Biz bu gülistanın bülbülleriyiz.
Gülistan, gül bahçesi.
1983 yılında Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in çıkardığı, başında gül olan, sayfalarında güller olan İcmal bahçesinin bülbülleri…
İcmal bahçesi…
Okul, bilgelik evi, irfan meclisi…
İman, ibadet, ahlak, tasavvuf dersleri ile bir neslin mayasına manevi kimlik kazandırdı.
Muhterem hocamız; dini ve milli kimliğe uygun olmayan fikirlerden, tefrikalardan, bid'at ve hurafelerden korudu.
Kur'an-ı Kerim, Sünnet ve Ehl-i Beyt ölçüsü ile, dini kavramların gerçek anlamlarını, ilmî feraseti, ilmi derinliği ile yazdı. Konferanslar, paneller, sempozyumlar düzenleyerek milletini ayıktırdı. Temel değerlere sahip çıktı.
Bugün İslam dünyası Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in eserlerini baş tacı etmelidir. İlkokuldan üniversiteye ders kitabı olarak okutulmalıdır.
Üstadımız, manevi, akli, teknik, ilmi, hukuki, iktisadi, kültürel, sosyal çare ve çözümler sunan bilge, arif kişidir. Bu, Allah'ın bizlere ihsanıdır. Ama görmek de bir nasiptir.
Bu bahçeye, kalbinde zerre kadar vesvese, kibir, hile olan giremez.
Bahçe-i Rinda'nın sümbülleriyiz.
Kalender bahçesinin sümbülleri... Öyle sarığa, cübbeye takılmayız.
Uzun saçlı mı? Kısa saçlı mı? Çok, az mı? Demeyiz. Günaha, şekle, fikre, soya, sopa, boya posa, makama, mevkie, güzelliğe çirkinliğine, fakirlik ve zenginliğe bakmayız. Takılmayız. Biz öze talibiz. Mükemmel insana. Muhterem insana. Müberra insana. Mükerrem insana. Müsahhas insana…
Kıymetli kardeşim İlker hatırlattı. Yıllar önce İcmal dergisi tanıtım ve dağıtımında, meyhaneye gitmişler. Dergiyi anlatmışlar. Orta yaşlı biri gençlere şunu demiş:
"Size çok teşekkür ederiz. Buraya kadar geldiniz ya."
Sağcı-solcu, alevi-sünni, laik-anti laik diyerek, milleti siyasi çıkarları için, rant ve ikballeri için bölüp parçalamaya çalışanlar, devletin ilerlemesini, milletin terbiye ve medeniyetini istemeyenlerdir.
Yıllar önceydi. Cuma hutbesinde şöyle dua etmiştim: "Ya Rabbi, ordumuzu, karada, havada, denizde mansur ve muzaffer eyle." Namazdan sonra tanıdığım bir genç gelmiş ve şöyle demişti: "Hocam orduya dua ettiniz." Evet deyince, "Bu ordu bizim mi?" demişti.
Bir milletin mensubu nasıl bu hale gelir? Düşünün bakalım, bir Avrupa ülkesi var mı; "Bu ordu bizim mi?" diyen. "Üniversite bizim mi?" diyen var mı?
Kısır döngü, kısır çekişme tek taraflı çekilen kayığa benzer. Kürek tek tarafa çalışırsa ancak kendi etrafında döner. Bir milim yol alamaz.
Almanya Berlin'de Abdulkadir Geylani Camii önünde oturuyorduk. Yaşlı biri vardı. Bakım evinde kalıyor. Bakkala her gelişinde içki alır. Yolda gerek ayık durumda gerek ayyaş iken çok karşılaşıyorduk. Beni görünce yanımıza geldi. Elleri titriyordu. Hal hatır sordu. Biz de sorduk… Bir ara avuç ortasında tuttuğu gazeteyi fark ettim. Gazeteler genelde resimsiz ve yazı dolu. Bu durumda yaşlısını bile kitap okumaya alıştırmış bir eğitim olan yer elbette kalkınır.
Yine yıllar önce aylık din görevlileri toplantısında müftünün, imam- hatip, müezzinlere kitap okumalarını tavsiye ediyordu…
Haydar Baş Hocamın hayatı maddeler halinde anlatılırsa bir maddesi de şu olacaktır:
Okumayı baş tacı etti. Okuma uğruna öyle eserler, gayretler, teşvik ve destekler ortaya koydu ki, bir sözünde, "Ben devletim" deyişinde bu gerçeği de vurguluyordu.
1983 yılından beri gerek dergi, gerek gazete ve kitaplar ile bir neslin okumasını sağladı. Okumak isteyen gençlere destek oldu. Okulların açılmasına destek verdi.
Bir millet gençliği, okuyanı kalitesinde başarıyı yakalar.
Okuma ve okutmada baş oldu.
Her dönemde Prof. Dr. Haydar Baş Bey, birlik ve beraberlik diyerek milleti ayırıp parçalamak isteyenlerin oyunlarını bozmuştur.
Prof. Dr. Haydar Baş Bey bize "önce insan", kendi yararına Hak hesabına, diyerek büyük ideal ve ölçüyü gösterdi.
İnsana ulaşmak için kalenderiz.
Atatürk kalender meşrebi ile bir milleti kurtardı. Kimseyi ayrıştırmadı. Annelere, babalara, çocuklar ve gençlere değer verdi. Öğretmeni baştacı etti. Çiftçiyi baş tacı etti…
"Biz secde ederiz Cemal-i yare
Vuslata olamaz başka bir çare."
Şahadet cümlemizde, "Muhammeden abduhu ve Resulühü" Hz. Muhammed Mustafa (s.a.a) Allah'ın kulu ve Resûlü'dür.
Hayatın yegâne gayesi, Allah'ı bilmek ve kulluk görevlerini yerine getirmek. Son nefese kadar secde, rükû, tesbih kısaca her türlü ibadetle Allah'a kulluk ederiz.
"Biz gayret ile maksuda ereriz
Fırsat bulup gülistana gireriz
Biz münkiri müminlerden seçeriz
Mal-u canı terk eyleyip geçeriz
Biz el elele verip Hakka gidelim
Gelin gönülleri tavaf edelim."
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Feyyaz İnanç / diğer yazıları
- ‘Işıkları açın’ / 07.05.2021
- Kulluğun gerçek tarifi / 06.05.2021
- Asli ihtiyaçlar / 30.04.2021
- Mecnun’un Leylası / 29.04.2021
- Rahman Suresi-II / 21.04.2021
- Rahman Suresi / 19.04.2021
- 14 Nisan / 15.04.2021
- İmam Muhammed Et-Takî’nin (a.s) Öğütleri / 14.04.2021
- Sağlam kale Ehl-i Beyt / 12.04.2021
- Bizi deryaya salan / 08.04.2021
- Kulluğun gerçek tarifi / 06.05.2021
- Asli ihtiyaçlar / 30.04.2021
- Mecnun’un Leylası / 29.04.2021
- Rahman Suresi-II / 21.04.2021
- Rahman Suresi / 19.04.2021
- 14 Nisan / 15.04.2021
- İmam Muhammed Et-Takî’nin (a.s) Öğütleri / 14.04.2021
- Sağlam kale Ehl-i Beyt / 12.04.2021
- Bizi deryaya salan / 08.04.2021