Bütün dünyada nev-i şahsına münhasır tek milletiz galiba. Binlerce yıllık köklü geçmişin olsun, onlarca devlet kurup kıtalara, ülkelere, milletlere hükmet, yetmişiki buçuk milleti benzeri görülmemiş şekilde adalet ve huzur içinde yaşat, dünyaya kültür ve medeniyetin ne olduğunu göster, dünya tarihine damganı vur, sonra kalk bunca şeyin üzerine misli menendi görülmemiş bir komplekse kapıl, kendini hor gör, hiçbir şeyini beğenme. O kadar beğenme ki; geçmişini, kültürünü, geleneğini her şeyini küçük gör. Hatta unut ve dahi unuttur. Gerçekten bizden başka kendi arzusu ile geçmişinden ve kendinden kopan başka bir millet daha var mıdır acaba?
Osmanlı Devleti, son dönemlerini defalarca değişik eller tarafından sırtından bıçaklanarak geçirdi. Milletçe en büyük ihanetleri gördük. Yıllarca dost bildiğimiz, kendimizden ayırmadığımız milletlerin hem ihanetini, hem zulmünü yaşadık. Büyük Ermenistan, Büyük Yunanistan hayalleriyle kandırılarak bize karşı kışkırtılan bu milletler, bize en büyük eziyetleri ve zulmü yaşattılar. Biri batıda, biri doğuda yapmadıkları çirkinliği bırakmadılar. Sivil halkı, kadın-çocuk-yaşlı ayırd etmeden bin türlü cefayı yaşatarak katlettiler.
Bugün dostluk ve barış teraneleriyle uyutulan biz, bunları hiç hatırlamazken onlar olayları tersine çevirip zulüm ve soykırıma uğradıklarını iddia edip, çocuklarına da böyle öğretirken ve bütün dünyayı da buna inandırır ve kendi işledikleri cinayetleri üzerimize yıkmaya, bizi de bunu kabule zorlarken milletçe hala ayıkmak bir yana dostluk türküleri söylemeye devam ediyoruz.
Efes Pilsen'in Yunan takımı Panathianaikos ile olan maçında Yunanlıların pankart ve sloganları o barışı ve dostluğu gözümüze sokarken, İstanbul'da halka rastgele mikrofon uzatılarak 12 mil, casus belli, enosis, eoka ile ilgili sorular soruluyor. Bu konularda bilgi sahibi bir Allah'ın kulu çıkmazken Türk -Yunan dostluğu da soruluyor. Herkes inanıyor bu mübarek dostluğa. Yunanlıların da inandığını zannederek. Daha geçen haftalarda Yunanistan'da yapılan ankette Yunanlıların yüzde sekseninin Türkiye ve Türkleri en büyük düşman olarak gördüklerinin belirlendiğinden habersizce tabii.
Devlet adamlarımızın ikide bir de durup dururken Yunanlılarla dostluk adına en mühim ve mahrem mevzularımızda (casus belli gibi) Yunanlılara jest yapmaya çalıştıkları bir ortamda halkın aklına da "Neden terbiyesizlik ve küstahlık yapan onlar olurken hep dost olmaya, jest yapmaya çalışan ve dostluk adına taviz vermesi beklenen taraf biz oluyoruz?" sorusu gelemiyor sanırım.
Ege ve Kıbrıs gibi iki önemli ve üstelik ayan beyan haklı olduğumuz mevzuda dost olalım diye taviz verebileceği izlenimi vermek nasıl bir mantıktır? Ege ve Kıbrıs'ta Yunanistan'ın istekleri gerçekleşirse Türkiye'nin jeopolitik değerinin ne dereceye ineceğinin farkında mıyız? Kaldı ki ortada dostluğun esamesi bile yokken ve asla da olmayacakken kendi kendimizi tuşa getirmekten başka nedir bu?
Yunan ordularının Batı Anadolumuzu işgal ettiği günlerde Yunan Kralı Anadolu'ya gelir. İşgal ettikleri köyleri gezerken şehit edilip bir hendeğe atılmış bir sivil cesedini görünce "Bu kokmuş ölüyü neden gömmüyorsunuz?"diye sorar. Yanında bulunanların, "halka ibret olsun diye bırakıyoruz" cevabını vermeleri üzerine "Başka öldürecek Türk mü yok? Bu pisliği kaldırın ve başkasını öldürüp onun yerine atın" emrini verir.
Artık sadece tarihin sayfaları arasında kaldığını düşündüğümüz bu kin ve nefreti, onlar yüzümüze çarparcasına bir basket maçında bile ortaya serebiliyorlar. Kendimizi kandırmayalım. Ortada dostluk falan yok. Adamlar hala 1453'ün yasını tutarken, 1821'in sevincini yaşarken bizim daha İstiklal Harbi'nde yapılanları dahi unutup onlara zeytin dalları uzatmamız safdillikten öte bir şey galiba.
