Siz değirmeninizi gürül gürül akan, bitmez, tükenmez kendi sularınızla değil de taşıma su ile döndürmeye kalkışırsanız zavallılıktan kurtulamazsınız. İster ihanetten, ister basiretsizlikten, ister gerçeklere kapalılıktan kaynaklansın siz zavallılığa soyundunuz mu size yüklenmeyecek yük, sizin de evet diyemeyeceğiniz hiç bir şey olmaz.
Artık sizin için küçük bir aferin, sahte bir gülücük dünyalara bedeldir. Ve siz onunla günlerce, aylarca, yıllarca övünebilirsiniz, mutlu olabilirsiniz. Değirmenin dönüp dönmediği sizin için o kadar önemli değildir.
Hatta birileri sizin için "hazine üzerinde oturan dilenci gibisiniz" deseler bile bunun ne anlama geldiğini anlayamayacak kadar kendi gerçeklerinizden uzak bir dünyada mutluluk şiirleri söylemeye devam edersiniz.
İşte Türkiyemizin gerçeği budur. Maalesef ülkemizi sadece ekonomide değil, siyasette, ahlakta, kültürde ve hatta idarede ve yönetimde taşıma su mantığı ile ele alanlar bütün tehlike çanlarına, sinyallerine, anonslarına, zillerine, feryatlarına rağmen kulaklarını tutmaya devam ediyorlar.
Öyle bir sağırlık ve öyle bir körlük, öyle bir duyarsızlık ki ne elindeki nimetleri, imkanları görebiliyorlar, ne de artık tahammül edilemez sıkıntıları, bunalımları görebiliyor, ne de gelmekte olan ve artık geri dönüşü de olmayan tehlikeleri görebiliyorlar.
Ve ülke ters bir yarışa girdi... Herkesin Mersin'e gittiği bir dönemde tam manasıyla tersine gidiş başladı. Küçüldükçe küçülme, büküldükçe bükülme, bölündükçe bölünme... Bu fazla kilolardan kurtulmak için yapılan zayıflama rejimi değil. Bu bir erime, dökülme, dağılma, yok olma operasyonu.
Bunun bir başka izahı olabilir mi? Tarımda üretim yok. Yatırımlar durmuş. Atölyeler fabrikalar, tezgahlar, işyerleri kapalı.
Ve siz hala taşıma su ile değirmeni döndürmeye çalışıyorsunuz. Taşıma su ile değirmenin dönmyeceğini bilmiyorsanız bunun manası başkadır. Eğer bunca tecrübeden sonra yok hala değirmenin taşıma su ile döneceğini zannediyorsanız, bunun da manası başkadır.
Bir zamanlar çarşı-pazarda su satan çocuklar bile askarsularımızla bu ülkeyi kalkındırabilirler. Bırakın zengin maden yataklarımızı, denizlerimizi, ovalarımızı yaylalarımızı, dağlarımızı, dört mevsim iklim şartlarımızı.
Bırakın insan gücümüzü, genç nüfusumuzu. Bırakın milli ve manevi değerlerimizi, örfümüzü, ananemizi, kültürümüzü...
Bırakın devlet tecrübemizi. Evet bütün artı değerlerimiz bir tarafa... Su satan çocuklarımız bile taşıma su ile değirmenin dönmeyeceğini, dönemeyeceğini bilirler ve kendi öz kaynaklarımıza dönerler.
Bu kendi öz kaynaklarımız derken sadece yeraltı ve yerüstü zenginliklerimizi kastetmiyoruz. aynı zamanda kendi insan kaynaklarımızı da kastediyoruz. Yani sahte mesihleri, sahte kurtarıcıları değil kendi insanımızı kastediyoruz.
Siyasette, ekonomide, kültürde, milli ve manevi değerlerde bağımsızlığı karakter edinmiş, huy edinmiş, yol edinmiş, gaye edinmiş insanımızı kastediyoruz.
Evet bugün taşıma suya mahkum beyinlerle değil; bağımsız beyinlerle, kalpler, bilekler ve ayaklarla ancak varolabiliriz.
Bunun da ifade ve ispatı, bağımsızlığı lafta değil düşüncede, fikirde ve çözümde ortaya koymakla mümkündür.
Bunun bir diğer adı, Bağımsız Türkiye için milli politikalar, milli ekonomiler, milli duruşlar ve milli çözümler demektir.
Artık sizin için küçük bir aferin, sahte bir gülücük dünyalara bedeldir. Ve siz onunla günlerce, aylarca, yıllarca övünebilirsiniz, mutlu olabilirsiniz. Değirmenin dönüp dönmediği sizin için o kadar önemli değildir.
