Dışişlerimizden içişlerimize, kültürümüzden eğitimimize, ekonomik gidişattan tarımımıza, sağlığımızdan yazılı ve görsel medyamıza hemen her alanda, bu başlık altında sıralayabileceğimiz o kadar çelişkiler var ki; günlerce yazı malzemesi olabilir.
Diş ağrısından bihuzur, sabahı iple çeken ve çenesini ellerinin arasına alarak gidip avukatın kapısını çalan adamı, inşaatı için proje çizdirmeyi kararlaştırıp dahiliye mütehassısına başvuran adamı anlatmak için bu yaman çelişkileri kestirmeden ifade etmek için irfan sahibi dedelerimiz hep bu ifadeyi kullanırlardı: Peygamberi Ebu Cehil'den sormak. Ardından da nasihatlerini sürdürürlerdi: "Oğlum! Hz. Muhammed (sav) Ebu Cehil'den, Ebu Leheb'den sorulmaz. Peygamber, Ebubekir'den, Ömer'den, Osman'dan, Ali'den, Enes'ten, Zeyd'den ve mü'minlerin annelerinden ve özellikle de Hz. Aişe validemizden sorulur. Ebu Cehil Alemlerin Efendisini tanımadı ki sana tanıtsın, anlamadı ki sana anlatsın, göremedi ki sana göstersin..."
Günümüzde, bu başlık altında sayabileceğimiz çok vahim çelişkilerden bazıları:
Milli Piyango'nun hükmünü, helal mı haram mı olduğunu Zekeriya Beyaz'a sormak.
Bir papazı sütüdyoya alıp milyonların gözü önünde ondan; "iyi bir mü'min nasıl olmalıdır?" sorusunun cevabını beklemek.
Ekonomide baharın geldiğini, dalların meyveye durduğunu, tozpembe bir tablonun oluştuğunu iddia edip, buna delil olarak da; IMF raportörlerinden on puan aldığımızı söylemek... Türk ekonomisinin nasıl gittiğini IMF'ye sormak, Peygamberi Ebu Cehil'e sormaktan daha esef bir çelişkidir.
Dışişlerimizin başarısını, Kıbrıs'la ilgili olarak, Irak'la, Kuzey Irak'taki gelişmelerle ilgili olarak gösterdiği performansı mesela Yunanistan'a sorup okey almak, mesela AB'ye sorup tam puan almak ve de buna sevinmek... Peygamber'i Ebu Leheb'e sormaktan farksızdır.
Dinlerarası diyalog faaliyetlerinin ülkemizde çok kötü sonuçlar doğurduğunu, Hıristiyan aleminin asırlardır rüyası olan, "Türklere Türklerin eliyle İncil dağıtmak" aşamasına gelindiğini, Noel ayinlerinde kiliselerin Ayşeler, Fatmalar, Hasanlar, Hüseyinlerce doldurulduğunu, hatta bazı kiliselerde Türk oğlu Türk papazların ayin yaptırdığını dudaklarınızı ısırarak anlatıyorsunuz ve bu işin başındaki Hocaefendiye bu konudaki fikrini soruyorsunuz... Bu da bu başlık altında zikredilecek çok açık çelişkilerden biridir.
Peygamberi Ebu Cehil'e sormaktan daha büyük çelişkiler şüphesiz medyamızda yaşanıyor. Bu yüzdendir ki, milletin gözü kulağı olmak iddiasındaki bu medyamızın marifeti ile milletimiz şimdilerde çukurları tepe, tepeleri çukur, devleri cüce, cüceleri dev görüyor.
Görüş mesafesi ne kadar da daraldı...
Diş ağrısından bihuzur, sabahı iple çeken ve çenesini ellerinin arasına alarak gidip avukatın kapısını çalan adamı, inşaatı için proje çizdirmeyi kararlaştırıp dahiliye mütehassısına başvuran adamı anlatmak için bu yaman çelişkileri kestirmeden ifade etmek için irfan sahibi dedelerimiz hep bu ifadeyi kullanırlardı: Peygamberi Ebu Cehil'den sormak. Ardından da nasihatlerini sürdürürlerdi: "Oğlum! Hz. Muhammed (sav) Ebu Cehil'den, Ebu Leheb'den sorulmaz. Peygamber, Ebubekir'den, Ömer'den, Osman'dan, Ali'den, Enes'ten, Zeyd'den ve mü'minlerin annelerinden ve özellikle de Hz. Aişe validemizden sorulur. Ebu Cehil Alemlerin Efendisini tanımadı ki sana tanıtsın, anlamadı ki sana anlatsın, göremedi ki sana göstersin..."
