Ülkemiz siyasetinde “simit edebiyatının” ayrı bir yeri vardır. Öyle ki başbakanlar bile kendinden önceki hükümetleri yermek, kendini haklı çıkarmak için bu yuvarlak maddeye (simite) sarılırlar. Simit yuvarlak olduğu için ona sarılanda yuvarlandıkça yuvarlanır haliyle.
Simit en meşhur zamanını AKP iktidarları döneminde elde etti. Bir zamanlar fakirin lüks ekmeği olan simit, AKP ile öyle bir şöhrete kavuştu ki, artık her tarafta “simit sarayları” açıldı. Şimdilerde yuvarlak simitlerin yanında düz ve kalın simitlerde revaçta. Artık yersen!
Siyasetteki simit edebiyatına dönersek; Tarih 9 Aralık 2001. RTE, Kırşehir’de şöyle diyor; “5 kişilik bir aile, bir simit ve çayla karnını doyurmuş olsa bile asgari ücret yetmiyor. AB ye girmek istiyorsunuz. Hangi yüzle gireceksiniz.”
Erdoğan bu tarihte daha iktidar olmamış. Bu tarihten 2 yıl 9 gün sonra (18 Aralık 2003) ki, artık Erdoğan Başbakan ve Başbakan sıfatı ile Konya’da iş adamlarına şöyle sesleniyor;
“Bazen başımı iki elimin arasına alıp düşünüyorum. 227 milyon lira alan bir adamın geçinmesi mümkün mü? Bunu siz de, kendi vicdanınıza sorun. Sizleri üzmek istemiyorum ama verdiğiniz asgari ücret çocuğunuzun bir gece kulübündeki bir günlük mönüsünün fiyatı bile değil. Şunu bilin ki, yarın bu hayat biter. Hepimizi iki metreküp toprağa sokacaklar.”
Bu tarihten 3 gün sonra Başbakan Erdoğan; “
Asgari ücretin 500 milyon lirayı aşması gerekir” diyor. Yani 227 TL olan asgari ücretin en az 500 TL olması gerektiğini hükümetin en tepesindeki şahıs ifade ediyor. Kime? Kendisinin haklarını korumak, insanca yaşamak için insancıl bir gelire sahip olmak isteyen halka, daha doğrusu oy veren, vermeyen tüm vatandaşlarımıza…
Ve bir yıl 14 gün sonra Başbakan gerçek yüzünü gösteriyor; Tarih 3 Ocak 2004. Yer Safranbolu. “Ne bekliyordunuz? Asgari ücretin 500-600 milyon lira olmasını mı? Biraz sabırlı olun. Türkiye’nin şartları müsait mi?”
Ve aradan 11 ay geçiyor. Başbakan Erdoğan asgari ücretle ilgili bir sürpriz yapacağız, diyor. İnsanımız ümitle beklerken, fanatik AKP’liler gururla ve kibirle bakıyorlardı etraflarına. Bir hafta sonra sürpriz, sürpriz oldu anlayabilene. 318 YTL olan asgari ücret 350 YTL oldu. Afiyet olsun…
2001’den bu yana 12 yıl, 2004’den bu yana ise 8 yıl geçti. Asgari ücret 701 TL ilginçtir! Artık pek simit edebiyatı yapılmıyor. Çünkü simit, sarayına çekildi. Şimdi popüler olan zam edebiyatı! Hükümet açıklarını millete kapattırma derdinde. Ama bunun nedenlerini bulmakta zorunda. O zaman hitabet ve edebiyata devam; “bu zamlar milletimizin huzuru için” “içkiyi içen, sigarayı tüttüren, gazı yakan bedelini öder” “Bisiklete binin” “Bu zamlar benim değil hükümetin zammı”
Hülasa Sağlık Bakanlığı zaten “obeziteye” savaş açtı. Haliyle az yiyin, az ödeyin. Böylece sağlığınızı da muhafaza etmiş olursunuz. Kabul mü?
Diğer taraftan zamları kısacık haberlerle veren ve milleti bu zamların gerekliliğine inandırmaya çalışan AKP sözcüsü konumundaki malum medya organları, AKP’nin asgari ücretteki vergiyi kaldıracağını gündemden düşürmüyor. Bu vergi kaldırıldığı zaman maaşına ne kadar yansıyacak? 60 TL. O da patronlar yansıtırsa tabi…
Sonuçta; Anadolu’da bir söz vardır; “Sofrayı kuran, toplar” Bu sofrayı bizler kurduk yiyenler yedi, doydu, obez bile oldu. Artık sofrayı toplayalım. Yoksa aç kalacağız…