12 Eylül'ün üzerinden çeyrek yüzyıl geçti. Türkiye, hayli değişikliğe uğramış olsa da, 12 Eylül'ün yani bir "askeri darbe"nin ürünü olan anayasaya sahip
Türkiye'nin sancılarının başında söz konusu "askeri darbe anayasası" geliyor. Bir "askeri darbe anayasası"na sahip bir ülkenin, ne kadar bol "çifte standart" bulsak da, itiraz edemeyeceğimiz temel karakteristiği "demokratik uluslar topluluğu" olan Avrupa Birliği'ne "tam üyelik" yolunda sıkıntılar yaşamasından doğal hiçbir şey olamaz. 12 Eylül'ün üzerinden 25 yıl geçmiş olmasına rağmen, Türkiye'de hala "askeri darbe ihtimali" bulunup bulunmadığını düşünmek ve tartışmak ibret vericidir. Yasemin Çongar'ın pazartesi günkü Milliyet'te "25 yıl sonra benzer sorular" başlıklı yazısındaki şu satırları "alarm" sayılmalı: "Son haftalarda Washington'da, 'Türkiye'de yeniden bir askeri müdahale mümkün mü' sorusunu çeşitli ortamlarda dillendiren ABD'li yetkililere tanık oldum. Son haftalarda Washington'da 'Türkiye'de gidişin sonu askeri darbe' diyebilen yönetimden bağımsız analistler dinledim..." Niçin? Niçin, bu sorular hâlâ sorulabiliyor, bu tür "analizler"e hâlâ uygun zemin var?... Çünkü, Türkiye'de kitlesel boyutlara yayılan bir "etnik çatışma enfeksiyonu" seziliyor.
Cengiz Çandar / Bugün
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.