Antalya Belek'teki "Dinler Bahçesi"nden sonra şimdi de peygamberler şehri Şanlıurfa'da büyük bir oyun tezgahlanıyor. Daha doğrusu çok çok öncelerden ABD'de tezgahlanmış ve uygulama safhasına geçilmiş oyunun Türkiye ayağında somut meyveler alınıyor. Belek'te de, Şanlıurfa'da da kilise ve havra tehlikeli bir şekilde caminin yanına sokuşturuluyor. "Semavi dinler", "üç büyük din" muhabbeti daha sık bir şekilde gündeme getiriliyor. İlginçtir her iki yerde de bu tehlikeli oyunda başrolde bizzat Başbakan Erdoğan bulunuyor. Başbakan Erdoğan Antalya Belek'teki "Büyük Ortadoğu Projesi'nin, Ilımlı İslam projesinin yeni ibadet alanı" olan o bahçeyi açarken bazı çevrelere "bakın ben görevimi en üst düzeyde yerine getiriyorum" mesajını veriyordu.
Başbakan Erdoğan Belek'teki o misyoner ve Siyonist merkezini açarken, Fatih Sultan Mehmet'in, Bosna'daki Latin papazlarına verdiği emannameyi okumuş ve "biz tarih içinden böyle geliyoruz" diye de eklemişti. Başbakan Erdoğan Fatih dönemindeki "dini hoşgörüyü" birtakım çevrelerin yaptığı gibi takla attırarak yorumluyor. O dönemde Osmanlı'nın uyguladığı bu stratejiyi, İslam dininin yok edilmesini hedef edinmiş çevrelerin istediği şekilde yorumlayan Erdoğan'ın bu konuda frene basmaya niyeti yok. Baksanıza, hızını alamadı Erdoğan ve soluğu Şanlıurfa'da aldı.
Şanlı Urfamızın şanlı tarihine kara bir leke daha vuruluyor. "Daha" diyorum çünkü Erdoğan'ın dün Şanlıurfa'da temelini attığı "dinler bahçesi" ihanetinden önce Nisan 2000'de de bir grup sözde aydın Harran'da, 'dinlerarası diyalog' adı altında bir sempozyum düzenlenmişti. O sempozyum İslam dinine vurulan en büyük darbelerden birine de evsahipliği yapmıştı. "İbrahimî Dinler" kavramını en üst düzeyde istismar eden çevreler, sempozyuma katılanlardan Hıristiyan Lester Kurtz ile Müslüman Mariam Kurtz'a haham, papaz ve müftünün huzurunda nikah kıydırmıştı. Ve Kur'an'ın açık hükmünü inkar eden bu müessif olay 14 Nisan 2000 tarihli Zaman gazetesine "Diyalogdan düğüne" manşetiyle taşınmıştı. Aynı Zaman gazetesi Urfa'daki diyalog toplantısını "Bu bir devrim" manşetiyle duyurmayı da ihmal etmemişti.
O günden bugüne diyalogcu misyonerler epey mesafe katetmiş. Gerçi onların bu hain tekerine çomak sokuldu ve arı gibi vızırdamaya, sağa sola saldırmaya başladılar. Ama yine de en azından Başbakan düzeyinde Türkiye Cumhuriyeti'nin bu oyunlara alet edilmesi kabul edilebilir bir durum değildir.
Başbakan Erdoğan'ın kendisini protesto eden Abant İzzet Baysal Üniversitesi rektörü Akbıyık'a hatırlattığı "ben Türkiye Cumhuriyeti'ni temsil ediyorum" sözünü biz de Erdoğan'a hatırlatalım. Sayın Erdoğan, siz Türkiye Cumhuriyeti'ni temsil ediyorsunuz. AKP'nin Genel Başkanı olarak ister kilise, ister havra, ister ruhban okulu ve de isterseniz Dinler Bahçesi açabilirsiniz. Ama "Başbakan Erdoğan" olarak Türkiye'yi ve İslam'ı yok etmeyi hedef edinmiş çevrelerin oyunlarına alet olamazsınız. Buna Türk halkı müsaade etmez!