Yıllarca AB ve ABD aklıyla hareket eden siyasilerimiz, her sahada sorunlar ayyuka çıkınca, ne yapacaklarını bilemiyorlar, neyi tutsalar ellerinde kalıyor.
Market ve pazarlardaki gıda fiyatlarındaki fahiş artış, artık resmi enflasyon rakamlarıyla da gizlenemiyor. Mızrak çuvala sığmıyor. Gıda fiyatlarıyla alakalı vatandaşların sesi yükselmeye başlayınca, siyasi irade sorunu temelden çözmenin değil de, her zaman olduğu gibi pansuman tedbirlerle sesleri azaltmanın derdine düştü.
Hükümet, yüksek enflasyonla, diğer ifadeyle fahiş fiyatlarla mücadele kapsamında perakende satış noktalarına, marketlere, pazarlara denetimler yapıyor, fiyatları baskılamaya çalışıyor. Hükümetin diğer bir yöntemi ise, ithalat. İthalatla çiftçinin ve ürünleri stoklayan aracıların üzerinde fiyat baskısı oluşturulmaya çalışılıyor.
Başka bir yöntem ise, Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın önceki gün açıkladığı gibi "tanzim satış noktaları", güncel ismiyle "Tarım Kredi Kooperatifi Marketleri."
Peki, bunlar gerçekten çözüm olur mu? Öncelikle bu tarz mücadeleler, siyasilerimizin hala gerçek sorunu göremediklerinin ispatıdır. Gıda fiyatlarının yüksekliğiyle alakalı, üç temel sorun var: Birincisi, Tarımda üretim maliyetlerinin yüksekliği; ikincisi, üreticiden tüketiciye zincirin uzun olması ve bunun da ürün fiyatlarına yansıması; üçüncüsü ise vatandaşın gelirinin yetersizliği, dolayısıyla gelir yeterli olmayınca her şey pahalıdır. Gıdada fahiş fiyat sorununun kalıcı bir şekilde çözülebilmesi için, bu üç sorunun aynı anda çözülmesi gerekiyor.
Gelelim, hükümetin bu konuda attığı adımların değerlendirmesine. Başta vergiler olmak üzere, üretim ve nakliye maliyetlerini aşağıya çekmeden fiyatı sadece en son noktada baskılamaya çalışmak, pek adil bir mücadele değildir, perakendeciye haksızlıktır.
İthalat sopasıyla, hatta sıfır gümrükle yapılan ithalatla fiyatları aşağıya çekmek ise ülkenin yerli tarımına büyük bir darbedir. Türkiye Gıda ve İçecek Sanayi Dernekleri Federasyonu'nun (TGDF), TÜİK verilerinden derlediği rapora göre, 2021'in ilk 8 ayında gıda ithalatı yüzde 14.6 artarak 10.6 milyar dolara çıktı. En çok buğday, arpa ve ayçiçek yağı ithal edildi. Bu hızla devam ederse, yılsonu tarım ithalatı 15 milyar doları geçecek.
Dört bir tarafı verimli arazilerle dolu, birçok tarım ürününün anavatanı olan bir tarım ülkesiyiz; bizim bir ilimiz kadar olan Hollanda tarımdan para kazanıyor, bizim ise her geçen gün ithalat faturamız kabarıyor.
İthalat konusunda iki hususa dikkat etmemiz gerekiyor: Dış ilişkiler ve dünyada yaşanan kıtlık.
Dış ilişkilere örnek, Rusya. Bu yılın ilk 8 ayında en fazla tarım ithalatı yaptığımız ülke Rusya; 2 milyar 276 milyon dolarlık ithalat yaptık.
Rusya ile ilişkilerimiz şimdilik iyi. Türk Akımı projesi, S-400 alımı, Astana ve Soçi görüşmeleri, turizm, ticari ilişkiler ve daha niceleri gayet olumlu seyrediyor.
Ama Kırım konusunda aynı düşünmüyoruz. Suriye'de ihtilaflı olduğumuz konular var ve geçtiğimiz haftalarda İdlib konusunda sahada çok ciddi gerginlikler yaşandı. Soçi'de gerçekleşen Erdoğan-Putin zirvesinden sonra Rusya'dan yapılan üst üste açıklamalar önümüzdeki günlerde İdlib konusunun ciddiyetini artıracağını gösteriyor.
Allah muhafaza, geçmişte yaşanan Rus uçağının düşürülmesi gibi bir hadise yaşanırsa; büyük bir çoğunlukla Rusya'ya bel bağladığımız tarım ithalatı sekteye uğrarsa sizce ülkemizdeki gıda enflasyonu ne olur? Fiyatı düşürelim diye bir silah olarak kullandığımız tarım ithalatı, namlusu bize dönmüş olan bir silaha dönüşmez mi?
Bir de "kıtlık" dedik. Bugün küresel arz sorunları sebebiyle İngiltere'de marketlerin rafları boş, insanlar gıdaya ulaşamıyor. Fransa'da ise yine benzer sebeplerle üniversite öğrencileri yemek ihtiyaçlarını karşılamak için dernekler önünde uzun kuyruklar oluşturuyor.
En gelişmiş kabul edilen ülkeler bile böyle bir kıtlık tablosuna doğru sürüklenirken, tarım ülkesi olan bizlerin ithalata yönelmesi hiç de akıl kârı değil. Hatta tarımsal üretimi doğru politikalarla canlandırıp, dünyadaki bu kıtlık tablosunu ülkemiz adına bir fırsata dönüştürebilir, arz boşluğunu doldurarak bir numaralı tarım ülkesi olabiliriz.
Siyasilerimizin üçüncü yöntemi ise tanzim satış misali Tarım Kredi Kooperatifi Marketlerini artırmak; Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ifadesiyle ülke genelinde 1000'e çıkarmak.
Öncelikle siyasetin bir karar vermesi lazım; serbest piyasa ekonomisine devam mı edecekler, yoksa başka bir model mi uygulayacaklar? Neden mi, çünkü tanzim satış açmak, fiyatları baskılamak serbest piyasa ekonomisinin kurallarına aykırı.
Dedik ya ne yapacaklarını bilmiyorlar diye, aynen öyle.
Tanzim satışlar, vatandaş için cazip olabilir, eğer fiyatlar daha pahalı değilse; ama bu, perakende satış noktalarına, marketlere, pazara ve esnafa büyük zarar verecektir.
Bütün sorunların kalıcı olarak çözümü için, Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Hüseyin Baş'ın dediği gibi "Sistem değişmesi lazım" ve sistem, elbette ki tarımı en stratejik sektör olarak gören, tarım projelerine geniş yer ayıran "Milli Ekonomi Modeli" olması lazım.
- Kriter ekonomiyse iktidarın şansı yok! / 16.03.2024
- Gazze’de soykırım ve bağımsızlığın önemi / 15.03.2024
- Milli kimliğimizi korumak için yeni anayasaya hayır / 13.03.2024
- ‘Memnun değilsen, mecbur değilsin’ / 12.03.2024
- Rahmet ve bereket ayına ulaştık / 09.03.2024
- Emekliler yılında emekli can çekişiyor / 08.03.2024
- Anketlere aldanmayın! / 06.03.2024
- Türk milleti ‘değişim’ istiyor / 05.03.2024
- 13 bin dolar kişi başı milli gelir nerede? / 02.03.2024