Hatta birileri sizin için "hazine üzerinde oturan dilenci gibisiniz" deseler bile bunun ne anlama geldiğini anlayamayacak kadar kendi gerçeklerinizden uzak bir dünyada mutluluk şiirleri söylemeye devam edersiniz.
İşte Türkiyemizin gerçeği budur. Maalesef ülkemizi sadece ekonomide değil, siyasette, ahlakta, kültürde ve hatta idarede ve yönetimde taşıma su mantığı ile ele alanlar bütün tehlike çanlarına, sinyallerine, anonslarına, zillerine, feryatlarına rağmen kulaklarını tutmaya devam ediyorlar.
Öyle bir sağırlık ve öyle bir körlük, öyle bir duyarsızlık ki ne elindeki nimetleri, imkanları görebiliyorlar, ne de artık tahammül edilemez sıkıntıları, bunalımları görebiliyor, ne de gelmekte olan ve artık geri dönüşü de olmayan tehlikeleri görebiliyorlar.
Ve ülke ters bir yarışa girdi... Herkesin Mersin'e gittiği bir dönemde tam manasıyla tersine gidiş başladı. Küçüldükçe küçülme, büküldükçe bükülme, bölündükçe bölünme... Bu fazla kilolardan kurtulmak için yapılan zayıflama rejimi değil. Bu bir erime, dökülme, dağılma, yok olma operasyonu.
Bunun bir başka izahı olabilir mi? Tarımda üretim yok. Yatırımlar durmuş. Atölyeler fabrikalar, tezgahlar, işyerleri kapalı.
Ve siz hala taşıma su ile değirmeni döndürmeye çalışıyorsunuz. Taşıma su ile değirmenin dönmyeceğini bilmiyorsanız bunun manası başkadır. Eğer bunca tecrübeden sonra yok hala değirmenin taşıma su ile döneceğini zannediyorsanız, bunun da manası başkadır.
Bir zamanlar çarşı-pazarda su satan çocuklar bile askarsularımızla bu ülkeyi kalkındırabilirler. Bırakın zengin maden yataklarımızı, denizlerimizi, ovalarımızı yaylalarımızı, dağlarımızı, dört mevsim iklim şartlarımızı.
Bırakın insan gücümüzü, genç nüfusumuzu. Bırakın milli ve manevi değerlerimizi, örfümüzü, ananemizi, kültürümüzü...
Bırakın devlet tecrübemizi. Evet bütün artı değerlerimiz bir tarafa... Su satan çocuklarımız bile taşıma su ile değirmenin dönmeyeceğini, dönemeyeceğini bilirler ve kendi öz kaynaklarımıza dönerler.
Bu kendi öz kaynaklarımız derken sadece yeraltı ve yerüstü zenginliklerimizi kastetmiyoruz. aynı zamanda kendi insan kaynaklarımızı da kastediyoruz. Yani sahte mesihleri, sahte kurtarıcıları değil kendi insanımızı kastediyoruz.
Siyasette, ekonomide, kültürde, milli ve manevi değerlerde bağımsızlığı karakter edinmiş, huy edinmiş, yol edinmiş, gaye edinmiş insanımızı kastediyoruz.
Evet bugün taşıma suya mahkum beyinlerle değil; bağımsız beyinlerle, kalpler, bilekler ve ayaklarla ancak varolabiliriz.
Bunun da ifade ve ispatı, bağımsızlığı lafta değil düşüncede, fikirde ve çözümde ortaya koymakla mümkündür.
Bunun bir diğer adı, Bağımsız Türkiye için milli politikalar, milli ekonomiler, milli duruşlar ve milli çözümler demektir.
Ali Gedik / diğer yazıları
- Milli Çözüm Milli Ekonomi Modeli / 03.07.2010
- Türkiye'nin çıkmazı / 02.07.2010
- Geleceğe yürüyebilmek adına / 14.05.2010
- Bir başka gerekçe ile Milli Ekonomi Modeli / 06.05.2010
- Son olaylar üzerine / 30.04.2010
- Kararı milletin kendisi verecek / 22.04.2010
- Problem temelde / 10.04.2010
- Anayasa değişikliği üzerine / 01.04.2010
- Siyaset nedir ve siyasetçi kimdir? / 30.03.2010
- Bu bir kör dövüşü müdür? / 26.03.2010
- Türkiye'nin çıkmazı / 02.07.2010
- Geleceğe yürüyebilmek adına / 14.05.2010
- Bir başka gerekçe ile Milli Ekonomi Modeli / 06.05.2010
- Son olaylar üzerine / 30.04.2010
- Kararı milletin kendisi verecek / 22.04.2010
- Problem temelde / 10.04.2010
- Anayasa değişikliği üzerine / 01.04.2010
- Siyaset nedir ve siyasetçi kimdir? / 30.03.2010
- Bu bir kör dövüşü müdür? / 26.03.2010