Günümüzde, bu başlık altında sayabileceğimiz çok vahim çelişkilerden bazıları:
Milli Piyango'nun hükmünü, helal mı haram mı olduğunu Zekeriya Beyaz'a sormak.
Bir papazı sütüdyoya alıp milyonların gözü önünde ondan; "iyi bir mü'min nasıl olmalıdır?" sorusunun cevabını beklemek.
Ekonomide baharın geldiğini, dalların meyveye durduğunu, tozpembe bir tablonun oluştuğunu iddia edip, buna delil olarak da; IMF raportörlerinden on puan aldığımızı söylemek... Türk ekonomisinin nasıl gittiğini IMF'ye sormak, Peygamberi Ebu Cehil'e sormaktan daha esef bir çelişkidir.
Dışişlerimizin başarısını, Kıbrıs'la ilgili olarak, Irak'la, Kuzey Irak'taki gelişmelerle ilgili olarak gösterdiği performansı mesela Yunanistan'a sorup okey almak, mesela AB'ye sorup tam puan almak ve de buna sevinmek... Peygamber'i Ebu Leheb'e sormaktan farksızdır.
Dinlerarası diyalog faaliyetlerinin ülkemizde çok kötü sonuçlar doğurduğunu, Hıristiyan aleminin asırlardır rüyası olan, "Türklere Türklerin eliyle İncil dağıtmak" aşamasına gelindiğini, Noel ayinlerinde kiliselerin Ayşeler, Fatmalar, Hasanlar, Hüseyinlerce doldurulduğunu, hatta bazı kiliselerde Türk oğlu Türk papazların ayin yaptırdığını dudaklarınızı ısırarak anlatıyorsunuz ve bu işin başındaki Hocaefendiye bu konudaki fikrini soruyorsunuz... Bu da bu başlık altında zikredilecek çok açık çelişkilerden biridir.
Peygamberi Ebu Cehil'e sormaktan daha büyük çelişkiler şüphesiz medyamızda yaşanıyor. Bu yüzdendir ki, milletin gözü kulağı olmak iddiasındaki bu medyamızın marifeti ile milletimiz şimdilerde çukurları tepe, tepeleri çukur, devleri cüce, cüceleri dev görüyor.
Görüş mesafesi ne kadar da daraldı...
Aziz Karaca / diğer yazıları
- ‘Hazır ol cenge eğer ister isen sulh-u salah’ / 20.04.2024
- Doymayan gözden ve ürpermeyen kalpten… / 19.04.2024
- Dilde adalet / 18.04.2024
- İlk çeyrek heba oldu gitti / 16.04.2024
- Dosdoğru dostluklara yelken açmak… / 14.04.2024
- Dosdoğru dostluklara yelken açmak… / 10.04.2024
- Bayram gelmiş! / 09.04.2024
- Ağır misafiri yolcu ederken… / 08.04.2024
- Doğru tartan bir kantara çıkmalı / 06.04.2024
- ‘Demir olsa erir odunsa yanar Bakın yüreğine taş mı bağlamış?’ / 05.04.2024
- Doymayan gözden ve ürpermeyen kalpten… / 19.04.2024
- Dilde adalet / 18.04.2024
- İlk çeyrek heba oldu gitti / 16.04.2024
- Dosdoğru dostluklara yelken açmak… / 14.04.2024
- Dosdoğru dostluklara yelken açmak… / 10.04.2024
- Bayram gelmiş! / 09.04.2024
- Ağır misafiri yolcu ederken… / 08.04.2024
- Doğru tartan bir kantara çıkmalı / 06.04.2024
- ‘Demir olsa erir odunsa yanar Bakın yüreğine taş mı bağlamış?’ / 05.04.2024