Hüma GÖKÇE
Osmanlı Devleti, son dönemlerini defalarca değişik eller tarafından sırtından bıçaklanarak geçirdi. Milletçe en büyük ihanetleri gördük. Yıllarca dost bildiğimiz, kendimizden ayırmadığımız milletlerin hem ihanetini, hem zulmünü yaşadık. Büyük Ermenistan, Büyük Yunanistan hayalleriyle kandırılarak bize karşı kışkırtılan bu milletler, bize en büyük eziyetleri ve zulmü yaşattılar. Biri batıda, biri doğuda yapmadıkları çirkinliği bırakmadılar. Sivil halkı, kadın-çocuk-yaşlı ayırd etmeden bin türlü cefayı yaşatarak katlettiler.
Bugün dostluk ve barış teraneleriyle uyutulan biz, bunları hiç hatırlamazken onlar olayları tersine çevirip zulüm ve soykırıma uğradıklarını iddia edip, çocuklarına da böyle öğretirken ve bütün dünyayı da buna inandırır ve kendi işledikleri cinayetleri üzerimize yıkmaya, bizi de bunu kabule zorlarken milletçe hala ayıkmak bir yana dostluk türküleri söylemeye devam ediyoruz.
Efes Pilsen'in Yunan takımı Panathianaikos ile olan maçında Yunanlıların pankart ve sloganları o barışı ve dostluğu gözümüze sokarken, İstanbul'da halka rastgele mikrofon uzatılarak 12 mil, casus belli, enosis, eoka ile ilgili sorular soruluyor. Bu konularda bilgi sahibi bir Allah'ın kulu çıkmazken Türk -Yunan dostluğu da soruluyor. Herkes inanıyor bu mübarek dostluğa. Yunanlıların da inandığını zannederek. Daha geçen haftalarda Yunanistan'da yapılan ankette Yunanlıların yüzde sekseninin Türkiye ve Türkleri en büyük düşman olarak gördüklerinin belirlendiğinden habersizce tabii.
Devlet adamlarımızın ikide bir de durup dururken Yunanlılarla dostluk adına en mühim ve mahrem mevzularımızda (casus belli gibi) Yunanlılara jest yapmaya çalıştıkları bir ortamda halkın aklına da "Neden terbiyesizlik ve küstahlık yapan onlar olurken hep dost olmaya, jest yapmaya çalışan ve dostluk adına taviz vermesi beklenen taraf biz oluyoruz?" sorusu gelemiyor sanırım.
Ege ve Kıbrıs gibi iki önemli ve üstelik ayan beyan haklı olduğumuz mevzuda dost olalım diye taviz verebileceği izlenimi vermek nasıl bir mantıktır? Ege ve Kıbrıs'ta Yunanistan'ın istekleri gerçekleşirse Türkiye'nin jeopolitik değerinin ne dereceye ineceğinin farkında mıyız? Kaldı ki ortada dostluğun esamesi bile yokken ve asla da olmayacakken kendi kendimizi tuşa getirmekten başka nedir bu?
Yunan ordularının Batı Anadolumuzu işgal ettiği günlerde Yunan Kralı Anadolu'ya gelir. İşgal ettikleri köyleri gezerken şehit edilip bir hendeğe atılmış bir sivil cesedini görünce "Bu kokmuş ölüyü neden gömmüyorsunuz?"diye sorar. Yanında bulunanların, "halka ibret olsun diye bırakıyoruz" cevabını vermeleri üzerine "Başka öldürecek Türk mü yok? Bu pisliği kaldırın ve başkasını öldürüp onun yerine atın" emrini verir.
Artık sadece tarihin sayfaları arasında kaldığını düşündüğümüz bu kin ve nefreti, onlar yüzümüze çarparcasına bir basket maçında bile ortaya serebiliyorlar. Kendimizi kandırmayalım. Ortada dostluk falan yok. Adamlar hala 1453'ün yasını tutarken, 1821'in sevincini yaşarken bizim daha İstiklal Harbi'nde yapılanları dahi unutup onlara zeytin dalları uzatmamız safdillikten öte bir şey galiba.
Hüma GÖKÇE
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (A) / diğer yazıları
- RESUL BALCI: Karlar düşerken / 22.02.2025
- Niçin organik cilt ürünlerini tercih etmeliyiz? / 01.06.2014
- Ali Ekber ARAS / 17.12.2013
- İbretlik ve dramatik bir olay: Yassıçemen Savaşı / 15.10.2012
- Savaşsız işgal ya da kaldırım taşlarını yemek / 12.10.2012
- Gavur Kadı / 21.09.2012
- Doğru söze ne denir? / 14.09.2012
- Süslü cümleler.... / 14.09.2012
- Çözümün önünden çekil! / 07.09.2012
- 2011'de neler olmadı' (Hüsamettin Çalışkan) / 04.01.2012
- Niçin organik cilt ürünlerini tercih etmeliyiz? / 01.06.2014
- Ali Ekber ARAS / 17.12.2013
- İbretlik ve dramatik bir olay: Yassıçemen Savaşı / 15.10.2012
- Savaşsız işgal ya da kaldırım taşlarını yemek / 12.10.2012
- Gavur Kadı / 21.09.2012
- Doğru söze ne denir? / 14.09.2012
- Süslü cümleler.... / 14.09.2012
- Çözümün önünden çekil! / 07.09.2012
- 2011'de neler olmadı' (Hüsamettin Çalışkan) / 04.01.2012