... Bunları nereden mi tanırsınız, bu hiç de zor değildir.
Elbette ki fikirlerinden, söylemlerinden, olaylar karşısındaki duruşlarından, kendilerine sunulan imkanlardan, fırıldak ve dönek olmalarından...
Bunların ortak yönü:
Atatürk düşmanıdırlar.
Ehl-i Beyt'i ve Ehl-i Beyt'i sevenleri sevmezler.
Alevilik din dışıdır, Şii kafirdir, katli vaciptir derler.
Ehl-i kitap'a yani Hıristiyan ve Yahudiler'e de laf söylemezler.
İslam'la tek bağları sakal, sarık, cübbe ve tespihtir, bu sebeple bu konularda abartılıdırlar.
Prof. Dr. Haydar Baş gibi ülkenin ve milletin birliği için büyük hizmetler yapanlara açıktan düşmandırlar, durup durup aleyhte konuşurlar, iftiralar atarlar.
Birçok çözümü ve eseri olan, Duma'da tarih yazan Prof. Dr. Baş'ın bir kare yer bulamadığı televizyonlarda, bir satır olumlu bahsedilmediği gazetelerde hep ön plandadırlar.
Ekran ekran dolaşırlar, Soros destekli basın medya kuruluşlarının kapıları onlara sonuna kadar açıktır.
Prof. Dr. Baş'ın tarihi tespitleri ve öngörüleri bu kuruluşlarda bir nebze yer almaz, bu sakallı cübbelilerin her yalanı, iftirası, saçmalığı manşetten verilir.
Bir gün dinlerarası diyalogcu olurlar, ertesi gün dinlerarası diyalog karşıtı...
Çünkü onlar olaylara bizlerin sahip olduğu milli ve manevi değerler penceresinden bakmazlar, onlara verilen ajanlık vazifesi neyse ona göre pozisyon alırlar.
Bu misyon konjonktür neyse ona göre şekil alır. Bu durum da omurgasızlığı beraberinde getirir. Yani tanımak isteyenler için bunları tanımak hiç de zor değildir.
O sizin hoca bildikleriniz içinde nice vaftiz olmuş sünnetsizler var bilir misiniz? Ama Sünni'yiz diye ortalıkta dolaşıp, Alevi'ye, Şii'ye dil uzatırlar.
Prof. Dr. Baş'ın Ehl-i Beyt Külliyatı'ndan ve Tevhidin Merkezi Ehl-i Beyt eserinden belgelerle öğrendik ki, Şii de Müslüman'dır, Sünni de, Alevi de Müslüman'dır.
İtikat esasları da birdir, ameli esasları da...
Prof. Dr. Baş bu birliği savunduğu için, işte bu İngiliz ajanları tek bir ağızdan "Haydar Baş da Şii oldu" dedikodusunu yaymaya çalıştılar. Halbuki Prof. Dr. Baş hiçbir konuşmasında, hiçbir kitabında "Ben Şii'yim" demedi.
Bilakis Sünni olduğunu defalarca ifade etti.
"Ben İmam Azam gibi, İmam Şafi gibi, İmam Gazali gibi Ehl-i Beyt'i seven bir Sünni'yim" dedi. Ehl-i Beyt'i, Gadir-i Hum'u, İmam Ali'nin hilafetini, Ehl-i Beyt imamlarını hep Ehl-Sünnet kaynaklarıyla, Kuran'la, hadislerle anlattı. "Ehl-i Beyt'i Allah ve Resulü anlatıyor, ben niye anlatmayayım" dedi.
O'na iftiralar atanların derdi, O'nun şahsıyla değil, Allah'la, Peygamber'le, Ehl-i Sünnet kaynaklarıyla, Kur'an'la, Hadisle, İmam Azam'la, İmam Gazali'yle, kısaca İslam'la, bunu böyle bilelim. Bu tür iftiraları atanları gördüğünüzde üzülmeyin, çünkü kendisinin İngiliz ajanı olduğunu deşifre ediyordur.
Şunu unutmayalım ki, ülkemiz ve milletimiz üzerinde menfur hesabı olanlar ve bunların yerli işbirlikçileri her zaman olacaktır.
Bizler Mustafa Kemal Atatürk gibi, Prof. Dr. Haydar Baş gibi emin adımlarla, istikamet üzere yürüyeceğiz, hep doğru olanı ortaya koyacağız, güneş gibi doğacağız, bundan sonrasını yarasalar düşünsün.
İt ürür, kervan yürür.
- Dedeağaç’taki NATO tatbikatı, milli güvenlik sorunu / 28.05.2025
- BOP’a göre demokrasi, ‘parçalamak’ demek / 27.05.2025
- Suriye aynasında Türkiye’yi görebilmek! / 24.05.2025
- Milyonlarca gencimiz boşta geziyor / 21.05.2025
- 19 Mayıs: Türk milletinin umudunun yeşerdiği gün / 20.05.2025
- Korucularımıza çok şeyler borçluyuz / 17.05.2025
- Terör örgütünden fesih yorumu: Demokratik konfederalizm / 16.05.2025
- Trump’tan Şara’ya ‘Abraham Anlaşması’ şartı / 15.05.2025
- BTP lideri Hüseyin Baş hakkında bir garip iddianame! / 14.05.2025