İngiltere'de yayınlanan Morning Herald gazetesinin İstanbul muhabiri İngiliz vatandaşı William Churchill, 1836'da Kadıköyü'nde avlanırken çobanlık yapan bir Türk çocuğunu tüfeğiyle yaralar. Kadıköylü Türkler bu adamı devlete şikâyet ederler. Churchill tutuklanır. Ancak İngiliz Elçiliği işe el atar. Kapitülasyonlarla Türkiye'deki yabancılara tanınmış dokunulmazlık haklarından faydalanan Churchill serbest bırakılır. Serbest bırakılmakla kalmaz, onun tutuklanmasından sorumlu tutulan Dışişleri Bakanı, sanki suç işlemiş gibi görevden alınır. Bununla da yetinilmez, bu katil İngilize güya uğradığı tutuklanma haksızlığını gidermek için kendisinden özür dilenir, pırlantalı bir nişan verilir, yetmedi, 10.000 kantarlık zeytinyağı ihraç etme hakkı ve bir gazete çıkarma imtiyazı verilir. Nitekim 1840 yılında Ceride-i Havadis adında bir gazete çıkarır.Şimdi bu sömürgecilik ruhunun bir devleti nasıl esir aldığını, kölelik ruhunun nasıl aşağılık bir şahsiyetsizliğe, zillete, rezilliğe, kepazeliğe yol açtığını bu olayı günümüze uyarlayarak anlamaya çalışalım.1836'da Türk köylüsü bir çoban çocuğunu tüfeğiyle vuran William Churchill'in torunları, Birinci Dünya Paylaşım Savaşı ve 30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesinden sonra ordular halinde geldiler, Anadolu Türk milletini tüfekleriyle, toplarıyla, uçaklarıyla avladılar. Başbuğ Atatürk Millî Mücadele vererek bir bakıma bunları tutukladı ve ülkeden kovdu. Ama Atatürk'ten sonra idareyi ele geçiren Amerika'nın ve Avrupa'nın Türk milletini idareye memur edilen sömürge valileri, Millî Mücadelede katilimiz olan İngilize, Fransıza, Amerikalıya, Yunana, ona buna bu işgalcilere ve katillere sanki bunlara haksızlık yapmışız gibi kendilerinden özür dilenircesine birçok imtiyazlar verdiler. Atatürk'ten sonraki süreçte günümüze kadar verilen bu imtiyazlar, Churchill'e verilenlerin neredeyse tıpa tıp aynısı.Mesela bu bağlamda bir karşılaştırma yapalım: Churchill'in torunları olan Haçlı Emperyalist Amerika ve Avrupa, serbest bırakılmış ve ülkemizde istedikleri gibi at oynatmalarına izin verilmiştir.O zaman Churchill'in tutuklanmasından sorumlu tutulan Dışişleri Bakanı görevden alınmıştı. Atatürk'ten sonraki dönemlerde de işgalci emperyalist Batılı devletleri ülkeden kovan, Millî Mücadeleyi verip kazanan milliyetçi Türkler, Devlet idaresinden alındı, Kuva-yı Milliyecilerin torunları "babalarınız ve dedeleriniz neden işgalcilere karşı savaştı?" dercesine, devlet yönetiminden uzaklaştırıldı. O zaman katil Churchill'e güya uğradığı tutuklanma haksızlığını gidermek için kendisinden özür dilendi. Atatürk'ten sonraki dönemlerde aynı şekilde Amerika'ya, Avrupa'ya sürekli yalvarıldı, biz size kötülük ettik, sizi kovduk, sizinle savaştık, ama bizi affedin dercesine ayaklarına kapandılar, kapanmaya devam ediyorlar, onlara biat etmeden siyasete soyunmuyorlar.O zaman bu katil İngilize pırlantalı bir nişan verilmişti. Atatürk'ten sonraki dönemlerde de Birinci Dünya Paylaşım Savaşında ve Millî Mücadele döneminde katilimiz olan Amerika ve Avrupalıları sürekli ödüllendiriyoruz, taltif ediyoruz, kutsuyoruz.O zaman katil İngilize, 10.000 kantarlık zeytinyağı ihraç etme hakkı verilmişti. Atatürk'ten sonraki dönemlerde, değil zeytinyağı; neredeyse ülkenin yeraltı ve yerüstü bütün zenginliklerini ihraç etme, yağmalama, talan etme hakkı tamamen emperyalist Batılı şirketlere teslim edildi.O zaman bu katil İngilize bir gazete çıkarma imtiyazı verilmişti. Atatürk'ten sonraki dönemlerde neredeyse bütün gazete ve televizyonların, filmlerin, romanların, kültür ve sanatın bütün türlerinin imtiyazı emperyalist Haçlı Batılı kişi ve kurumlara devredildi. Tarih nasıl tekerrür ediyor, ilginç değil mi? Ama unutulan bir şey var. Tarih sadece aleyhimize olan olay, olgu ve durumlarla tekerrür etmez. Bir de lehimize tekerrür eden boyutu vardır. Batılı Haçlı emperyalistler, bugün nasıl William Churchill tezgâhını tekerrür ettiriyorlarsa, biz yüzde yüz yerli ve millî, istiklâlci Türkler de Başbuğ Atatürk'ün Millî Mücadelede ortaya koyduğu destansı istiklal mücadelesini, tam bağımsız millî Türk devletini yeniden kurma olayını tekerrür ettireceğiz. Türkler, "ben varım!" diye irade beyan etsin gerisi kolay. Türkler "ya Allah!" diye kükreyince Allah bu sesi duyar ve duymuştur da.
Prof. Dr. Nurullah Çetin / diğer yazıları
- Dayatılan kapitalist stil / 26.12.2015
- "Karıştır barıştır"a karşı "birleştir savuştur" / 30.11.2015
- Öğretmenler Günü'nü kutlamak / 26.11.2015
- İşin sırrı dengede / 20.11.2015
- IŞİD terörist peki Fransa nedir? / 18.11.2015
- Anaları ağlamasın diye Fransa'ya çözüm süreci desteği / 17.11.2015
- Bir 10 Kasım yazısı / 12.11.2015
- Ölmek ve köle olmak dışında üçüncü bir seçenek / 11.11.2015
- Türk sosyalistlerini marabalıktan kurtulmaya davet / 09.11.2015
- Yandakların istilası / 05.11.2015
- "Karıştır barıştır"a karşı "birleştir savuştur" / 30.11.2015
- Öğretmenler Günü'nü kutlamak / 26.11.2015
- İşin sırrı dengede / 20.11.2015
- IŞİD terörist peki Fransa nedir? / 18.11.2015
- Anaları ağlamasın diye Fransa'ya çözüm süreci desteği / 17.11.2015
- Bir 10 Kasım yazısı / 12.11.2015
- Ölmek ve köle olmak dışında üçüncü bir seçenek / 11.11.2015
- Türk sosyalistlerini marabalıktan kurtulmaya davet / 09.11.2015
- Yandakların istilası / 05.11.2015