Kanunları, sözleşmeleri kim yapıyor? İnsanlar. Kim için yapıyor? İnsanlar için. Niçin yapıyor? Daha yaşanabilir dünya, mutlu insan, mutlu toplumlar oluşturabilmek için.
O zaman bu dünyanın hali nedir? Dünyayı bu hale kim getirdi? İnsanlar. Demek ki, ortada kanun, kural sözleşmeden önce 'insan' sorunu var.
Ruhu şad olsun Prof. Dr. Haydar Baş hocam, "önce insan demedikten, önce insan sorununu çözemedikten sonra hiçbir sorunu halledemezsiniz" derdi ve bu sorunun nasıl çözüleceğini de 60'tan fazla eserde, binlerce programda, meydanlarda anlattı.
İşte asıl problem çözülemediği için şimdi de 'İstanbul Sözleşmesi'ni konuşuyoruz. Hem de ne konuşma!
Kadın cinayetleri konusunda AKP'li bir vekil, "kadın cinayetleri abartıldığı kadar çok değil" dedi.
Bir başka vekil ise "senede 300 kadın öldürülüyorsa bunun en az on katı da erkek öldürülüyor" dedi.
Bir başka AKP'li vekil ise "İstanbul Sözleşmesi'nin kadın cinayetlerini önlemediği ortada" dedi.
Vatandaş olarak, ucuz fedailik diyorum. Yorumcu olarak ise maalesef ülkemizde can güvenliği tehlikesi olduğunun itirafı olarak görüyorum.
Bu cümlelerden bir başka itirafı ise her gün fakirleştiğimizin ifadesidir.
Bir diğer itiraf ise "din, iman" söylemlerini dillerinden eksik etmeyen 19 yıllık tek parti iktidarında insanımızın manen hiçbir şey kazandırılamadığı gibi büyük uçurumlara da sürüklendiğinin itirafıdır.
Ucuz fedailik, dedim. Çünkü malum sözleşmeyi ilk imzalayan AKP iktidarıdır. İmza atılırken, 'kadın hakları konusunda nasıl çığır açtıklarını, dünyaya, İslam coğrafyasına' örnek olduklarını anlatıyorlardı.
Şimdi sözleşmeden çekildiler, bunun hikmetlerini anlatıyorlar.
'Kadınların en az 10 katı erkek öldürülüyor' bakışına gelirsek! Rakamlar doğru. Senede işlenen cinayet rakamları 3 bin 500'leri buluyor.
İşte bu noktada sormak istiyorum: Terör dağda mı, şehirde mi?
'Malum sözleşmenin kadın cinayetlerini önleyemediği' çıkışı doğru.
2008 yılında kayıtlara geçen kadın cinayeti sayısı 80, 2009 yılında 109, sözleşmeden sonraki yıl yani 2013'te 237. 2021'in şu ilk üç ayında ise 80'i geçti.
Yetkili, ilgili ve bilgililere soruyorum; rakamlar neden arttı?
Örneğin milli ve manevi kimliğin istismarına ekonomik çöküşün de eklenmesiyle en ufak bir sarsıntıda kendine, eşine, dostuna, ülkesine zarar verecek bireyler ortaya çıktı desek yanlış olur mu?
Bakın! 19 yıllık tek parti iktidarında 7 bin 600 kadın öldürülmüş. Tüm cinayetleri de üstüne koyarsak 60 bin gibi bir rakam ortaya çıkıyor.
Hemen soralım; terörle mücadelede bu kadar insan kaybettik mi?
Ardından iktidara soralım; ne yapmadınız ki, bu insanlar kaçışı cinayette buldu, hem kendilerini, hem de başkalarını madden ve manen mahvetti?
Kadın cinayetleri ve boşanma sebepleri başlığında yapılan araştırmalarda karşımıza çıkan ilk şık, 'ekonomik nedenler' şeklinde.
Boşanma rakamları ile cinayet rakamlarını karşılaştırın sürekli bir kötüye gidiş var.
2008'de 80 cinayet işlenirken 99 bin 663 aile dağılmış.
2009'da 114 bin 162 aile dağılırken 109 kadın öldürülmüş.
2010'da 180 kadın öldürülürken 118 bin 568 aile dağılmış.
2011'de 121 cinayet, 120 bin 117 boşanma
2012'de 210 cinayet, 123 bin 325 boşanma
2013'te 237 cinayet, 125 bin 305 boşanma
2014'te 294 cinayet, 130 bin 113 boşanma
2015'te 303 cinayet, 130 bin 830 boşanma
2016'da 328 cinayet, 126 bin 164 boşanma
2017'de 409 cinayet, 128 bin 411boşanma
2018'de 440 cinayet, 142 bin 448 boşanma
2019'da 474 cinayet, 155 bin 47 boşanma
2020 yılında 300 kadın erkekler tarafından katledildi, 171 kadın ise şüpheli şekilde ölü bulundu. Toplam 471 cinayet.
Hatırlar mısınız! Bir ara başımıza 17 bin, 20 bin hatta 25 bin dolar düştüğü iddia ediliyordu. Gerçekten başımıza bu kadar dolar düşseydi toplum bu kadar gergin, huzursuz olur muydu?
Prof. Dr. Haydar Baş'a ait Milli Ekonomi Modeli, insanın ve devletin ekonomik olarak tam bağımsızlığını kazanması, ihtirasları peşinde değil ihtiyaçları çerçevesinde mutlu birey, mutlu toplum ve güçlü devlet oluşturmak için ortaya konuldu.
Düşünsenize! Milli Ekonomi Modeli ekseninde asgari ücretin, fakirlik sınırının üzerinde olduğu, kadınların hem vatandaşlık, çalışmıyorsa ev hanımı maaşı aldığı, hem de emeklilik hakkı kazandığı bir ekonomi sisteminde aile içi huzursuzluklar ne kadar fazla olabilir ki?
İhtiyaçlarını karşılayan insan ne kadar vahşi ihtiraslarının kurbanı olabilirdi ki?
- Hüseyin Baş’tan, Ebu Zer duruşu / 18.03.2024
- Ne yereli! Genel seçim bu genel! / 17.03.2024
- Erdoğan ‘bırakıyorum’… ‘Valla bırakmayız’ / 16.03.2024
- Ehli Beyt’e imanımız, Hz Muhammed’e imandır / 15.03.2024
- CHP’nin kimlik arayışı İsmet İnönü ile başladı / 14.03.2024
- Erdoğan’ın dilinde bu sefer ‘kul hakkı’ var / 13.03.2024
- İnsan kıymetini bildiği şeye sahiplenir / 11.03.2024
- Ramazan’da ahir zaman siyasetçilerine ve hocalarına dikkat / 10.03.2024
- Erdoğan’ın korku ve açlıkla terbiye siyaseti / 09.03.2024